“İlk sırada diz çökmüş beş kahraman...
Omuz çukurlarında yuvalanmış mavzerleri ile nişan almışlar.
Tetiğe asılmak üzereler.
Asılamamışlar.
Kaput yakaları Allah''ın rahmetini o civan delikanlıların vücuduna akıtmak istercesine semaya dikilmiş kaskatı.
Hele bıyıkları, hele bıyık ve sakalları…
Her biri birer fetih oku misali dimdik.
Ve gözleri…
İkinci sırada bir manzara ki hiçbir heykeltıraş eşini yapmaya muvaffak olamamış.
Başları korkutucu katılıkta semaya dönük, bilekleri üzerinde kümelenen kara rağmen güçlerini dile getiren, sağrılarındaki fişek sandıklarını debelenip yere atmaya tenezzül etmemiş iki katırın başındaki altı esatir güzeli Mehmet... Sandıkları bir avuçlamışlar ki kâinatı biz o hırsla avuçlayıvermişizdir.
Öylesine kaskatı kesilmişler.
Ve sağ başta Binbaşı Mustafa Nihat… Ayakta.
Yarabbi, bu bir ayakta duruştur ki düşmanı da kindarı da melunu da Allah''a sığındıkları çaresizlik içinde yere çökertiş velvelesi halinde…
Belinde fişekliklerinin o kurban olunası çıkıntılarını örtüp yok etmeye gece düşen tipi bile razı olmamış. Boynundaki dürbünü sol eli ile kavramış, havada kalmış, kale sancağı gibi.
Diğer eli, belli ki semaya kalkıp rahmet dilerken öylesine donmuş. Hayrettir başı açık. Gür, kara saçları beyaza bulanmış…”