Gönderen Konu: BAŞBUĞUMUZ ATATÜRK VE TÜRKLÜK BİLİNCİ  (Okunma sayısı 3593 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı TÜRK-KAN

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2182
  • UÇMAĞA VARDI, TANRI DAĞLARINDA!
 Tarih, 14 Eylül 1931... Dolmabahçe Sarayı balkonunda... Konuşan Atatürk:
     
"Bizim neslin gençlik yıllarında Osmanlılık telkin ve etkileri hakimdi.
     
 İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka uluslara, bu arada yanlış bir din anlayışıyla Araplara, sarayın, ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan ırkdaşlarının etkisiyle Arnavutlara özel bir değer veriliyor, onlardan söz edilirken ‘Kavm-i Necib’ deyimi ile sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türkler ikinci planda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyordu.
 
 Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk defa manastır askeri idadisinde öğrenci iken okuduğum ‘Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur’ mısrasıyla başlayan manzumesinde, bana ulus benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum. Fakat ben asıl bunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir Anadolu çocuğunun gözyaşlarında  gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım oldu. Kendimi hiçbir zaman Osmanlılığın telkin ettiği başka ulusları öven ve Türklüğü aşağı gören eksiklik duygusuna kaptırmadım.

 TÜRKLÜĞÜ HOR GÖREN YÜZBAŞI
 
 Bakınız nasıl oldu? Kurmaylık stajı için verildiğim süvari alayı, Hayfa’da bulunuyordu. Erleri bölgeden toplanmış Arap gençlerinden, öğretici kadroda tecrübeli ve Anadolulu kıta çavuşları olan Türk delikanlılarından kurulu idi. Katıldığım bölüğün alaydan yetişmiş, Makedonya Türklerinden, ileri yaşlı bir yüzbaşısı vardı... Yüzbaşı, çavuşlarına karşı sert davranıyor, yeni erlere karşı ise fazla şefkatli görünüyordu. Talimlerde, Türkçe bilmedikleri için, çavuşların söylediklerini iyi anlayamayan kimi erlerin yanlış hareketlerinin zaman zaman çavuşların sabırlarını tükettiği, sertçe davranışlarına yol açtığı da oluyordu.
     
 Bir gün Yüzbaşı, bu yolda hareketten kendini alıkoyamayan bir çavuşunu mimlemiş ve talimden dönüldükten sonra,birlikte oturduğumuz bölük komutanlığı odasına çağırtmıştı. Yüzbaşı onu ulus onurunu ağır şekilde hançerleyen ‘Türk’ sözleriyle azarlamağa başlamıştı. Sen nasıl olur da ‘Kavm-i Necib-i Arab’a mensup, Peygamber Efendimizin mübarek soyundan olan bu çocuklara sert davranır, ağır söz söyler, onların kalbini kırarsın. Kendini bil, sen onların ayağına su bile dökmeye layık değilsin...’ gibi gittikçe manasızlaşan fakat yaşlı yüzbaşı samimi inancından kuvvet alan, sözlerle hakaret ediyor, gittikçe asabileşiyordu. Ben bir taraftan üzgün ve sinirli bu sahneyi seyreder ve söylenenleri dinlerken, bir yandan da içimde bir isyan duygusu şahlanıyor ve şöyle düşünüyordum.

 TÜRK TÜRKLÜĞÜ İLE ÖVÜNMELİ

 O erin bağlı olduğu kavim birçok bakımdan necib olabilirdi. Fakat çavuşun, yüzbaşının ve benim bağlı olduğumuz kavmin de tarihleri şerefle dolduran büyük ve asil bir ulus olduğu da bir an şüphe götürmez bir gerçekti. Türklük hakkındaki o günkü görüş ise, doğrudan doğruya Türk aydınlarının kendi kendini bilmemesinden ve başka uluslarda şu veya bu sebeple üstünlük var sayarak, kendini onlardan aşağı görüp nefsine olan güveni yitirmesindendir. Artık bu yanlış görüşe son vermek, Türklüğümüzü bütün asalet ve necabeti ile tanımak ve tanıtmak gerekmektedir dedim. Ve o andan beri inandığım bu gerçeği bütün Türklerin inanmasını, bununla övünüp kendine güvenmesini ülkü bildim."


BAŞBUĞUMUZ ATATÜRK'ÜN gösterdiği yolu aynen benimsemek ve tatbik etmek, her TÜRKÇÜ için kutsal ve zorunlu bir ibadettir.
 
23 EKİM 2023'DE, ELİM BİR TRAFİK KAZASI SONUCU, UÇMAĞA VARDI.
ŞİMDİ; TANRI DAĞINDA, ATALAR YURDUNDA, ATSIZ ATA MAKAMINDA, BAŞBUĞLAR OTAĞINDA, ERİNÇ İÇERİSİNDE!