Gönderen Konu: AKINCILAR  (Okunma sayısı 4923 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İSMAİL ÖZTÜRK

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 2
  • ''İlk Andımız, Son Andımız TURAN''
AKINCILAR
« : 01 Mayıs 2012 »



Akıncılık, Hunlardan, Gök-Türklere, Selçuklulardan, Osmanlıya, Türk Ordusunun önemli bir unsuru olmuştur. Düşman gerilerine akınlar düzenleyip elde ettikleri önemli bilgileri merkezdeki orduya aktarmışlar, ani baskınlar yaparak düşmanı savaş öncesi yıpratmışlar, savaş anında ise yıldırım gibi düşman saflarına dalıp korku ve şaşkınlık vermiş oldukları düşmanı kılıçtan geçirerek bozguna uğratılmasında büyük yararlılıklar göstermişlerdir.

Hun Akıncıları; Avrupa içlerine kadar at sürerek korku salmış ve Avrupa milletlerine ata nasıl binilir, nasıl savaşılır göstermişler ve Türk’ le tanıştırmışlardır.
GökTürk Akıncıları; çin topraklarında kasırgalar estirip, kendilerinden kat kat üstün düşmanı defalarca bozguna uğratarak destanlaştılar.
Selçuklu Akıncılar; Türk’ e yeni yurtlar, yeni vatanlar için akınlar yaptılar. Anadolu’ya, Kafkaslara girdiler. Büyük komutan Çağrı Beyin emri altında yıldırım oldular. Anadolu’ ya yaptıkları seferlerde ermeniler ile ilk kez karşılaştılar, ermeniler toprakları üzerinde fırtına gibi esen Türk akıncılarına öylesine hayran kalmışlardı ki bakın ermeni belgelerine nasıl yazmışlar;
"Rüzgar gibi uçan atlar üzerinde uzun saçlı, yaylı ve mızraklı Türkmenler..."   
Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti sınır uçlarına yerleştirdiği savaşçı Türk boyları ile Anadolu ve batıya akınlara devam edilmesini sağladı. Akıncı beylikler sayesinde bizans yıpratıldı.
 




Sınır uçlarında Akıncı Türk boylarının iskan ettirilme politikasına Osmanlıda devam edildi.
Aşağıda farklı yerlerden alıntılar ve eklemeler yaparak hazırladığım Osmanlı Devletinde ki Akıncılarla ilgili daha detaylı bilgiler bulunmaktadır.



Osmanlı da Türk Akıncıları

  Akıncılık Osmanlı Ordusunda ocak halinde teşkilatlanmış, devlet belgeleriyle kaydı tutulan, kendi içinde farklı adlara ayrılan birliklerin bulunduğu önemli ve ordunun en itibarlı unsuru haline gelmiştir.

Akınlar, katılan akıncı sayısına göre isimler alırdı. 100 kişiden az akıncıyla yapılana çete, 100'den fazla kişiyle yapılana haramilik, akıncı beyinin kumandası altında yapılana ise, akın denirdi.
Akıncılığın temelinin Osman Gazi döneminde, Köse Mihal tarafından atıldığı söylenir. Orhan Gazi zamanında daimî piyade ve süvari askerlerinin teşkiline kadar hep akıncılar kullanılmıştır. Osmanlı uç beyliği'nin kısa sürede devlet hâline gelmesi de, akıncılar sayesinde olmuştur. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında Evrenos Beyin büyük emeği olmuştur.
İlk zamanlar akıncı beylerinin çoğu, Osman Gazi'nin yoldaşları olan kumandanların çocuklarıydı. Akıncı beylerinin yetkileri çok genişti, onlar istediklerini ocağa alır istemediklerini de ocaktan çıkarabilirlerdi. Divan-ı Hümâyun bu işlere hiç karışmazdı. Çok güvenilen akıncı beyi büyük bir yetkiye sahipti, emirleri doğrudan doğruya padişahtan alırdı.
Akıncı beylerinin rütbeleri sancak beyi seviyesindeydi. Akıncı eri, yüzlerce defa canını ortaya koyduğu için, diğer birçok ocağın subayından imtiyazlıydı. Akıncılar içerisinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli, azap, gönüllü, beşli gibi şahıs ve grup isimleri vardı. Küçük rütbeli akıncı zabitlerine toyca veya taviçe denirdi. 16. yüzyıl sonlarında 40 bin olan akıncı mevcudu, zaman içerisinde artış ve azalmalar göstermiştir.
Silâh ve teçhizatları uygun olmadığından, akıncılar kale kuşatmasına katılmazlardı; ancak akıncı fedâilerinden serdengeçtiler, kuşatılmış kaledeki düşmanın arasına dalarlardı.
Akıncılar, sürekli ordu birliklerine dahil değildir. Rumeli'de serhat boyları 'na yakın yerlerde yaşayan akıncılar, sınır bölgelerinde pürüz çıkaran düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek onları yıpratırlardı.



Bu gruplar içerisinde en ilginci deli adı verilendir. Düşmanı görünce âdeta deliye dönen bu grubun mensuplarını kimse durduramazdı. Ordu ile sefere iştirak ettiklerinde, savaşın en ön safında yer alır ve düşmana ilk onlar saldırırdı. Bu gruptan olanlar bazen hiçbir silâh kullanmaz, sadece kendilerini savunmak için yanlarında bulundurdukları kalkanlarla düşmanın içerisine dalar, kendilerine yapılan kılıç hamlelerini kalkanlarıyla savuşturup, mermere vurarak sertleştirdikleri o koca elleriyle düşmanın yüzünde şimşekler çaktırırlardı. Bu delilerin bir kısmı eğersiz ata biner, bir kısmı da akşama kadar ellerini mermer, sıcak kaya gibi sert cisimlere vurarak nasır bağlatırdı. Deli adıyla anılan bu süvariler, 15. yüzyıl sonlarından itibaren istihdam edilmişlerdir. Önceleri sadece Avrupa’daki sınır boylarında kullanılan deliler, bayrak adı altında 60’ar kişilik ocaklara ayrılırdı. Başlarındaki kumandanlarına Delibaşı denirdi. Delibaşın altında gönüllü ağası ve bölük ağası gibi zabitler vardı. Deli süvarisi olmak isteyen, cesaretiyle kendini ispatlamak zorundaydı. 16. yüzyılda kurt, sırtlan, pars gibi vahşi hayvan derilerinden yapılmış elbiseler giyen delilerin, atları da akıncılarınki gibi çevik ve dayanıklıydı. Delilerin silâhları ise, akıncılarınki gibi kılıç, kalkan, mızrak, balta ve bozdoğandı.

Akıncı olabilmenin şartlarından en önemlisi, TÜRK olmaktı. Devşirmelerin devletin her kademesine, hatta sadrazamlığa kadar, yükselebilme imkânı varken, akıncı olmaları imkânsızdı. Bir akıncı adayı; imam, köy kethüda'sı veya dürüst birini kefil göstermek zorundaydı.
Akıncılığa kabul edilmek çok zordu. Bunun için doğrudan doğruya gönül rızası gerekirdi. Zîrâ kötü bir akıncı, birliğin mahvına sebep olabilirdi. Çok süratli intikâl, seri hareket, harikulâde süvarilik, fevkalâde silâhşorluk bu işin olmazsa olmazlarındandı. Diğer olmazsa olmazlardan biride akıncılık ruhu ve milli ruh ile inanç ve imandı.
 
 Bazı istisnalar haricinde akıncılık, babadan oğul’a geçerdi. Akıncılar savaş zamanlarında ordudan önce düşman arazisine girerek, orduya yol açar ve kurulması muhtemel pusuları bozardı. Akıncılar düşman topraklarına girecekleri zaman, kademeli olarak birkaç bölüme ayrılır, ilk kuvvetin karşısına mukavemet eden bir düşman çıkarsa, arkdakiler yetişip ona yardım ederdi. Akıncıların hücumları âni ve sert olduğundan, hemen her zaman düşman kuvvetlerini sarsıp dağıtırdı. Ayrıca ordunun yolu üzerindeki hububat muhafazasını sağlamak, esirler vasıtasıyla düşmandan haber toplamak, köprü ve geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da akıncıların vazifeleri arasındaydı.


 

Akıncı ordu birlikleri diğer ordu ocakları gibi komuta kademesine bölünürdü. Her on akıncıyı onbaşı; yüz akıncıyı subaşı; bin akıncıyı da binbaşı komuta ederdi. Bir hareketin akın adını alabilmesi için, bu akına beyinin katılması gerekiyordu. Bu komuta zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan akıncı beyi tanımlardı. Akıncı beyini devlet tayin ederdi. Bu önemli kumandanlık uzun süre Mihaloğlu, Evrenosoğlu, Turhanoğlu ve Malkoçoğlu gibi ünlü akıncı ailelerinde kalmış ve babadan oğula intikal etmiştir. Mihaloğlu, Sofya’da; Evrenosoğulları, Arnavutluk'ta; Turhanoğulları, Mora’da; Malkoçoğulları da Silistre dolaylarında bulunurlardı. Osmanlı’da akıncılar, merkezî idareye bağlı değildi, sınır boylarında ocaklar hâlinde teşkilâtlandırılmıştı. Her mıntıkanın kumandanı ayrıydı ve akıncılar mensup oldukları sülâlenin ismiyle anılırdı.



Budapeşte Akıncılar Mezarlığı


Akıncıların en yiğitleri dalkılıç ve serdengeçti adı ile anılırdı. Bunlar akıncıların fedai kısımlarıydı. Bu fedailerin düşman içine dalmak ve mahzûr bulunan bir kaleye girmek gibi çok zor görevleri vardı. Bu yiğitlerin çoğunun böyle bir vazifeden geri dönme ihtimalleri azdı.
Akıncılar, ordunun genellikle beş günlük mesafe ilerisinde yol alırlardı. Bir düşman ordusuna dalmak gerektiği zaman, bu vazifeyi yapacaklar ordudan ayrılır, düşmanı vurmak icabeden yere kadar giderler, âni ve şiddetli şekilde düşman saflarına dalarlardı. Bunun neticesinde düşman şaşırır ve bozguna uğrardı.
Düşmanın iktisadî ve mânevî yapısını alt üst ederek savaşın kazanılmasında önemli rol oynayan akıncıların akın taktiği şöyleydi: Akıncı ordusu belirli bölümlere ayrılır, ayrılanlar da daha küçük birliklere bölünerek yollarına devam ederdi. Sefer yapılacak ülkede her birliğin ele geçireceği şehir ve kasabalar önceden kararlaştırılır, dönüşte birlikler gene belirli yerlerde, fakat daha önce ayrıldıkları mevkilerde olmamak üzere birleşerek, vatan topraklarına dönerdi. Bu durum düşman ülkesini korku içerisinde bırakırdı. Kasırgalar gibi esip geçen akıncıların, ne zaman, nerede ortaya çıkacakları hakkında yüzlerce söylenti çıkardı.
Akıncıların bilinen en büyük faydalarından biride 24 – 26 Ekim 1596 yılında gerçekleşen Haçova Meydan Muharebesinde kazanılan zaferdir. Avusturya Arşidüklüğü ve Erdel Krallığı kuvvetleri karşısında Türk Ordusu geri çekilmeye ve dağılmaya başlamışken, düşman kuvvetlerinin arasına gözlerini bile kırpmadan, şimşek gibi dalan ve canlarını hiçe sayarak, büyük fedakârlıklarla çarpışan Akıncıların düşmanı dağıtması sayesinde yenilgi zafere çevrilmiştir.
Akıncılar sayesinde kazanılan bu savaş sonunda 50.000 kadar düşman askeri öldürüldü.



 Haçova Meydan Muharebesinde Akıncılar


Devlet tarafından akıncıların isimlerini, eşkallerini ve tımara (toprağa) sahip olanların listelerini gösteren bir defter tutulurdu. Defterler iki nüsha hâlinde tanzim edilir, bunlardan biri merkezdeki defterhanede, diğeri de akıncıların bulundukları eyalet veya sancakların kadılıklarında muhafaza edilirdi. Böylece herhangi bir yolsuzluğa meydan verilmezdi. Her akın sonunda şehit veya malûllerin yerine, kuvvetli gençler akıncı olarak kaydedilirdi. Akıncılara tahsis edilen bir maaş yoktu. Elde ettikleri ganimetlerin 1/5’ini pençlik(humus) vergi olarak verdikten sonra, kalanlarla geçimlerini temin ederlerdi. Bazılarının ise tımarları (işleyebilecekleri toprakları) vardı.
Akıncıların atları hızlı, dayanıklı ve süratli olanlardan seçilirdi. Akıncılar sefere çıkarken yanlarında dört-beş at götürürler, yorulan atları konak yerlerinde bırakarak, hız kaybetmeden yollarına devam ederlerdi.
Uzun mesafeleri, kısa sürede koşabilecek şekilde yetiştirilen ve birçok meziyeti olan akın atlarının eskisi kadar yetiştirilememesi, bu teşkilâtın zayıflama sebeplerindendir. Fetihler döneminin sona ermesi ve duraklama devrinin başlaması ile akıncılar görülmez olmuştur. 1595 yılında Koca Sinan Paşa'nın Eflak’ta Prens Mihal’e yenilmesi üzerine Tuna’nın öte yakasında kalan akıncıların ve akın atlarının pek çoğu telef olmuştur.
16. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, geri hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Akıncıların yerini bu dönemden sonra Kırım Hanları'nın emri altındaki Tatar askerleri almıştır. Akıncı adı 1826 yılında resmen ortadan kalkmıştır.


 
Cesaret, inanç ve milli ruh ile kuşanmış akıncılar vatanı ve milleti uğruna gözlerini kırpmadan canlarını verirlerdi. Bu özellikleri ve destansı kahramanlıkları sayesinde kendilerinden sonra gelenlere her devirde, asırlar sonra bile büyük bir örnek ve övünç kaynağı oldular.

Ruhları Şad Olsun.



TTK.
“Her kim ki muradına ermek isterse Türklüğe bağlı kalsın. Çünkü Türklük temiz yüreklilik, mertlik, merhamet, adalet, hak tanırlığın hamuru ile yoğrulmuştur. Bu hasletler Tanrı’nın ikramıdır.”

Kaşgarlı Mahmut

Çevrimdışı TARDU KAĞAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 541
Ynt: AKINCILAR
« Yanıtla #1 : 01 Mayıs 2012 »
Foruma hoş geldiniz.Ancak keşke önce bir kurt selamı verip kendinizi tanıtsaydınız.