Türkçü Turancı Otağ
TÜRKLÜK ve TÜRK DÜNYASI OTAĞI => TÜRK KÜLTÜR ve MEDENİYETİ => Konuyu başlatan: nyucel - 12 Mayıs 2007
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ I
Türkeli'me Şiir
Artık kara gözlere
Geceler boyunca
Tel tel uzayan
Siyah saçlara
İnci dişlere
Mavi düşlere
Sıcak gülüşlere
Kara kaşlara
Tatlı dillere
İnce bellere
Kalem parmaklara
Güzel ellere
Sedef tırnaklara
Artık şiir yazmak yok
Yok gayri Türkelimden
Özge güzele güzel demek
Bundan sonra yalnız
Türkeli'm için emek
Vereceğim şiire
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ II
Bir Adım Bağımsızlık-Bir Adım Mustafa Kemal
- 'İstiklal-i tam
benim karekterimdir.'
Mustafa Kemal
Güç verdi yeniden
Bitmiş-tükenmiş Türkeli'ne
Umut verdi
Işık verdi
Ses verdi
Sesimize
Bir kez daha seslendi
Amasya'da
Sivas'ta
Erzurum'da
hepimize
Güveniyordu budun'una
Güveniyordu kendisine
Çakınlar çakardı beyninde
Ve en önde o giderdi
Komutan değil
Sanki bir erdi
Gök gözlü kurt bakışlı
Bir subay
Ve bir budun ölüme koştu
Ardında alay alay
'Ya ölüm dedim ya istiklal
Bir adım bağımsızlık
Bir adım Mustafa Kemal.'
İstiklal-i tam
Benim karekterimdir
Kurtuluş benim
düşüncem
göz ışığım
alın terimdir
Bir tek andımız vardı
Dağ-taş-orman-arı-çiçek
Kadın-erkek-genç-yaşlı
Ya ölüm dedik ya istiklal
Bir yiğit dikildi karşımıza
Ben varım dedi
Ardımda bir budun var
Geleceği görüyorum ak
Türkeli'nin geleceği parlak
Bağımsızlık
Bir Türkü olur dolanır
Türkün dudaklarında
Ekitler yeşerir yeniden
Türkeli topraklarında
Daha durmaz bu yürüyüş
Devirir gider çağları
Dağlar koynunda saklar
Yıldızlar yolunu çizer
Bir bağımsızlık Türküsü
Bir anda Türkeli'ni gezer
Al bayrak dalganır
Bağımsızlık burçlarında
Yarın Türkeli'min her burcunda
Bayrağım dalgalanır al-al
Bir adım bağımsızlık
Bir adım Mustafa Kemal
1998
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ III
Sordu Nergis Sümbüle Mustafa Kemal'i gördün mü..
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal' gördün mü
Gözleri sanki gök
Çakmak-çakmak
Köpüklü ak
Duruşu uçarsular gibi
Ak köpüklü bir ırmak
Toplanmışlar
Hep birlikte yiğitler
Almışlar pusatları ellerine
Belli ki savaşa giderler
Dedi nergis sümbüle
Biz de artık durmasak
Doğa geçit vermeyiz dedi yağıya
Koç yiğitlerim endişeniz olmasın
Hele buralara bir gelsin yağı
Çökeriz üstüne-üstüne
Dağ-taş-ağaç-toprak-ırmak
Kuşlar kanatlanıp
Yardıma koştu
Kanatları gök kuşlar
Kanatlarımızda taşırız dediler
Ne yükünüz varsa
Var gücümüzle savaşırız
Yok yorulmak durmak
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal' gördün mü
II
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal'i duydun mu
Boranlarla geliyor sesi
Çağırıyor budunu
Çağırıyor doğayı
Ya ölmek var ya kalmak
Ölmek daha yeğdir
Tutsak yaşamaktansa
Bütün uğraşımız
Türk budunu olarak
Bağımsız olmak
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal'i duydun mu
III
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal'i yaşadın mı
Yaşadım dedi gök
Yaşadım dedi yer
Ve hep birlikte dediler
Boşa geçmiştir bil ki ömrün
Yaşadınsa eğer
Neyi var neyi yoksa
Hepsini ortaya dökmüş budun
Sadece yalnız sadece
Bağımsızlığa vermiş değer
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal'i yaşadın mı
IV
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal' andın mı
Karlı dağ doruklarından ovalara
Irgalanır boy-boy
Güzelce ve esrik
Selce akar sesi
Menekşeler -gelincikler
Biz de bu uğraşta varız diye
Bağırır çıktığı kadar nefesi
Sordu nergis sümbüle
Mustafa Kemal'i andın mı
17.02.98
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ IV
Çiçek Bile Yok Dallarında
Pusat mı ne
Gül mü ne
Ne güzelde yakışmış
Duruyor ellerinde
Sanki gök yüzüne uçmuş
Anadan-babadan-yardan geçmiş
Gül üstünde gül açmış
Göğsündeki güllerinde
İnce çubuk gibi bir boyu var
Bıyığı bile terlememiş daha
O kadar körpe ki
Daha çiçek bile yok dallarında
Daha o dört on beş yaşında
Tüfek boyundan uzun
Tüfek ağır geliyor
Taşıyamıyor kollarında
Haber yok uzun zaman
Anasının düşü artık
Hayra yorulmaz
Boz bulanık bir sel gördü
Düşünde anası
Boz bulanık bu sel
Gayrı kolay
kolay durulmaz
Tırpan gibi biçer
Biçer yiğidim
Biçer yağıyı
Yiğidimin durulmaz
yollarında
Yavuklusu olmalıydı şimdi
Yiğidimin düşlerinde
Düşlerinde yağı var
O kadar ağır ki bu düş
Düşünü bile taşıyamaz
kollarında
06.98
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ V
Oğul
- Oğlum Mustafa'ya
Çıplak ağaçlarda
Kuşlar dondular
Islık çalıyor rüzgar
Dışarda tipi kar
Kar... oğul kar
Vurulup ta düşsem toprağa
Beni öldüremezler
Bir canım yok benim
Binlerce canım var
Var... oğul var
Binlerce yıl
Özgür yaşamışım
Sevmişim bu toprakları
Uğruna can vermişim
Kan vermişim
Tutsak yaşamak bana ar
Ar... oğul ar
Beni sürmek isterler
Bu sevdiğim topraklardan
Başka el'de yaşayamam ben
Bu topraklar bana yar
Yar...oğul yar
Öyle sevmişim ki
Bu toprakları
Bir gün ölürsem eğer
Üstüme kefen istemem
Çıplak bedenimle beni
Toprağa öyle sar
Sar... oğul sar
Ekim. 99
-
KURTULUŞ SAVAŞI ŞİİRLERİ VI
Onların Yemen'de Ne İşi Vardı
- Servet GÜRCAN'a
" Kara çadır ismi tutar
Martin tüfek pas mı tutar
Ağlayanım anam - bacım
El'in kızı yas mı tutar
Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şu Yemen’de can verenler
Biri Memmed biri Memiş"
Ağıt
Aç - çıplak - sakat - atsız
Yorgun - uykusuz - susuz
Mermisiz - pusatsız ama
Koşmuş cepheye
Bilmez kaç yıldır
Kaç cephede savaşmış
Kaç ateş çemberini
Süngüyle
yarmış - açmış
Yatağı toprak
Yastığı taş olmuş
Bilmez kaç yıldır
Görmemiş yavuklusunu
Anasız - babasız - yarsız
Kalmış bilmez hangi cephede
Kim için
Ne için
Ne kadar
Savaşmış
Soğuk karanlık gecelerde
Üstüne örtecek
Bir kaputu bile yokmuş
Kaç kış geçmiş üstünden
Kaç yaz geçmiş
Kış üşütmüş
yaz yakmış
Yıllar yılları kovalamış
Yıllar bir yıldız gibi akmış
Yıldızlar yoldaşı olmuş
Alkışları eksik etmemiş dudağından
Yıllarca ayrı kalmış
O çorak toprağından
Gökyüzünde yıldızları
Saymış tek - tek
Yıldızları yoldaş tutmuş
Çocukları ne kadar oldu
Belli ki büyümüşlerdir
Belki onun boyunda
olmuşlardır
Kaç yıl oldu görmeyeli
Yüzlerini unutmuş
Şimdi gitse
onu tanırlar mı
Babam gelmiş diye
sarılırlar mı
Gün olmuş
Bir kuru ekmek
Bile bulamamış
Ha doymuş - ha doymamış
Gündüz gece dememiş
Ha uyumuş - ha uyumamış
Bir tek şeyi
Savaşmayı unutmamış
Yemende - Arabistanda
Balkanlarda - Kafkaslarda
Galiçyada
Ne işi varmış
Bitmemiş savaş
Bitmemiş acı
Yüzyıllardan beri
Kırılmış bitmiş
Türkelimin insanları
Acısını bize çektirdiler Türkelinin
Varsılını başkaları paylaştı
Savaş demişler gidilmiş
Barışta- Yurdu besle demişler
yapılmış
En gökçek yiğitlerim
Savaşlarda vurulmuş
Daha körpecikken gençlerim
Daha henüz on dördünde iken
Sevmek neymiş bilmez iken
Yarin saçları yerine
Tüfek tutturulmuş ellerine
Savaşlarda kırılmış
Acısını bize çektirdiler Türkeli’nin
Varsılını başkaları paylaştı
Bize şimdi onlardan
Yalnızca yanık Türküler kaldı
Ağıtlar - Türküler yakılmış
Savaş üstüne
Çanakkale içinde
Vurdular beni....
Bura Yemendir
Gülü çemendir
Giden gelmiyor
Acep nedendir diye
Nedenini bilmemiş hiç
Sormamışta
Acısını bize çektirdiler Türkeli’nin
Varsılını başkaları paylaştı
Onların Arap çöllerinde
Ne işi vardı
Onlar Yemen’e niçin gittiler
Giderken birer dağ gibiydiler
Pusatları alınmıştı ellerinden
Arap çöllerinden
Dönerken yiğitlerim
Cenbiyelerle biçildiler
Acısını bize çektirdiler Türkelinin
Varsılını başkaları paylaştı
Yiğitlerim Medine’de
Fahrettin Paşa emrinde
Günlerce - haftalarca
Çekirgeyle beslendiler
Vermediler Hz. Peygamberin
Kabri olan o kutlu kenti
Aç kaldılar
susuz kaldılar
uykusuz kaldılar
Başı karlı dağ gibiydiler giderken
Çöllerin sıcağından değil
Hainlikler karşısında
Eridiler
Acısını bize çektirdiler Türkelinin
Varsılını azınlıklar paylaştı
2002
Alkış: Dua
Cenbiye: orağa benzeyen
bir çeşit Arap bıçağı
-
BİR MAVİ TÜRKÜDÜR BAĞIMSIZLIK
-29 Nisan 1951 de URUMÇİ’de Çinliler tarafından
asılarak uçmağa vardırılan Doğu Türkistan’ın bağım-
sızlık savaşçısı OSMAN BATUR’un kutlu tinine
O SÖYLEDİ
“Tutsaklık ağır
Tutsaklık ölümden ağır
Tutsaklık yüreklerde
Kara Türkülerle çoğalır”
Asya bozkırlarında
Bir yiğit
Bir umut olur
bayraklaşır
Tanrıya açılan avuçlarında
Göğün mavisini taşır
Bayrak onunla bayrak olur
Toprak onunla vatanlaşır
Kolları güçlü-kuvvetli
Omuzları dimdik durur
Ve geniş göğsünde
Asya’nın kalbi vurur
Asya nabız-nabız atar
Bir sevgiliyi kavrar gibi
Pusat kavrayan
Tetik çeken
Alev-alev yanan
Parmak uçlarında
Daha balalar
Yürümeğe durmamışken
Konuşmaya durmamışken daha
Işık yüzlü-badem gözlü balalar
Daha “ana-ata” demeden daha
Tutsaklığı öğrendiler
Daha yürümeğe
Daha konuşmaya durmamışken
Çekik gözlü balalar
Bağımsızlık bir tutkuydu
Bütün gönüllerde
Şekillendi kelimeler
Yavaş-yavaş
Balaların-anaların
Ak sakallı dedelerin
Ve kara pürçekli
Gelinlerin-kızların
Sürgülenen ağızlarında
Sararmış-solmuş benizler
Dalga-dalga
Kanlandı
Ve bir umut
Bayrak-bayrak
Yüreklerde
Dalgalandı
Bir telaş başladı
Konar göçer evlerde
Devlerde
Yoktu
Bunca hırs
Bunca güç
Bunca umut
Dediler
“Bir yiğit
Dağ gibi görkemli
Yumrukları
Yalçın kayalarca sert
Ve öfkesi selce...”
Ve güzelce
Ve ince
Ve umut dolu
Bir Türkü tutturdular
Asya bozkırlarında
Yankılandı Türküleri
Açılmış alkış toplar
Uygur’umun elleri
Bir zamanlar
Çinliye baş eğdiren
Şimdi Çinliye tutsak olmuş
Uygur’umun elleri
Yedi veren bir güldür
Bağımsızlığın gülleri
Her göğüste bir güldür
Kanla sulandıkça
Gümrahlaşır-açar
Tutsaklığın utancı
Çekik gözlü yiğitleri
Kamçılar
Bir mavi Türküydü bağımsızlık
Bir anda dolaştı
Baştan başa Asya’yı
Mavi çiçekler açtı
Dudak uçlarında
Ölüme koştu savaşçılar
Pusatları
Yumruklarıydı
Yürekleriydi
Mavi Türküleriydi
Gök bayrak dalgalansın diye
Bağımsızlık burçlarında
BİZ SÖYLEDİK
“El eden
Sensin bize el eden
Kahrolsun yavaş-yavaş
Seni bize el eden “
1970
-
MAVİ AYDINLIĞA YÜRÜMEK
“Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez.”
M. Emin RESULZADE
İthaf: Türk birliğinin öncülerinden
Ebulfeyz ELÇİBEY’e
Hilaller yükselir delerek arşı
Özgürlüğe doğru koşar giderler
Hep birden söylenir özgürlük marşı
Bütün engelleri aşar giderler
Yürüdüler arkalarından dağlar yürüdü/ Ölüler yürüdü-sağlar yürüdü/
Çağlar açıldı-çağlar kapandı-çağlar yürüdü/ İşçiler-köylüler-ağalar-
beyler yürüdü/ Tanrı dağlarını dumanlar bürüdü/ Açıldı bağımsızlığın
bayrağı gül-gül/ Bir ordu oldu yiğitler-ölümlere yürüdü/ Sınırlar kalktı
aradan/Dargınlıklar-kırgınlıklar-yağılıklar kalktı/ Kırgız-Kazak-Azeri-
Türkmen yürüdü/ Bağımsızlık için- birlik için/ El ele verdi- kafa kafaya
gönül gönüle verdi/ Hep birlikte yürüdü/ Yağıyla savaşmak için/
Bağımsızlığın engellerini aşmak için/ Akan çağlara ulaşmak için/ Uçmağa
Kavuşmak için/ Yiğitler-kadınlar -çocuklar -yaşlı- genç hep birlikte yürüdüler.
Tek ülkü
Tek gönül
Tek inanç olur
Türkelim-Türk insanım
Yürür aydınlığa
Sinirler gerilir çelik yay gibi
Her bir erim olur bir alay gibi
Yiğitlerim güneş gibi ay gibi
Ak köpüklü selce taşar giderler
Haddehanelerde çekildi-çeliğin en özgesi/ Bilincimiz-aklımız-gücümüz/
Biz de varız dedik artık-çıktık ortaya/ Tarihimizle-kültürümüzle-inancımızla/
Yeniden şekil vermeliyiz acuna/Yeniden şekil vermeliyiz insanımıza/
Kokuşmuş Düzenin son artıklarını/ Neleri varsa hepsini/ Vermeliyiz kendilerine/
Yeniden yazılmalı tarihimiz/ Yanlış-doğru ne varsa/ Bilmeliyiz-öğrenmeliyiz hepsini/
Yeniden düzenlemeliyiz eskiye ait ne varsa/ Çeki-düzen vermeliyiz kendimize/
Yeni bir yüzyıla girerken toparlanmalıyız/ Bizden söz etmeli yarın acun...
Tek bilek
Tek yürek
Tek dilek olur
Türkelim-Türk insanım
Yürür aydınlığa
Öfkeler kabarır öfkeler büyür
Kuruyan dallara bengi su yürür
Özgürlüğü ancak balalar görür
Ölümden sonra da yaşar giderler
Mavi bir ışık salkımı uzar akar şafakla/ Gökyüzünü-yeryüzünü kaplar/
Sarar-kucaklar-ısıtır-aydınlatır Türkelini/ Birer ışık topu olur yiğitlerim/
Toplar gök gürültülerini mavi pusatlar/ Aydınlatır geceleri-gündüzleri/
Aydınlatır beyinleri-gönülleri/ Aydınlatır bütün yürekleri yiğitlerim/
Sonra bir çavlan olur yiğitlerimin kanları/ Gökyüzünden dökülür uçarsu
gibi/ Suya kanamış topraklara/ Çağıl-çağıl/ Toprak hasret giderir/ Ağaç-
yaprak-çiçek hasret giderir/ Dökülür uçarsular bağımsızlık topraklarına
Tek kaygı
Tek tasa
Tek sevinç olur
Türkelim-Türk insanım
Yürür aydınlığa
Bir fırtına kopar elbet Asya’da
Ata toprakları verilmez yad’a
Türk birliği doğar yarın acunda
Ölümden ölüme koşar giderler
Yaklaştı zaman/ Daha durulacak zaman değil/ Çekilmeli çifte su veril miş/
Gök mavinin en hası pusatlar/ Hazırlanmalı yiğitlerim kutsal uğraşa/
Namlulara sürülmeli mermiler/ Namluda mermi-ana karnında çocuktur/
Doğum sancıları başladı artık/ Vakit-saat tamam/ O zaman hazır olmalı her şey/
Kafa-gönül-bilek-yürek-düşünce hazır olmalı/ Hazır olmalı pusatların en hası/
Temizlenmeli yağlanmalı/ Hazır olmalı mermiler/ Yağıları birer birer vurmak için/
Türkelini yağılardan kurtarmak için/ Yeniden Türk birliğini kurmak için...
Tek abece
Tek dil
Tek düşünce olur
Türkelim-Türk insanım
Yürür aydınlığa
Kırgız-kazak mısın sorsam adını
Uçmağ listesinde görsem adını
Sana uçmağ diye versem adını
Mavi ufuklarca coşar giderler
Yağılar böldüler bizi/ Böldüler-parçaladılar/ Kazak dediler- Kırgız dediler-Tatar dediler.../
Oysa hepimiz aynı soyun-aynı toprağın insanıyız/Daha gelmedi usumuz başımıza/
Türkülerimiz birdi/ Sevincimiz-tasamız-düşüncemiz birdi/ Bayrağımız-toprağımız birdi/
Dilimiz-destanımız-ülkümüz birdi/ Parça parça ettiler böldüler bizi/ Yeniden kalkmalıyız ayağa/
Hiçbir şey olmamış gibi/ Var olmak-bir olmak kavgası başlamalı artık/
Bu topraklara-bu insanlara ıssı çıkmalıyız/ Yıkmalıyız karanlığın kalın duvarlarını/
Kırmalıyız çelik kapılarını/ Kırmalıyız bileklerimize-düşüncelerimize vurulan çelik kelepçeleri...
Tek budun
Tek vatan
Tek Bayrak olur
Türkelim - Türk insanım
Yürür aydınlığa
Aralık/1988
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) I
Kurtuluş Destanı I Giriş
-'Maraş bize mezar olmadan
Düşmana gülzar olmaz.'
Gebedir geceler ak sabahlara
Sabahlar utkuyu koynunda saklar
Mermiler sürülür gök silahlara
Bir cehennem olur yollar sokaklar
Çöktü karanlık gün ortasında/ Kesti maviliği bir kara çizgi/ Demek bu imiş yazgı/
Çığlık-çığlığa kaldı kuşlar/ Ölüm kapımızı çaldı kuşlar/ Savaşın en çetin bir yerinde/
Yiğitleri yitirdik/ Büyüdü karanlık daha bir büyüdü/ Silahlarla-süngülerle-kanlı çizmelerle/
Yılanlar-çiyanlar kaldırdılar başlarını/ Dilleri yılan dili/ Kan çanağı-baykuş bakışlı gözleri/
Saldırdılar gün ortasında/ Çığlık-çığlığa havalandı kuşlar/ Daha görülmemiş vahşetin böylesi/
Daha görülmez.
Mahmuzlanır aydınlığın atları
Çöker göğse göğün bütün katları
Tanrı'ya açılır ak kanatları
Koçyiğitler ölümleri kucaklar
Bir ışık beklerim-bir haber/ Güvercin kanatlarında umutlarım/ Kanım durmaz damarımda/
Mağma sıcaklığında her yanım/ Volkan-volkan savrulur yanarım/ Bir sevgiliyi bekler gibi beklerim bir haber/
'Haydi yiğitler' densin hele bir/ O zaman görün beni meydanlarda/ Ellerim büyür kocaman olur/
Bükülür yumruk olur/ Birer dağ olur-büyür yumruklarım/ İner yağı üstüne-bütün karanlıkların/
Bütün hainliklerin üstüne yumruklarım.
Şaha kalkar zaptedilmez hıncımız
Topa karşı ellerde kılıncımız
Hiç dinmiyor bağrımızda sancımız
Uçmağa vardılar bütün koçaklar
Şuradaki ağaçlar-taşlar-evler uçmağa vardı/ Şuradaki ağaçlar-taşlar-evler tutsak/ Irmaklar yas tuttu/
Gökyüzünde bulutlar ağladı/ Bir uğursuz gün geldi-dayandı kapımıza/ Yağı içimizdeydi-yanı başımızdaydı/
Bunca yıl tuz-ekmek yedik/ Namusu namusumuzdu öyle belledik/ Yağıydı ama-kolladık gözledik/
Kimseye ezdirmedik/ Sonra hainlikleri çıktı ortaya/ Kalleşlikleri-kancıklıkları çıktı/ Yanyanaydı evlerimiz/
Evleri silah doluydu-cephane doluydu-tuzak doluydu/ Ve yaktık evlerimizi/ Evleri de yansın diye/
Bu acımız dinsin diye/ Yanan vatan sönsün diye.
Dağımız ses vermez küskün ovamız
Yakılmış yıkılmış gökçek yuvamız
Gönüllerden eksilmesin duamız
Yeniden tütecek bütün ocaklar
Gök sustu-dağ-taş-orman-ağaç sustu/ Kuş sustu-böcek sustu/ Susmadı namlular/
Geceler-gündüzler boyu kan kustu namlular/ Kustu bütün iğrençliğini yağı/
Kustu kafatasının içindekini yağı/Yıllarca gizlediği-biriktirdiği kinini-öfkesini/
Salyalı kan köpüklü kuduz ağızlarından/ Ağızlarında utku Türküleri/
Utkuların esrikliğinde başları/ Ve ardından vahşete başladılar/
Ne durdular-ne usandılar-ne yavaşladılar.
Kazanında kaynatacak aşı yok
Kimse bilmez mezarı yok taşı yok
Savaşmayı bilir özge işi yok
Gök maviyle bilenir gök bıçaklar
Bir yangını8n ortasında kaldık/ Ne elde kaldı-ne avuçta/ Yer demir oldu-gök bakır/
Seslensek sesimiz ulaşmıyor dağlara/ Kendi yurdumuzda yetim-öksüz-yoksul kaldık/
Yıllarca sömürdüler-kanımızı emdiler/ Yapışkan pis sülükler/ Boşa gitti alın terimiz_göz nurumuz/
Başımıza dikildi-yağının en soysuzu-en haini/ Yeniden hazırlandık bir büyük kutsal savaşa/
Yeniden hiç savaşmamış/ Hiç yorulmamış-hiç vurulmamış gibi/ Sanki ilk savaşın heyecanı var içimizde/
Savaş bize özgü-savaş bizim işimiz.
Şarapneller gökyüzünde savrulsa
Koca dağlar üstümüze devrilse
Tüm namlular göğsümüze çevrilse
Bizi durduramaz gayrı yasaklar
Yoğrulur kanım toprakla/ Binlerce yıldır/ Ben yoğrulurum toprakla/Şu ağaç benim etim-kanımdır/
Şu çiçek sevdiğimdir-canımdır/ Şu ırmak-şu taş-şu toprak vatanımdır/ Bir tek kalsam bile/
Yağı bastırmam üstüne/ Ağaçları-ırmakları-dağları-taşları küstürmem kendime/
Susturmam-dizginlemekm artık yüreğimdeki öfkeyi/ Öfkem yüreğimde çoğalır-katlanır artar/
Gün geçtikçe bilenir büyür/ Sığmaz olur içime deprenir durur/ Sonra bir mermi olur/ Vurur yağıyı can alıcı yerinden.
Saçaklar buz tutmuş ayaz geceler
Çocuklar ki 'Hürriyeti' heceler
Parçalandı beşikteki bebeler
Yakında bitecek kanlı şafaklar
Kan gölleri büyür/ Geceyi böler silah sesleri/ Geceler yıl kadar uzar/ Geceler bitmez/
Kararmaz içimdeki umut-içimdeki ışık/ Bir kıvılcım olur-yüreğimde savrulur/ Yakar bütün
yürekleri-yakar tutuşturur-kavurur/ Bir büyük yangın olur/ Kimse söndüremez/
Döndüremez bizi yolumuzdan/ Ne ölüm ne korku/ Ölüm ey şanlı ölüm/ Bin kere
yeğsin tutsaklıktan/ Ve tutsaklığın utancıyla yaşamaktansa yiğittler/ Ve savaşa
ve ölüme ve bağımsızlığa soyundular/ Perçinlediler gökyüzüne Türkün bağımsızlığını/
Açıldı bağımsızlığın gülleri öbek-öbek.
Savaştan öncede sonrada bir hiç
Serveti madalya evleri kerpiç
Ganimet üleşti üç-beş tane p...
Daha itibarlı şimdi kaçaklar
Bütün ağızlar kilitli-bıçaklar açmaz/ Meydanlar dar gelir yiğitlerime/
Yiğitlerim meydanlardan kaçmaz/ Bir şafak vakti/ Daha gün ağarmamış-
daha gün doğmamıştı/ Daha karanlıktı gece/ Daha ezanlar yeni okunmaya
başlamıştı/ Önce abdest alıp Tanrının huzurunda durdular/ Sonra bir dev
gibi doğruldular/ Ve silahları aldılar ellerine/ O kutlu ellerine/ O kurban olası
ellerine/ Silahları kazmaydı-kürekti/ Ve onlar yağı üstüne yürüyen/ Bir tek el-
bir tek yürekti/ Dayandı yiğitler-daha dayandı/ Karanlığı yırtmak için direndi/
Gönüllerinde kutsal utku/ Dudaklarında mavi Türküler/ Uçmağa vardılar birer-birer/
BİZDEN ŞİMDİ SADECE BİR FATİHA BEKLER/BÜTÜN ŞEHİTLER.
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş, Türk Ocağı Yayınları
Şubat,1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) II
Kırk Işık Kız
- Kurtuluş savaşında kırk gün
Kuran okuyan kırk ışık kıza
Kırk
Kırk bakire
Kırk bakire kız
Kırk bakire kız kırk gün
Kırk kutlu evde toplandılar
Diz çöktüler secdeye kapandılar
Huşu içinde sessizce kuran okudular
Kırk kız kırk gün kırk ikindilere kadar
Sabrı - acıyı ve kurtuluş umutlarını
Ulu tanrıya açılan gök avuçlarıyla
Ayet-ayet gökyüzüne dokudular
Kırk bakire kız kırk gün
Kırk bakire kız
Kırk bakire
Kırk
Kırk
Kırk bayrak
Kırk bayrak kız
Kırk bayrak kız kırk gün
Zaman ve mekan dışı yaşadılar
Küüt - küüt attı utku nabızlarında
Savaş açtılar yağıya dillerinde kuran'la
Bütün cephelerde ölümlere koşan kızlar
Savaşan onlardı ellerinde kuran'la
O günden beri hala dalgalanırlar
Ufuklarda bayraklaşan kızlar
Kırk bayrak kız kırk gün
Kırk bayrak kız
Kırk bayrak
Kırk
Kırk
Kırk ışık
Kırk ışık kız
Kırk ışık kız kırk gün
Bitmeyen karanlık geceleri
Birer güneş olup aydınlattılar
Kimdiler - nerde mezarları bilinmez
Uçmağa doğru birer yıldız gibi aktılar
Karanlıklar kuran'la ışıklandılar
Yüreklerdeki utku ışıklarını
Birer kandil gibi yaktılar
Kırk ışık kız kırk gün
Kırk ışık kız
Kırk ışık
Kırk
Kırk
Kırk gök
Kırk gök kız
Kırk gök kız kırk gün
Gök utkuları muştuladılar
Ölmezliğin sırrına ulaştılar
Yüzleri bir tolunaydı kızların
Kaşları bir gerilmiş yaydı kızların
Her bir bir Asena'ydı kızların
Demir dağları delip aştılar
Gök çığrığı kargışlladılar
Kırk gök kız kırk gün
Kırk gök kız
Kırk gök
Kırk
Kırk
Kırk umut
Kırk umut kız
Kırk umut kız kırk gün
Tanrının adıyla başladılar
Dua-dua Ayet-ayet Sure-sure
Kuranı okudukça acunu unuttular
Kırk kız kırk mavi kanatlı güvercin olup
Gökyüzüne doğru kanat açıp uçtular
El verdi gök erenler ellerine
Gök erenler sırlarını açtılar
Kırk umut kız kırk gün
Kırk umut kız
Kırk umut
Kırk
Kırk
Kırk kurt
Kırk kurt kız
Kırk kurt kız kırk gün
Bilediler öfkelerini bilinçle
Yumruklarını gökyüzüne kaldırdılar
Gök yüzünü öfkeyle- hınçla yumrukladılar
Bakışları kurt bakışlı - özleri kurt soyundan
Tanrı önünde önce dua ettiler sonra
Yalın kılınç meydanlarda durdular
Döllendi özlerde ak umutlar
Kırk kurt kız kırk gün
Kırk kurt kız
Kırk kurt
Kırk
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.maraş Türkocağı Yaynları
Şubat.1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) III
Bir Avuçtular
Çıktılar erce meydanlara
Kendilerini meydanlara attılar
Ata yadiğari dolma tüfekleriyle
Kazmalarıyla kürekleriyle
Yerle - göğü
Birbirine kattılar
Tuttular saçlarından güneşi
Yerden yere çaldılar
Olanca öfkelerini
Güneşten çıkardılar
Çekilmediler cepheden
Etten duvarlar örüp
Toprağa çakıldılar
Ne silahları vardı
ne mermileri
Bir orduya karşı
Bir avuçtular
Bir çift güvercin gibi kanatlanıp
Gökyüzüne uçtular
Bize şimdi
Bir masal gibi gelir
O yiğitler-öyle savaştılar
Tanrı'ya kavuştular
-Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türkocağı Yayınları
Şubat/98
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) IV
ÇİÇEKLENDİ NAMLULAR
Çiçeklendi namlular
Menevişlendi
Kurtuluşun Türküsü
Yeryüzüne-gökyüzüne
Dağa-taşa-dala-yaprağa
Nakış-nakış işlendi
Onlar
Ölümsüzlüğe bir kez daha
İnandılar
Sandılar
Bir kan çanağıydı güneş
Sandılar
Yarin yanağıydı güneş
Sandılar
Yiğitler yunağıydı güneş
Işığında yıkandılar
Uçmağa doğru
Uzandılar
Gördüler
Gök çığrık
Ölüm sağıyordu gökten
Gördüler
Mermiler yağıyordu gökten
Gördüler
Melekler ağıyordu gökten
Tek-tek melekler
Yeryüzüne indiler
Yiğitlerin etrafına
Bir barikat ördüler
Öldüler
Gök ışığı sağmak için
Öldüler
Karanlığı boğmak için
Öldüler
Yeniden doğmak için
Gökyüzüne yükseldiler
Gönüllere gömüldüler
Tanrı katındadır otağları
Onlar erişilmez şehitlerdir.
-Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türkocağı Yayanları
Şubat/98
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) V
CEPHEDEN BİR KESİT
Pusat sesleri
Yankılanır dağlarda
Her taraf barut kokusu
Cepheyi dolaşır Aslanbey
Yoktur ölümden korkusu
Ön cephede bir kadın
Yanında mavzeri
Çapraz kuşanmış fişekliği
Gelmiş oturmuş cepheye
Gökten ağmış gibi
Beyazlar giyinmiş
Savaş meleği
Belli ki bir sıkıntısı var
Kenetlenmiş dişleri
Dizlerine vurur
Yumruk olmuş elleri
Sorar Aslanbey
'Bir sıkın mı var bacım? '
Kadın döner usulca
Utanır-kızarır yüzü
Yüzünde tamu'nun öfkesi
Soluk soluğa sesi
'Sıkıntıma sen çare değilsin bey
Biraz ilerde
Ayşe bacı var cephede
Onu bana gönder
Bir iyilik yapacaksan
Bu yeter.'
Az sonra cepheden
Bir bebek sesi yükselir
Çeteler
Toplanırlar başına
İlk ezan okunur kulağına
Üç defa adı söylenir
Adı 'ZAFER' olsun denir
Daha ilk kez
Memeyi vermeden daha
Daha ilk kez
Yavrum demeden daha
Daha ilk kez
Kucaklamadan daha
Kara bir kurşun sesi
Dalga-dalga kuşattı cepheyi
Kuşattı her yeri
Kuşattı karanlıklar
Dağı-taşı-göğü-yeri
Ağızları bıçaklar
açmaz oldu
Yalnız
Bir top kuş kalktı
Yükseldi
Tamu: cehennem
-Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türk Ocağı Yayınları,
Şubat/1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) VI
KURTULUŞ TÜRKÜLERİ
ÖNÜNÇ
Bir sancıysa bendeki
Bir sancıysa sendeki
Bizde ki bir sancıysa
Kurtuluşun muştusudur
bu sancılar
I
Bir sabah
Alaca karanlıklarda
Pusatlardan boşalan
Kahkahalarla
Kalkmaktır
kurtuluş
II
Parıldayan namlulardan
Doğaya
Yeni bir gözle
Bakmaktır
kurtuluş
III
Utku meşalesini
Doruklara
Dişle-tırnakla-kanla
Takmaktır
kurtuluş
IV
Ülke için-ülkü için
Uçmağa varan
Savaşçılara
Bir mavi Türkü
Yakmaktır
kurtuluş
V
Çoşkun uçarsular gibi
Çoşkuyla gürül-gürül
Bağımsızlığa-sonsuzluğa doğru
Akmaktır
kurtuluş
VI
Yüreklerden yüreklere
Dolaşan kutlu ışığı
Canla-kanla
Yakmaktır
kurtuluş
SONUNÇ
Bir sancıysa yüreğimdeki
Bir sancıysa yüreğindeki
Yüreğimizdeki bir sancıysa
Kurtuluşun muştusudur
bu sancılar
Bu sancıyla büyür Türkeli'm
Bu sancılarla doğar
Büyük Türkeli'nin
Muştusudur
bu sancılar
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.MaraşTürk Ocağı Yayınları
Şubat/1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) VII
ÇUHADAROĞLU ALİ'NİN TÜRKÜSÜ
'Ali'yi sorarsan on yedi yaşında
Mavzerle vurdular arkın başında
Çeteler toplanmış ağlar başında
Uyan Ali'm uyan gör neler oldu
Sevdiğin Maraş'a Fransız doldu
Uyan Ali'm uyan yaran çok mudur
Düşmandan intikam alan yok mudur
Bağrına saplanan yoksa ok mudur
Uyan Ali'm uyan gör neler oldu
Sevdiğin Maraş'a Fransız doldu'
Ağıt
Bir Türküydü
Bir deli taydı
zaptedilmez
Işık çoğalırdı sesinde
Gökten bir yıldız gibi kaydı
Bir baskın gecesinde
Yağıydı
Dur durak bilmiyordu
Basıyor-vuruyor-öldürüyordu
Daha dayanmak zor geldi
Daha sabretmek
Ant içti Çuhadaroğlu Ali
Kısasa kısas dedi
Aldı tüfeği eline
Mercimek tepede üç yağı gördü
Yaraladı birini
İkisini öldürdü
Yağılır her yerde
Çuhadaroğlu'nu arıyor
Kurda-kuşa soruyordu
Toplandılar yaşlılar
Bir karar verildi
Çuhadaroğlu Ali
Yağılardan uzak
Bertiz'e gönderildi
Bertiz'in dağları
Buruşuk bir çarşaf gibidir
Göğe uzanır tepelerde
Çam ağaçları
Taa... aşağılarda
Kıvrıla-kıvrılan akan
Ceyhan nehri
İkiye böler tepeleri
Çuhadaroğlu Ali
Bir düş gördü Bertiz'de
Düşünü hayra yordu Bertiz'de
Anlattı Çuhadaroğlu Ali
'GÖĞÜN MEMELERİNDEN
IŞIK SAĞDIM DÜN GECE
KARANLIKLAR AKLANDI
BEN BİR AY'DIM DÜN GECE
NİKAH KIYDIM YILDIZA
HER YANIM IŞIKLANDI'
Boş durmadı Bertiz'de
Çete topladı
Sarıçukur köyünden
Çam dalı gibi yiğitleri topladı
Sanki birer
güneşti onlar
Güneşe birer
eşti onlar
Ayaklarında yırtık
Çarıkları vardı
Ne karınları tok
Ne üstleri pekti
Savaşın çilesini
Böyle yiğitler çekti
Ve bir gün
Sabah erkenden
Ahır dağlarından
Birer kartal gibi süzülüp
Ağır-ağır indiler şehre
Oluk-oluk kan akan
Bir nehre
Avuçlarında sımsıcak
Ondan bir parçaydı silah
Et ve tırnak misali
Dediler ki baskına
Giderken vurulmuş
Arkbaşında Çuhadaroğlu Ali
Daha on yedi yaşında
Çuhadaroğlu Ali
Hâlâ on yedi yaşındadır
Birliğin-dirliğin
Hâlâ savaşındadır
Bir Türküydü
Bir deli taydı
zaptedillmez
Işık çoğalırdı sesinde
Gökten bir yıldız gibi kaydı
Bir baskın gecesinde
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türk Ocağı Yayınları
Şubat/1988
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) VIII
BEN TOPRAK ANAYIM
- Oğuz Alp PAKÖZ'e
Muallim Hayrullah
Hanifi Ağa ve bir çete
Kar-kış kıyamet
Üç atlı yola düşer
Pazarcık'a giderler
Yakup Hamdi Ağayı çadırında
Ziyaret ederler
İzzet-ikram
Hoş-beşten sonra
Söze başlar
Muallim Hayrullah
'Memleketin hali malum
Her yer işgal altında
Yakup Hamdi Beğ
Biz Baba burnu'nu tutacağız
Yağıya Antep'ten
Gelecek yardıma
Engel olsan yeter
Yeter ki yağı
Yardım almasın'
Yakup Hamdi beğ
Suskundur, sözler
Düğümlenir boğazında
Bir türlü açamaz ağzını
Neden sonra
Yere dikerek gözlerini
Elindeki maşayla
Mangaldaki közü karıştırarak
Biraz zaman kazanmak ister
Sesi titrek ve usulcadır
'Ağalar' diye başlar söze
'Ben bir çoban parçasıyım
Bu kadar güçlü bir yağıya
Nasıl engel olurum
Yetmez-gücüm kuvvetim
Beni affedin
Yemen'de-Çanakkale'de
Kafkasya'da-Rumeli'de
Kırıldı gençlerim
Yanımda yalnız yaşlılar kaldı'
Israrlar-tartışmalar
Uzar-gider
Sesler yükselir-sertleşir
Bir sonuca ulaşılmaz
Bir zorlu engeldir
Yakup Hamdi beğ
Bir türlü aşılmaz
Umut kesilmiştir artık
Ziyarete gelenler
Tam kalkmayı düşünürlerken
Yan çadırda
Konuşmaları duyan
Hacey Hatun
Birden bir top güllesi gibi
Çadırın ortasında dikilip
Toprağa kök salmış
Asırlık çınarlar gibi durur
Sanki kalbinin atışları duyulur
Gözleri çakmak-çakmak
Gerilmiş yüz hatları
Gök yüzünde av arayan
Bir kartal gibi
Açılmış kanatları
'Yakup Hamdi beğ, Yakup Hamdi beğ'
Diye seslenir
Gür sesi dalga-dalga
Yankılanır çadırın
ortasında
'Ben toprak Anayım
Ben varım.'
'Beğ,beğ...
Sen bu oymağın babası isen
Bil ki ben de anasıyım
Bu işe sen sarılmazsan
Bil ki ben sarılacağım
Baba evimden
Çehiz diye getirdiğim
Altınlarım-pusatlarım
Keçilerim
kınalı koyunlarım
Kaz boyunlu atlarım
Bu savaştan daha önemli
Günlerde mi harcanacaklar
Ben toprak Anayım
Ben varım.'
'Ağzımı bıçaklar açmıyorsa
Dalıp-dalıp gidiyorsa
düşüncelerim
Dizlerim tutmuyorsa
Bir işe yaramıyorsa ellerim
Yaşlılığımdan-yorgunluğumdan değil
Suskunluğum korktuğumdan değil
bunu böyle bil
Öfkem-bilincim-gururum
Gözbebeklerimde büyür ışıklanır
Er meydanı zamanıdır bu zaman
Yiğitler savaşır
Korkaklar saklanır
Ben Toprak Anayım
Ben varım.'
'Ben bir ak güvercinim ak
Kanatlarım kar gibi ak
Ve bir tüy gibi yumuşak
Gönlüm sular gibi berrak
Dağlara ulaşan sesim
Sana ulaşmaktan uzak
Ve dağlar üstüme yıkılır
Ben ölmem
Ben Toprak Anayım
Ben varım.'
'Ben ölürsem
Üstümde yeniden
Yeşerir umutlar
Yeniden çimlenir tohumlar
Tomurcuklar açar yeniden
Her yıl yeniden doğarım
Ben Toprak Anayım
Ben ölmem
Ben varım.'
BEN TOPRAK ANAYIM
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türkocağı Yayınları
Şubat/98
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) IX
SON SÖZLERİ ALLAH ALLAH
Çığrıktan korkusu yokmuş
Başı karlı yüce dağmış
Evini kendisi yakmış
Gök maviden ışık sağmış
Çığrıktan korkusu yokmuş
Gök maviden ışık sağmış
Kanı-canı olmuş katkı
Pusatlanıp gökten ağmış
Kanla kazanılmış utku
Gök maviden ışık sağmış
Kanla kazanılmış utku
Bütün gönülleri sarmış
Yokmuş bundan özge tutku
Yiğitler uçmağa varmış
Kanla kazanılmış utku
Yiğitler uçmağa varmış
O ne kadar kutlu günmüş
Toprağı kan ile karmış
Bir ışıktan ata binmiş
Yiğitler uçmağa varmış
Bir ışıktan ata binmiş
Tutmuş altın yelesinden
Bağrındaki sızı dinmiş
Gök tutuşmuş nefesinden
Bir ışıktan ata binmiş
Gök tutuşmuş nefesinden
Yer-gök sarsılıpta durmuş
Kuşlar uçmuş kafesinden
Zamanı yeniden kurmuş
Gök tutuşmuş nefesinden
Zamanı yeniden kurmuş
Başlamış o kutsal bengi
Güneşi kalbinden vurmuş
Yer-gök olmuş ateş rengi
Zamanı yeniden kurmuş
Yer-gök olmuş ateş rengi
Elinde ışıktan silah
Görmemişler böyle cengi
Son sözleri Allah Allah
Yer-gök olmuş ateş rengi
Son sözleri Allah Allah
Tepeden tırnağa hınçla
Vurulmuşta dememiş ah
Zamanı bölmüş kılınçla
Son sözleri Allah Allah
Çığrık : Felek
Utku : Zafer
Uçmağ : Cennet
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türk Ocağı Yayınları
Şubat/98
Şubat/1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) X
KAYABAŞI'NDA BİR EV
- Mustafa ASLANTÜRK'e
Kayabaşı'da bir ev
Evde bir kadın
Vakit akşamı geçti
Ocakta tarhana çorbası
Yanında
iki küçük çocuk
Vakit akşamı geçti
Yüreği tetiktedir
Elif'in
İki de bir koşar pencereye
Yoldan geçenleri takip eder
Yürüyüşünden bilir
Memed'ini
Vakit akşamı geçti
Gözleri yoldadır Elif'in
Nerde kaldı
Memed'im
Bu kadar geç kalmazdı
Acaba
Bir sıkıntı
Kara saplı
Ağulu bir hançer olur
Gelir saplanır yüreğine
Elif'in
Acabalar çoğalır yüreğinde
Karabasanları kovmak ister
Yüreğinden Elif
Karabasanlar bir at olur
gem almaz
Gelir üstüne-üstüne Elif'in
İnceciktir Elif
Elif bu yükü
kaldıramaz
Beklerken kapı çalınır
Tak-tak-tak-tak-tak
Eyvah!
Bu Memed'imin çalışı değil
Bir sızı gelir oturur yüreğine
Kımıldayamaz
Çocuklar daha kücüçüktür
Kapıyı açamaz
Nasıl indiğini bilmez
Ahşap merdiveni
Ya yapacağını bilmez
Eli ayağına dolaşır
Daha bir adım
atabilmez
Soluk soluğadır nefesi
Kalbi göğsünden
Fırlamak üzredir
Kötü bir haber alacağını sanır
Biraz göğsünü tutar
dinlenir
Kapı bir daha çalınır
Tak-tak-tak-tak-tak
Neden sonra
Tutunarak duvara
Geçer kapının ardına
Sıkıca bağlar şeşini
İçinde bir endişe vardır
Sanki yitirmiştir eşini
'Kim o' diye seslenir
Usulca ve titrek-titrek
Kalbi gibi sesi de ürpermektedir
Yıl kadar uzun
Bir sessizlik olur
İkinci kez
'Kim o' diye seslenir
Elif usulca
Sanki kendisi duyar sesini
Sesi öylesine usulcadır
Gelenler
'Yabancı değiliz bacım
Memed'in arkadaşlarıyız
Memed yaralandı da...'
Gerisini duymaz Elif
Kapının arkasına
Bir külçe gibi yığılır kalır
Dünyalar başına yıkılır Elif'in
Mermiler göğsüne sıkılır Elif'in
Gözleri kararır ve döner başı
Ağıtı o zaman yakılır Elif'in
Elif sen ki Maraş'ın destan kadını
Bell ki- şimdi kimse bilmez adını
Sahip çıkamadık affedin bizi
Memed'lerin kurtardılar budun'u
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.Maraş Türk Ocağı Yayınları
Şubat/1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) XI
SENEM AYŞE
- H. Ali ÖZTURAN'a
Savaşın beşinci günü
Uçmağa vardı Ramazan
Saçaklardan buz sarkıyor
Bütün şehir toz-duman
Savaşın beşinci günü
Uçmağa vardı Ramazan
Duraklı'da
Ahşap bir evin ahırında
Toplandılar
Çocuklar-kızlar-kadınlar
Savaş devam ediyordu
Yüreklerde bir korku
Kimden-nasıl haber gelecek
Hiç kimse bilmiyordu
Bir sesle irkildi Senem Ayşe
Kocası savaşıyordu
Dalmıştı düşünceye
'Senem Ayşe-Senem Ayşe'
Seslenen komşusuydu
Bir şeyler söylüyor
Anlaşılmıyordu
Çağırdılar dışarı
Dışarda kalabalık vardı
Başından aşağı sanki
Kaynar sular döküldü
Kalkamadı ayağa
Bir anda yaşlanmış gibi
Beli büküldü
Yığıldı yere
Kilime sarılmış
Bir şehit vardı avluda
'Vurulan Ramazan mı?
Niçin bir başkası olmasın...'
Düşündüğünden utandı
Kilimden kan sızıyordu daha
'Açın' diye bağırdı 'açın'
'Yüzünü görmek istiyorum açın'
Ramazan'ın yüzünü açtılar
İnanmak istemiyordu
Ramazan'ın vurulduğuna
Senem Ayşe kapandı
Üstüne Ramazan'ın
Ağladı-ağladı-ağladı
Kargışladı yağıyı
Sonra birden bire kalktı doğruldu
Kimse görmesin istiyordu
Gözyeşlarını
Sildi gözyaşlarını yeniyle
Dimdik durdu
Avlunun ortasında
Sanki on beş yaşların
Dinginliği vardı üzerinde
Dönerek avludakilere seslendi
'Kocam vurulduysa
Yerini ben alacağım
Abasını-yeleğini-poşusunu
Şalvarını tez bana getirin
Öcünü alacağım Ramazan'ımın
Yağıya kan kusturacağım
Susturacağım
Topun-pusatın-barutun gürültüsünü
Yağıyı ben pusturacağım'
Giysilerini-mavzerini
Aldı Ramazan'ın
Giyinmek için ahıra girdi
Kanlarını sildi mavzerin
Kokladı-okşadı-öptü önce
Giysileri-mavzeri
Ramazan'ın kokusu vardı
Sonra
Yeleğini-abasını giydi
Saçlarını topladı
Başına bir poşu sardı
Çekti kanlı şalvarı beline
Kuşandı fişekliği
Bu savaşta artık
o da vardı
Artık bir daha o ahırlara
Uğramadı Senem Ayşe
Kadınların saklandığı
Evlerin ahırlarında
Onun ne işi vardı
Cepheydi artık onun yeri
Cephede
Onunda bir yeri vardı
Topladı yiğitleri başına
Gündüz demedi
gece demedi
Öcünü aldı Ramazan'ın
Yağı gidinceye kadar
Savaş bitinceye kadar
Uğraştı-didindi
Hiç yüksünmedi
Ve hiç bir şey beklemedi
Kurtuluş'ta onunda
Karınca kararınca
Alınteri-emeği vardı
Savaşın beşinci günü
Uçmağa vardı Ramazan
Saçaklardan buz sarkıyor
Bütün şehir toz-duman
Savaşın beşinci günü
Uçmağa vardı Ramazan
- Utku Türküleri (Maraş Destanı)
K.MaraşTürk Ocağı Yayınları
Şubat/1998
-
UTKU TÜRKÜLERİ (MARAŞ DESTANI) XII
SÖYLEDİ ELİF
Akşam helalleşip ayrılmıştık
Bu gece bir baskına gideceklerdi
Yalnız bunu biliyor
Başka bir şey bilmiyordum
İçim içime sığmıyordu
Bir seviniyor
Bir korkuyordum
Oturuyordum pencere önünde
Tedirgindim
Tüylerim diken-diken oluyordu
Uyku ağır basıyordu
Uyuyamıyordum
Tan vaktinde
Eve getirdiler yiğidimi
Giysileri kan içindeydi
Özge yiğidimin
Koç yiğidimin
Gök yiğidimin
Giysileri kan içindeydi
Savaşın kan sıcaklarında
Ayaz vardı havada
Belli ki kar geliyordu
Pusatlara el değmiyordu soğuktan
Buzlar sarkıyordu kılınç gibi
Toprak damlı evlerin saçaklarında
Bir çift güvercin
Gök kanatlı bir çift güvercin
Uçtu uçacak gözlerinden
Kara gözlerinden
Şahan gözlerinden
Gök yiğidimin
Koç yiğidimin
Özge yiğidimin
Fatihalar-Yasinler
Donmuş kalmış dudaklarında
Görülmedi böyle ölümler
Görülmedi böyle kıyımlar
Kadın-erkek
Genç-yaşlı
Çocuk-çoluk
Ölüm kol geziyordu
Bu kentin sokaklarında
II
Öyle bir gündü ki o gün
Kan beynime sıçrıyordu
Çaresizlik içindeydim
Çırpınıyordum
Bir şey yapamıyordum
Ne pusat vardı ne de mermi
İki elim iki yandaydı
Alkış için
Sığınacak bir tek tanrım vardı
Gökyüzü bir alçalıyor
Bir yükseliyordu
Daha yar sesi duymamış
Daha yar saçı okşamamış
Yiğitlerim sokaklarda
Gün ortalarında-karanlıklarda
Hain mermilerle
Teker-teker ölüyordu
III
Cepheden her iyi haber geldiğinde
Anaların-gelinlerin-kızların
Yüzü gülüyordu
Analarını sürekli izliyordu çocuklar
Analarının yüzü güldüğünde
Seviniyordu çocuklar
Kendi elleriyle yaptıkları
Tahtadan oyuncaklarıyla
Yeniden oyuna başlıyordu
Oyunu unutan çocuklar
Gök yüzü ve çocuklar
Mavi-mavi gülüyordu
IV
Cepheden her kara haber geldiğinde
Korkunç ağıtlar kopuyordu
Bütün pencerelerden
Analar-taze gelinler-kızlar
Saçlarını-başlarını yoluyordu
O zaman durgunlaşıyordu çocuklar
Bırakıyordu tahtadan oyuncaklarını
Bir şeyler oluyordu ama
Ne olduğunu anlayamıyordu çocuklar
V
Umut kesmemiştim tanrıdan
Ama bağçemdeki çiçekler
Aslanağızları-hanımelleri
Ve yedi veren gülleri
Yavaş-yavaş soluyordu
VI
Ağlamak istiyordum
Ağlayamıyordum
Sesim çıkmıyordu
İçimde bir şeyler düğümleniyordu
Her yıldız kaydığında
Ürperiyordum
Duyuyordum-biliyordum
Anlatamıyordum
Yüreğimden-içimden
Bir şeyler sökülüyordu
Ve Söyledi Elif’ler
Biz bir uçarsuyduk
Engel tanımazdık
Bundan böyle
Deli-dolu akmayacağız
Gerdanımıza-kolumuza-kulağımıza
Altınlarımızı-pusatlarımızı-takılarımızı
Takmayacağız
Avuçlarımıza-saçlarımıza
Bu günden sonra kına
Yakmayacağız
Ant içtik böyle biline
Savaş bitene kadar
Yağı buradan gidene kadar
Artık evdeşimize bile
Dönüp bakmayacağız
2002
-Kurtuluş Savaşı
(Maraş Destanı) Çalışmaları
-
DİLİM TÜRKÇE KONUŞUR
İlk sözü anamdam öğrendim
Anam öğretti karayı-akı
Anam öğretti bana
Yurdumu-budunumu sevmeyi
Bayrağımı belletti
Anam al-al
Anamın ak sütü gibi helal
Ana dilim
DİLİM TÜRKÇE KONUŞUR
Geçmişim ordularımla
Bir fırtına gibi
Demir kapıdan- Horasandan
Bir sel gibi
Akmışım Anadolu'ya
Dağ-taş çadır olmuş
Dağ-taş at
Dağ-taş çeri
Bütün zorluklara göğüs germişim
Dönmemişim geri
Otağlar kurulmuş
Konar-göçer çadırlar kurulmuş
Adımı vermişim
kanımı vermişim
canımı vermişim
Yurt edinmişim
Bastığm toprağı
Demişim yeni yurduma
Türkelim
TÜRKELİM TÜRKÇE KONUŞUR
Adımı vermişim çiçeklere
Kardelenim demişim
Yedi verenim demişim
Dağlara-taşlara-ağaçlara
Çiçeklere-otllara
Nehirlere-çaylara
Adımı vermişim
Sevdiğime-yavukluma
Demişim gülüm
GÜL'ÜM TÜRKÇE KONUŞUR
Ben bir Dede Korkutum
Yunus'um-Karacaoğlanım
Gün olmuş
Ocaklarda yanmışım
Gün olmuş
Buz tutmuş her yanım
Ben saz demişim
Bağlama demişim
O demiş kopuz
Ozanların her vuruşunda
İnlemiş telim
TEL'İM TÜRKÇE KONUŞUR
Bir Abdalanı Rum olmuşum
Yarı belime kadar çıplak
En önde ben çarpışmışım
Azap Çerileri demişler adıma
Saçlarımı kazıtmışım
Elimde tahtadan kılıç
Hacı Bektaşi Veliden
El almışım-yol almışım
Dolaşmışım
Baştan başa Türkelini
Bu yurdu ben yurt yapmışım
Ben bir dervişim-bir deliyim
DEL'İM TÜRKÇE KONUŞUR
Ben kağanlar yetiştirmişim
Acuna düzeni ben vermişim
Bir uçarsu olmuşum
Dağlardan ovalara
Akmış bir selim
SEL'İM TÜRKÇE KONUŞUR
KASIM/2004
-
MAVİDİR BİZİM TÜRKÜMÜZ
Bir mavi Türküdür
bütün düşlerim
gelişlerim-gidişlerim
Hep o mavi Türküye
Mavi aydınlık içindeyim
Mavi aydınlık içinde
TÜRKİYE
Ha başladı-ha başlayacak
Mavi ufuklara yolculuk
Bir gün kadın-erkek
çoluk-çocuk
'Haydaa...' diyerek
Son hızla ilerleyerek
Çağlar üzerinden
Sıçrayıp atlayacak
Mavi güneşler doğacak
Türkiye'me
Türkiye'm büyüyüp
Türkiye'm aydınlanacak
Türkiye'mde yoksulluk
kalmayacak
Maviye gönül verdik bir kez
dönülmez
Mavi yolculuktan
Su nasıl akarsa oluktan
Öyle akacağız
Bir mavi Türkü yakacağız
Uçmağa varan savaşçılara
Tek ses
tek nefes
tek gönül
olacağız
Biz mavi aydınlık savaşçıları
Mavi aydınlık içinde
kaybolacağız
1975
-
MERHABA MAVİLİK
Merhaba mavilik
Merhaba dostlar
Her sabah doğan güneş
Merhaba
Bilirim yine
Mavi muştular getirdin bana
Uzak ülkelerden
Maviyle bütün düşüncelerden
Sıyrılır mavi olurum ben
Mavide gök tanrıyı bulurum ben
Pusatlarımız mavi çelikten
Yüreklerimizdeki mavilikten
Namlular boydan boya şavklanır
Özlem dolu bakışlarımız
Dolaşır baştan başa dağları
Dağlar bizi tanır
Bir sarsıntı başlar dağlarda
Bizimle beraber dağlarda
Bir göksel savaşa hazırlanır
Bulutlar sevdalanır bakışlarımızdan
Doruklarda dumanlar dağılır
Bir mavi ışık sağılır
TÜRKİYE'me
TÜRKİYE'm büyür
TÜRKİYE'm aydınlanır
Merhaba mavilik
Merhaba dostlar
Merhaba maviye
Gönül veren savaşçılar
Merhaba
1975
-
MAVİYLE UYANDIM BİR SABAH
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Kalem elimde silah
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Çifte su verilmiş
Gök çeliğin
En özüyle bilendi
Gücümüz-bilincimiz
Biz de varız dedik artık
Çıktık ortaya
Delikanlım
Kaleminde mürekkep
Yüreğinde bir kıvılcım
Kitabında bir satır
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Delikanlım
Yumruğunda güç
Beyninde bir ışık
Gönlünde öbek-öbek sevgi
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Delikanlım
Önünde sonsuz gelecek
Budunun ve yurdun için
Vereceğin emek
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Kalem elimde silah
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Şubat.99
-
AK TOPRAKLAR
- Malazgirt utkusunun
900. yıl dönümüne
Bir sevinç kapladı bütün çeriyi
Binyetmişbir Ağustos
Günlerden cuma
Dedi Başbuğ
Ak topraklar Türk'ün olacak
El açtılar erler alkış ettiler Tanrı'ya
Ak topraklarda mutluluk-bolluk
Ak topraklar ışıl ışıl gözlerde
Kişiyi alır götürür
Bır sır var ak topraklı sözlerde
Yerleşip bir görklü yurt kurmak
Ak topraklarda Türk'ün ülküsü
Görünen başı dumanlı dağlar
Ve ozanların ak topraklar Türküsü
Bir cenk Türküsü yayıldı dudaktan dudağa
Yayıldı türkmen konar göçer evlerinde
Korkunun adı yok bitmeyen bir sevinç var
Demir bilekli koca türkmen devlerinde
Diz vurdular önünde Başbuğun
Dediler buyruk ver vuruşalım doya doya
Buyruk aldılar kutlu bir günde
Dolu dizgin girdiler yağı saflarına
Dedi Başbuğ yağı dört kat olsun ne çıkar
Akan al kanlarımızla boğarız
Biz ellibin türkmen yiğidi
Bin kez ölsek yeniden doğarız
Erce yaşadık şimdiye dek erce ölürüz
Adımız yüszyıllarca erdemle anılır
Bizden söz eder yarın torunlarımız
Bizden onlara altın destanlar kalır
Bir değil çok destan yarattılar
Uçmağa vardılar birer birer
Bize bir kutlu vatan bıraktılar
Demir yumruklu erler
Dokuzyüz yıl geçti o büyük utkudan
Şimdi yurdum yolsuz-okulsuz-susuz
Bir dirilişin sancısı var yüreklerde
Binlerce gencim yarın için uykusuz
O büyük utkudan dokuyüz yıl sonra
Çaşıtlar artık bilinmiş bellenmiştir
Yeniden fethi başlamıştır Türkeli'nin
Ki fikirlerimiz beyinlerde döllenmiştir
Ağustos/71
utku: zafer
alkış: dua
uçmağ: cennet
çaşıt: casus
-
AKINCILARIN TÜRKÜSÜ
-Afşın Beğ'e
Haydin bre yiğitler akın başlasın
Yağız atlar şaha kalksın kişnesin
Kargı, kılıç şakır şakır işlesin
Sadaklarda ok kalmasın vınlasın
Ovalar ses versin yer gök çınlasın
Gördükleri kılıç kargı ve kandır
Rastgelen yağının hali yamandır
Atının bastığı toprak vatandır
At sırtında kılıç belde giderler
Kalkan elde, kargı elde giderler
Yakan bir ateş var sanki o kanda
Birşey düşünülmez o heyecanda
Nefes alıp vermek gibi bir anda
Diyarı Rum baştanbaşa geçilir
Yağı bir ekinmiş gibi biçilir
Akıncı yağının gözünde korku
Tutunamaz karşısında bir ordu
Bir uçtan bir uca diyarı rumu
Atının nalları altında tutsak
Ölüm yok başbuğun buyruğun tutsak
Akınlarda nice canlar verilir
Koç yiğitler meydanlara serilir
Sanki bahçelerden çiçek derilir
Akıncılar öyle gider akına
Tanrım Türkü kem gözlerden sakına
Diyarı Rum Afşın beğ'e dar olur
Sanki dünya yeni baştan var olur
Akıncıya ancak ölüm yar olur
Kan dökülen toprak yine can verir
Naralar akına heyecan verir
Tanrıya kavuşur onlar akında
Diyarı Rum feth olunur yakında
Biz yok isek gökteki her çakında
Bırakalım akınları atları
Sıyırıp atalım bu pusatları
1970
-
BENİM AYDINLATAN ÇAĞI
Benim aydınlatan çağı
Gök düşlere gebeyim ben
Ey bekleyenler şafağı
Gün doğurtan ebeyim ben
Benim aydınlatan çağı
Delikanlım-ey genç kızım
Kendine dön bilinçlen gel
Seninle artacak hızım
Ülkümüz tanımaz engel
Delikanlım-ey genç kızım
Güneşler devrildi bir bir
Artık karanlık sabahlar
Gök bakır oldu yer demir
Birden çekildi silahlar
Güneşler devrildi bir bir
Ey ülkümün yılmaz eri
Seni ışıkla yoğurdum
Bekle ağarır tan yeri
Yarın ışık-ışık yurdum
Ey ülkümün yılmaz eri
Kan gölleri çiçek-çiçek
Vatan kiliminde desen
Bozuk düzen değişecek
Ülküm için ölebilsen
Kan gölleri çiçek-çiçek
1971
-
O ATLAR Kİ
Doyumsuz atlar koşar
Bilinç altımda
Düşler görürüm - her gece
Düşlerimde atlar görürüm
Hazzın en doruğunda
Uyanırım her gece
Her gece düşünürüm atları
Atların böğründe
Yiğitlerimin asılı
Durur pusatları
O atlar ki
Dörtnala koşarlar
Sanki gökyüzüne
Açılmış kanatları
O atlar ki
bizimle birlikte
Geçmişimizi yaşayan atlar
Geçmişimizi geleceğe
Taşıyan atlar
O atlar ki
Kan-ter içinde
Köpük - köpük ağızları
Burun delikleri
Birer kocaman dehliz
Kim demiş
İz bırakmadılar diye
İşte bu yurttur bize
Atların nallarından
Kalan iz
O atlar ki
Dörtnala koşmaktan yorulmamış
Nerde başlamış koşmaya
Nerde bitirmiş koşmayı bellisiz
O atlar ki
Ceylan bakışlı
Kurt yeleli
Çavlan akışlı
Bastığı yeri
Yurt eden atlar
O atlar ki
Üç ayağı şekili atlar
Gözlerine Tanrı'dan
Sürme çekili atlar
O atlar ki
Şaha kalktığında
Sarsılırdı yer
O atlar ki
Ağızlarında gümüş gem
Sırtlarında gümüş eyer
O atlar ki
Alnı akıtmalı atlar
Al-doru-kır
Kaz boyunlu yağız atlar
Atların döşünde gümüş savatlar
Atların böğründe
Asılı durur pusatlar
MAYIS/99
-
ANADOLU ÜSTÜNE I
Anadolu bu yüz yıllardır öksüz yüz yıllardır ağlar
Tanrıda küsmüş gibi yılın üç mevsimi kar
Betonu görmemişler karasabanda bilirler demiri
Üstü toprak evlerinin dört yanı kerpiç duvar
Don tutar ektiğini üzümlere küf vurur
Bakar tarlaya-bakar bağa adamın gözleri dolar
Sonbahar gecelerinde yıldızsız gökyüzünden
Turnalar geçer güneye katar katar
Sabahın köründe kadın-erkek düşer yollara
Diz boyunda dikenler parçalar ellerini ayaklarını taşlar
Tam on nüfus var başında tam on delik boğaz
Adamın derdi büyük başı dumanlı dağlar kadar
Ne zaman gitseniz evlerine ne zaman
Yine de ikram edecek bir şeyleri var
Başka zaman uğramaz büyük adamlar ancak
Seçimden seçime bir hal hatır sorar
Siz bilmezsiniz anadolunun derdini bilemezsiniz
O insanlar ne içer-ne yer-nerde yatar
Doktor yok-yol yok-su-ışık-okul yok
Yokluklar içinde yalnız varlıkları var
Verir her şeyini verir bu memleket için
Bu kadar yokluk içinde bile fedakar
Ve koskoca bir kış için hazırlanan zahire
Bir kaç çuval buğda-un-kuru üzüm-ceviz-nar
Şükrederek yer bir kuru soğan ekmeği
Verse verse bire beş verir kıraç tarlalar
Mutluluk nedir bilinmez anadoluda
Yirminci yüz yılda doğumdan gider kadınlar
Beş on kuruşları varsa kırk düğümlü yağlıklarında
Onu da doktor alır- ilaç alır- otel alır aç kalırlar
Bitti sanmayın bu kadar değil söyleyeceklerim
Daha var-daha var-daha vaaaaaar...
Eylül/71
-
ANADOLU ÜSTÜNE II
Siz bir köyün özlemini duyarsınız yaz günleri
Onlar hasret yalılarda sürdüğünüz rahatlığa
Kırk bin köy kör bir kandildir geceleri
Kim kavuşturacak onları altın ışığa
Kırk bin köyün kırk bin derdi bitmeden
Zannetmeyin memleket kavuşacak huzura
Dün atımızın nallarını öpen yabanlar
Bu gün egemen oldular yıldıza-aya
Biz hala bir çift öküzün peşinde koşarız
Sesimiz bir türlü ulaşmaz Ankara'ya
Bir avuntudur Tanrı yazgısı ecel gelmesi deriz
Körpe gelinleri-kızları-gömünce toprağa
Biz razıyız bunca derde sıkıntıya ama yarın
Çocuklarımız kavuşsun diye mutluluğa-aydınlığa
Eylül/1976
-
ANADOLU ÜSTÜNE III
Yeniden başlamak gerek her şeye sıfırdan
Yeniden alın terini akıtmak toprağa
Bırakmak yüzyılların uğursuz karasabanını
Gözümüz gibi bakmak traktöre pulluğa
En sarp tarlalara akıtmak suyu
Sulamak gübrelemek toprağı doyasıya
Yeniden çemrelemek güçlü kolları
Ve yeni bir şevkle tükürmek avuçlara
Hallaç pamuğunca tel tel olmalı toprak
Hece gündüz demeden ha babam ha
Anadolum bilgiyle seninle aydınlanır
Artık bir son diyelim karanlığa
Umut bilgidir çalışmaktır
Bakma siyasetin palavrasına
Birlik ol ışık getir, okul getir, yol yap
Birlik damarda kandır birlik ol kuvvet gelsin kana
Yemyeşil olsun Anadolum gül bahçesi gibi
Senden saçılsın mutluluk her yana
-
ırkdaşım elinize sağlık
-
kaleminden kan damlıyor kandaşım
kalemine sağlık
TTK
-
Bu güzel şiirleri paylaştığınız için sağolun.
Emeğinize sağlık.
TTK!
-
MAVİYLE UYANDIM BİR SABAH
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Kalem elimde silah
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Çifte su verilmiş
Gök çeliğin
En özüyle bilendi
Gücümüz-bilincimiz
Biz de varız dedik artık
Çıktık ortaya
Delikanlım
Kaleminde mürekkep
Yüreğinde bir kıvılcım
Kitabında bir satır
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Delikanlım
Yumruğunda güç
Beyninde bir ışık
Gönlünde öbek-öbek sevgi
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Delikanlım
Önünde sonsuz gelecek
Budunun ve yurdun için
Vereceğin emek
Olsun diye yazdım
bu dizeleri
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Kalem elimde silah
Maviyle uyandım bir sabah
Maviyle kalktım
Şubat.99
-
RUBAİ ATATÜRK
GÖRKEMLİ BÜYÜK KOSKOCA DAĞDIR ATATÜRK
HİÇ GEVŞEMEYEN SIMSIKI BAĞDIR ATATÜRK
DEVRİMLERİNİN BEKÇİSİDİR TÜRK ULUSU
HALA YAŞIYOR ÖLMEDİ SAĞDIR ATATÜRK
2006
-
DAVET
Toprak ana besledi bir kez tohum çatladı
Ve parlayan namlular yeni bir gün muştuladı
Yüreğimdeki en çılgın ihtilal Türküleri
Dudaklarımda bir bir sıralanmaya başladı
Yıkılacak bu düzen şimdiden görüyorum
Bu düzenin çarkları iyice yavaşladı
Uzaklarda bir gecekonduda çaresiz
Çocuklar ekmek diye ağladı
Ölen kim öldüren kim belli değil
Kim kimin peşinde kim kimi koıvaladı
Bu ulusun iliğini sömürenler
Daha çok çıkar sağladı
Şimdi bir işarettir beklenen zaptetmek kolay değil
Kanımızda dolu dizgin koşmaya hazırlanan atları
Savaşmak için doğan erler ant içtiler birer birer
Sonra her er pusatını temizledi yağladı
BU ŞİİRİM
YÜZMİLYON TÜRK'E SESLENİŞTİR
VE BU ŞİİRİMİN
'İSYANA DAVET' TİR ADI
Aralık/71
-
BEN ŞAFAKLARDA ÖLMELİYİM
Ben şafaklarda ölmeliyim
Kan renginde iken ufuklar
Turnalar katar katar
Güneye göç ederken
Sıla kokarken
Burcu burcu mektuplar
Maviliğe gebe iken gök
Toprak tohuma
Tohum suya
Özlem duyarken
Ben şafaklarda ölmeliyim
-
Değerli ozan'ımınızın yazılarını okumak gerçekten keyif verici bu kalemlerin ölmemesi için unutulmaması gereken ilgiyi görmesi alkışlanması gerek meziyet iltifata tabi olunmadıkça yaşamaz.
Saygılarımı sunuyur alkışlıyorum.
Ve Maraş ile yazılarınız var acaba maraşlımısınız eğer öyle ise sizinle yüz yüze konuşmak isterim ben Elbistanlıyım.
Esenliklrer TTK.
-
ŞEHRİYAR'A SELAM
Şiirin okudum kendim yitirdim
Geceyi gündüzü uykum yitirdim
Kitabını bir solukta bitirdim
Şiirin aklımı başımdan aldı
İçimde sızlayan bir yara kaldı
Şehriyar konuşsun susalım bizler
Her sukut bir derin yarayı gizler
Derdim anlatamaz bir yığın sözler
Seslendim şiirle sana Şehriyar
Elimizde başka bir imkan mı var
Selam Şehriyar'a Heyder Baba'ya
Sürdüğü saltanat kalır mı şah'a
Kurtuluş yakındır sanmaki rüya
Öç duygusu yüreğimde kan gibi
Birgün patlayacak bir volkan gibi
Ayrılık ne sınır tanımaz ülkü
Devirmez Acem'in kurşunu Türk'ü
Duyulan söylenen hep aynı Türkü
Türkümüz yayılır bütün cihana
Bir günr soracağız elbet İran'a
Fişeklik omuzda pusat eldedir
Türkümüz hoyratça esen yeldedir
Gözümüz kırmızı renkli güldedir
Kırmızı deyince akla kan gelir
Bayrak gelir öç gelir İran gelir
Tutsak olmamışım ben şimdiye dek
Arap-Acem dün kölemdi bu gerçek
Elimiz kolumuz bağlı ne diyek
Alınacak birgün ata toprağı
Şehriyar yüreklerde umut bayrağı
Tasalanma talih size de güler
Yapılan zulümler hıncımı biler
Hafız'ın bahçesi kırmızı güller
Ayağın altına serilir birgün
Kurtuluş şöleni sürecek kırk gün
Dertlerim var ta buramda Şehriyar
Kardaşız kardaşız ama sınır var
Hirsımdan ellerim kendimi boğar
Bir gün soramazsam yaptığın o'na
Türk'sün demesinler bir daha bana
Şiirin beynimi yakan bir alev
Bir gün dirilecek beklenen bir dev
Bizleri bekliyor bir kutsal görev
Buyruk çıkar Fars üstüne varılır
Yıllardır kanayan yara sarılar
Karanlık gecede uykusuz gözüm
Bir gün belki sana ulaşır sözüm
Bu berbat gidişe bulunur çözüm
Unutulmaz Heyder Baba şiiri
Bin yıl geçse yaşayacak şairi
Fars kimmiş kimmiş Tür bir gün görülür
Pusatlara dom dom mermi sürülür
Ufuklarda albayrağım görülür
Bayrağın altına koşulur o gün
Engeller tanınmaz aşılır o gün
Elimde kalemim bir pusat gibi
Düşüncem şahlanır bir kır at gibi
İçimde kinim var bir fırat gibi
Çılgınlığım tutar dalar geçerim
Olanca hıncımı alır geçerim
İçim çoşar boz bulanık sel gibi
Nasıl duram sana kardaş el gibi
Kanım aksın kan kırmızı gül gibi
Yüreğim kıvılcım saçan bir ocak
Ben yanmışım başkası da yanacak
Kurdum başta gider ordu önünden
Fars ordusu sarılır dört yönünden
Kim ki kaçar bu kurtuluş gününden
Namerd odur kancık odur kalleş o
Ölüsüne itler koşan bir leş o
Yeter Şehriyar'ım bu kadar yeter
Günden güne derdim katlanır artar
Tutsak olan daha nice Türk'ler var
Kafkasya-Türkistan-Kerkük-Rumeli
Tutsaktır Türk fakat hepsi Türkeli
30,06,1971
-
RUBAİ ATATÜRK
GÖRKEMLİ BÜYÜK KOSKOCA DAĞDIR ATATÜRK
HİÇ GEVŞEMEYEN SIMSIKI BAĞDIR ATATÜRK
DEVRİMLERİNİN BEKÇİSİDİR TÜRK ULUSU
HALA YAŞIYOR ÖLMEDİ SAĞDIR ATATÜRK
Şubat/07
-
MAVİLİKLER
Hiç bir renkte bulamadım
Maviliğin tadını
Sevdiğim seninde ben
Mavilik koydum adını
Bundan sonra maviliklerde
Sürüver saltanatını
Bende dizginlesem mi artık
Maviliklere atımı
Küme-küme yıldızlar
Al yanaklı güzel kızlar
Kırdılar kolumu-kanadımı
Bir yerim-yurdum-yuvam yok
Köyüm-obam-ovam yok
Kimse duymaz feryadımı
Bari siz anlayın
Beni kuşlar
Önüme dikildi yokuşlar
Keklik sekişli
Ceylan bakışlar
Siz anın artık adımı
2001
-
MEMİŞ'İN MUSTAFA
MEMİŞ’İN MUSTAFA
Alaca karanlıkta Ok kayası’da vurdular
Ben Zorkun köyünden Memiş’in Mustafa
Bir avrat beş çocuk boynu bükük kaldı
Doya doya sevememiştim karımı çocuklarımı
Yaşamanın tadına doyamamıştım daha
Koca yapraklar delik deşik oldu saçmalardan
Bir tüfek patladı-bildim beni vuran Çolak Ali
Geçen yıl rastlamıştım daracık bir bağ yolunda
O asılmıştı tetiğe ben asılmıştım
Taa o günden beri Ali’nin çolak kalmıştı eli
Her yer alaca karanlıktı bağlar-bahçeler-dağlar
Bir Türkü tutturmuştum doğacak güne karşı
Fışıldak kaya’nın uğultusu vardı kulaklarımda
Alışmıştım Koca dere’nin gürültüsüne yıllardır
Erimemişti Berit’in Solak dağ’ının karı
Gece gündüz çalıştım durmadan dinlenmeden
Şimdi içimde var boynu bükük çocukların sızısı
Üzümleri sermemiş-cevizleri çırpmamıştım daha
Bu yıl yeni giysi alacaktım karıma çocuklarıma
Ne yapalım böyle imiş alnımızın yazısı
Ne günler geçti aradan-ne kadar yıllar
Ne zaman ve neden başladı düşmanlığımız bilmem
Omzumda tüfek tabanca belimde öyle gezerdim
Akşamları sıkı sıkıya kapatırdım perdeleri
Azıcık geç kalsam eve korkardı Fadime’m
Çocuklarım şimdi kime baba diyecek
Kimin yolunu gözleyecek akşamları karım
Acaba evlenir mi köyden başka biriyle
Bir kaç keçi ardında bir ömür tüketecek
Bir parça ekmeği bulmak için çocuklarım
İyi bakın hayvanlara yokluğumu hissettirmeyin
Fadime’m seni çocukları emanet ettim Allah’a
Argın altındaki tarlayı yarıya verin
Oğlum Memiş’e-Alirza’ya son sözümdür Fadime’m
Acımı unutsunlar kanımı gütmesinler ha
Alaca karanlıkta Ok kayası’nda vurdular
Ben Zorkun köyünden Memiş’in Mustafa
Bir avrat beş çocuk boynu bükük kaldı
Doya doya sevememiştim karımı çocuklarımı
Yaşamanın tadına doyamamıştım daha
1970
-
RUBAİ ERDEMLİ KİŞİ
- ATSIZ HOCA'ya
Bayrak gibisin ey yüce erdemli kişi
Biz senle eriştik güce erdemli kişi
Sensin çağıran bizleri dev uğraşa bir
Ölçüm taşı sensin yüce erdemli kişi
Şubat/1972
-
RUBAİ ALTIN ÇAĞ
- Arif Nihat Asya'ya
Tattırsan o şiir dolu bir bardağını
Bir bir aşarız kanatlanıp kaf dağını
Hayyam ne ki Arif Hoca üstünsün sen
Sayende yaşar rubai altın çağını
1969
-
Sayın nyucel Beğ ;
Hepsi birbirinden güzel ve anlamlı şiir paylaşımlarınız için sağ ve var olun.
Şairin dilinde ve kaleminde ,Tanrı'nın sihri vardır.
Şiirin sihri ;kılıçtan bile keskindir.
Elinize ,kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Esenlikler dilerim...
TTK.
-
BEKLEMEZ
Çekilmeli
Çeliğin en hası
Çifte su verilmiş
Gök mavisi pusatlar
Daha ne güne durur
Savaşçı gök yiğitler
Vakit geçmek üzredir
Yiğidin hası beklemez
Haznede mermi
Ana karnında çocuktur
beklemez
Öfke yürekte
Bayrak sarılı
Pusat sandıkta
beklemez
Haznede mermi
Ana karnında çocuktur
beklemez
Çekilmeli
Çeliğin en hası
Çifte su verilmiş
Gök mavisi pusatlar
Beklemez
-
İFŞAAT
Emperyalist bir ülkeyim ben
Bir adım Amerika
Bir adım Çin
Bir adım Rusya
Barış vaat ederim uluslara
Ama
Parayla, pusatla, zorla
Her ülkeye giren benim
Her ülkeyi iliklerine dek
Sömüren benim
Beş kıtayı dolaşır
Barış Türkülerim
Beyaz güvercinler salarım gökyüzüne
Ağızlarında
Zeytin dalları defne dalları
Altında gizleyip
Satarım pusatları
Her ülkede
İlk pusata
İlk mermiyi süren benim
Her ülkede
Kardeşi kardeşe düşüren benim
Sizden alırım demirini
Demir kanatlı kuşların
Hammaddesi sizdedir
Size sattığım
Top, tüfek, mermi ve bombaların
Petrol, kömür, maden, demir
Ve hepsinden ucuz
İnsan emeği
Bana hizmet eder girdiğim ülkeler
Ben veririrm ekmegi
Ey geri kalmış ülkeler
Bana muhtaçsınız
Yoksulsunuz, açsınız
Ne ölür, ne yaşarsınız
Emellerim ardında koşarsınız
Aç bırakan
Yoksul bırakan
Benim sizi
Bana benden daha çok
Siz sahip çıkarsınız
Siz ey sınır bekçilerinm
İleri karakollarım
Sizi kollar yönetirim
Ben yönetirim sizi yönetenleri
Bana çalışır her ülke
Karın tokluğuna
Bakmayın böyle
Sevimli olduğuma
Bir de öbür yanımı görüp öğrenin
İstemiyorum sevmenizi
Gerçek bu
Benden nefret edin
Benden iğrenin
Bunu böyle bilin
Böyle öğrenin
Nisan/90
-
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM
Yeter çek artık
Ülkemizi çiğneyen kara çizmeni
Gittikçe uzayan
Büyüyen-çoğalan
Aydınlık günlere engel olan
Ülkemizi karartan kara gölgeni
Topunu-pusatını-bombanı
Topla git ülkemizden
Ülkemizden aldığın yeter
Soyduğun çaldığın yeter
Kandıramazsan bizi artık
Yüzünden maskeni sıyırdık aldık
O utanmaz yüzünü
Gördük anladık
İstemiyoruz uzatma artık
O kırılasıca yardım elini
Kökünden koparmak gerek
O bin yalanı birden söyleyen
Yılan dilini
Gittikçe çoğalır yüreklerde kin
Yürekler engerek dilli
Hançerlere kın
Yürekler öfkeli
Yürekler kızgın
Yüreklerde atlar koşar
dolu dizgin
Yaptıklarının
Gün gelir elbette hesabı sorulur
Günden güne bilenen kinlerin
Zembereği kurulur
Kara çizmeleriniz
Çiğnerken ülkemizi
Kimse durduramaz bizi
Siz var oldukça ülkemizde
Savaşımız bitmez
Yiğitler devrilir birer birer
Yiğitleri bitmez ülkemizin
Yiğitleri tükenmez
Savaşmayana yiğit denmez
Ülkemizde
Yurdumuzda at oynatır yabancılar
Büyür ha büyür
Yüreğimizdeki sancılar
Umut kesilmez Tanrıdan
Bilin artık
Sabrımız sona erdi
Yüreklerde kin
Dal budak saldı boy verdi
Son sözümüz budur size
Ülkemizden çekilin
Bilirsiniz
Son sözümüzdür bizim
'YAİSTİKLAL-YA ÖLÜM'
Ey emperyalist ülkeler
Tarihin karanlığına gömülün
Bir daha ses gelmesin sizden
Çekilin
çekilin
çekilin
Artık ülkemizden
Ağustos/90
-
BEN ÖLDÜKÇE DİRİLİRİM
Bir sonsuza açılırım
Beni maviler karşılar
Işık olur saçılırım
Kapanır penbe çarşılar
Gök çiçeğim derilirim
Ben öldükçe dirilirim
Her sınırı ben zorladım
Karşıma çıktı tabular
Kurtuluşu hazırladım
Doğruldu soğuk namlular
Kurban olur verilirim
Ben öldükçe dirilirim
Yayından fırlamış okum
Dönemem artık geriye
Hem bir kişiyim hem çokum
Varırım en ileriye
Ben her yerde görülürüm
Ben öldükçe dirilirim
Engel tanımaz ülkümüz
Bu sonsuza doğru akış
Cihanı sarsar Türkümüz
Tezgahlarda nakış-nakış
Kilimlere örülürüm
Ben öldükçe dirilirim
Ak toprağım ey ak ülkem
Ant içtim bayrak üstüne
Yağı bastırmam Türkiye'm
Bu kutlu toprak üstüne
Sınırlarda gerilirim
Ben öldükçe dirilirim
-
NE Kİ ÖLÜM
- Şehitlerimize
-'VATAN
HA EKMEĞİNİ
AŞINI YEMİŞİM
HA UĞRUNA KURŞUN'
Yiğidim Aslanım
Dalım-çiçeğim-gülüm
Ne ki ölüm
Elim-kolum-dilim
Söyle yiğidim
Ne ki ölüm
Daha fidanken
Daha çiçek açacakken
Meyvaya duracakken daha
Bebeğinin elleri
Kalem tutacakken daha
Sevgiyle yoğrulurken yüreğin
Seni korkak sandılar yiğidim
Seni yağı bellediler
İki elleri kızılca kandaydı
Bir alca kandırş
Sağılır maviden
Uçmağın muştusu taşınır
Gurbet gurbet
Turna kanatlarında
Elim-kolum-dilim
Dalım-çiçeğim-gülüm
Söyle yiğidim
Ne ki ölüm.
Ağustos/06
Uçmağ: cennet
Muştu: müjde,büşra
Yağı: Düşman
-
nyucel kandaş,şiirleriniz çok güzel,zevk ile okumaktayız ancak açılan konularada yaptığınız yorumlar ile destek olun,yorumlarınızıda sabırsızlıkla ve merakla bekliyoruz...
-
HORYAT
GÜN DOĞARDI
Gün doğardı gün doğardı
Yeni bir gün doğardı
Analar kurt doğurur
Türkeli'me gün doğardı
-
Şiirleriniz gerçekten çok güzel ilham perisi yanınızdan hiç eksik olmasın.Paylaşımlarınızın devamını diliyorum.Teşekkürler
-
RUBAİ YUNUS GİBİ
İmbikten geçmiş arı bir bengi suyuz
Birdir içimiz hem dışımız işte buyuz
Yanlış ve yalan anlamasın kimse bizi
Yunus gibi biz aşk yolunun yolcusuyuz