SAKLANAN SIR: YÜCEL TEŞKİLATI
1
Yıl 1937. Herkes, muhtemel bir savaşı ve sonrasında neler olabileceğini konuşuyor. Üsküp"te Şuayb Aziz ve bir grup idealist Türk genci de Makedonya"nın gelişmelerden nasıl etkilenebileceği üzerine fikir alışverişinde bulunuyorlar. Aziz, daha sonra kurulacak Yücel Teşkilatı"nın başına geçecek kişidir. O yıllarda ülkede iki grup vardır; Stalin"in desteklediği Titocular ve İngilizlerin arka çıktığı kraliyet taraftarı Mihaylovistler. Aziz"e göre iki grup arasındaki mücadelede kimin galip geleceği önemsizdi. Çünkü her halükârda Türkler ve Müslümanlar zarar görecekti. İngilizlerle işbirliği yapan Stalin, savaş sonrasında Müslümanları Balkanlar"dan silmeyi tasarlıyordu. İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Almanya ise Balkanlar"ı emniyete almadan Ruslara saldırmak istemiyordu. Şuayb Aziz, bu sebeple Almanların bölgedeki Türk ve Müslüman nüfus ile dost olmaya çabalayacağını ön görüyordu. Nitekim Almanlar 1941"de Makedonya"yı, Yugoslavya"nın ezeli rakiplerinden Bulgaristan"ın denetimine bırakınca, Ruslar, Balkanlar"daki planlarından uzaklaşır gibi olmuşlardı.
Ancak Bulgarlar, Vardar Makedonyası denilen bölgede son derece baskıcı bir yönetim anlayışı ortaya koyuyor ve Türkleri aşağılıyordu. Bu gelişme üzerine zaten "Türklerin milli varlıklarını, manevi değerlerini, örf, adet ve geleneklerini korumak ve yaşatmak amacıyla" kıpırdanışa geçmiş olan Türk gençleri Yücel Teşkilatı"nın çekirdeğini oluşturdular. Bu atmosferde Türkiye"den gizlice getirtilebilen başta Kur"an-ı Kerim olmak üzere, Atatürk"ün Nutuk"u, Mehmet Akif"in Safahat"ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı"nın şiir kitaplarıyla gençler arasında şuur oluşturulmaya gayret edildi. Her geçen gün büyüyen teşkilat 1943"te Türkiye"nin Üsküp Konsolosu Emin Vefa Gerçek ile temasa geçti. 1944"te Tito liderliğindeki komünist Yugoslavya kuruldu. Bundan önceki yönetim Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı"ydı. Teşkilat, Türklerin lehine bazı haklar koparma niyetiyle komünist organlara adamlarını yerleştirdi. Sonunda 1945"te Türkiye"nin Belgrad Büyükelçisi Kamil Koperler ile irtibat kuruldu. İlk defa böyle bir teşkilatın varlığından söz edilmekteydi. Tüzük maddelerini ve iki sayfalık önsözü bizzat kaleme alan teşkilat başkanı Şuayb Aziz, oluşuma Yücel adı verildiğini açıklamıştı.
Teşkilat başkanı Şuayb Aziz, Üsküp Ataullah Efendi Medresesi"nde eğitim görmüştü. Fıkıh, kelam ve tasavvuf konularında eğitim aldığı Mısır El Ezher Üniversitesi"ni ikincilikle bitirmişti. Ankara"da üniversite öğretim üyeliği için bağlantı kurmuş ancak 2. Dünya Savaşı"nda sınırların kapanmasıyla Türkiye"ye dönememişti. Üsküp"te üst düzey devlet görevlerini reddederek teşkilat faaliyetleriyle uğraştı. Geçimini çiftçilikle sağlamaktaydı.
ImageTeşkilat yönetim komitesinden Nazmi Ömer, Belgrad Üniversitesi hukuk mezunuydu. Tito rejiminde Üsküp İdare Mahkemesi Genel Sekreterliğini yürüttü. Teşkilat veznedarı Ali Abdurrahman, matbaacılık ve öğretmenlik yapıyor, Birlik gazetesini çıkartıyordu. Adem Ali, teşkilata silah temin etmekle ve bunları saklanmakla ilgilendi. Abdülkerim Sezer ağır ceza hakimiydi. Teşkilat genel sekreteri Şerafeddin Ferid ise Fransızca öğretmeniydi. Zaten teşkilatın yüzde 90"ı öğretmenlerden oluşuyordu.
Yücelciler en çaplı organizasyonu Üsküp ve Köprülü şehirlerinde gerçekleştirdi. Gizlilik ilkesine son derece riayet eden teşkilat üyeleri yeni alfabeyle ilk Türk gazetesi Birlik"i 23 Aralık 1944"te çıkarmaya başladı. Gazete logosunun yanında cami resmi vardı. Daha sonra gazeteyi ele geçiren komünistler cami resmini kaldırdı. Üsküp Radyosu"nda ilk Türkçe yayını Yücelciler yaptı. Aynı zamanda çok sayıda Türk öğretmenin yetiştiği kurslar düzenlendi. Buralarda Türkçe dersleri verildi. Makedonya"nın en iyi öğretmenleri arasındaki üyeler, Türklerin yaşadığı en ücra köylere kadar giderek öğrenciler için Türk alfabeli okuma kitapları hazırladı. Hapis yıllarında bile Üsküp Türk Tiyatrosu"nda sahnelenmek üzere çok sayıda tiyatro eserini Türkçeye çevirdiler.
Bir başka bilgi: Bulgar işgali sırasında Üsküp"teki Türkiye konsolosluğunun güvenliği Yücelci gençlerce sağlandı. Ayrıca bölge hususunda Türkiye"yi ilgilendiren her türlü istihbarat da Şuayb Aziz ve Nazmi Ömer tarafından Belgrad Büyükelçiliği"ne ulaştırıldı. Konsolos ve büyükelçi vasıtasıyla Türkiye, bu teşkilattan haberdar oluyordu. Ancak ne mücadele süreci, ne tutuklamalar, ne de idamlar sırasında Türkiye, teşkilata destek çıkmadı. Yardım talebinde bulunan teşkilat, İnönü yönetiminden, "Misak-ı Milli dışındaki Türkler bizi ilgilendirmiyor" cevabını aldı.
İkinci Dünya Savaşı"nın karışık yıllarında arayış ve mücadele içine giren sadece Türkler değildi. Arnavutlar iki ayrı örgüt kurdu. Balistler, Müslüman; Nasyonal Demokratik Şikiptar adlı örgüt ise milliyetçi-komünist Arnavutlarca organize edildi. Balistler, Sırplara karşı yaklaşık 80 bin kayıp verdi. Bosna"daki Müslümanların haklarını savunmak amacıyla, Aliya İzzetbegoviç"in de en genç üye olarak içinde yer aldığı Genç Müslümanlar teşkilatı faaliyete geçti. Prizren"deki Türkler, Genç Türkler adı altında örgütlendi. Niyetleri farklı örgütler de vardı. VMRO isimli örgütün amacı Makedonya"yı Bulgaristan"a bağlamaktı. Drajistler ise kralcı Sırpların teşkilatıydı. Komünist Tito rejimi, kral yanlısı 400 bin Sırp"ı da tutukladı.
İlk tutuklama ve idamlar
1947"de Tito, Stalin"in de baskısıyla Yugoslavya"daki bütün milliyetçi teşkilatları ortadan kaldırmaya çalıştı. İlk tutuklamalar 1947 Ağustos"unda gerçekleşti. İlk grup tutuklu 16 kişinin duruşması 19 Ocak"ta başladı. Bu süreçte basın aracılığıyla ve hoparlörler kullanılarak Yücelciler aleyhinde kamuoyu oluşturulmakta, Türkler sindirilmeye ve psikolojik baskı altına alınmaya çalışılmaktaydı. Tutuklanan Türklerin avukat tutmalarına izin verilmedi. Yönetimin tayin ettiği avukatlar da hapis korkusuyla savunma yapamıyorlardı. 25 Ocak "ta mahkeme jet hızıyla kararını verdi. 27 Şubat 1948 tarihinde dört teşkilat üyesi Şuayb Aziz, Adem Ali, Ali Abdurrahman ve Nazmi Ömer kurşuna dizilerek idam edildi. Geriye kalanlar o zamanın idamdan sonraki en büyük cezası olan 20 yıl ile 8 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Mayıs 1948 ve sonrasında da 2. ve 3. grup tutuklama ve sürgün furyası başladı. Bu Yücelciler de 9 yıl ile 1 yıl arasında hapis ve dört ay ile bir ay arasında sürgün cezası aldı. Edinilen bilgilere göre tutuklanarak cezaya çarptırılan Yücelci sayısı 63. Oysa Yücelci sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Ancak, sadece ceza alanlar bilinebildiği için net bir rakam verilemiyor.
Serbest göçe izin verilen 1953"ten 1967"ye kadar 200 bin civarında Türk, Anavatan'a göç etti. Göç öncesinde Makedonya"da yaklaşık 300 bin Türk yaşamaktaydı. Son nüfus sayımına göre bu ülkedeki Türk nüfusu yüzde 3,85. Arnavutlar yüzde 25, Makedonlar yüzde 65. Göç sırasında Yücel Teşkilatı üyelerinin tamamına yakını da Türkiye'ye geldi. Birbirleriyle irtibatlarını kesmeyen Yücelciler 1957"den bu yana düzenledikleri mevlit programlarıyla dört şehitlerini anıyorlar.
Türkiye"de Yücel Teşkilatı hakkında araştırma yapan tek kişi Araştırmacı-Yazar H. Yıldırım Ağanoğlu. Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Kültür Müdürlüğü"nü ve arşiv sorumluluğunu yapan Ağanoğlu, annesinin Yücelciler hakkında anlattıklarıyla büyümüş. 1996"da bu teşkilatı araştırmaya başlayan Ağanoğlu, Türkiye"ye göç eden Yücelciler"den Hüseyin Baykal, Refik Özer ve Şerafettin Ferit"in, 1950"den beri faaliyetini sürdüren Rumeli Türkleri Derneği"nde başkanlık yaptığını belirliyor. Hayatta olan Yücel Teşkilatı Merkez Komite üyesi Refik Özer"in araştırmasına destek verdiği Ağanoğlu, 2003 yılında teşkilatla ilgili 32 sayfalık bir kitapçık bastırmış. Bugün teşkilatla ilgili elde bulunan tek kaynak bu. Bir de Mehmet Ardıcı isimli Yücelci"nin 1991 yılında basılan anı kitabı var.
Makedonya Türkleri"nin yaşadığı bu drama, o tarihlerde Türkiye basını da ilgi göstermemiş. Yücelciler"in yargılanması ve idam edilmesiyle ilgili Ağanoğlu"nun bulabildiği tek haber kupürü Trakya Postası isimli mahalli bir gazeteye ait. Gazetenin idamlardan 10 gün sonra yaptığı haberde "Bu haksızlıkları unutmayacağız. Üsküp"te oynanan kanlı dramdan medeniyet utansın" deniliyor.
Ağanoğlu'nun yanı sıra, yaşayan son Yücelciler"den Necati Çetiner, Refik Özer, Kemal Hakimoğlu, Hüseyin Çelik ve 1948"de şehit olan Nazmi Ömer"in eşi Hacer Yücel"le görüştük. Yücelciler"e o günlerde neler yaptıklarını ve Türkiye ile ilişkilerini sorduk. Tarihe ışık tutacak bilgiler ortaya çıktı. Şunu da belirtmekte fayda var. Görüştüğümüz son tanıklar hâlâ o günleri yaşıyormuş gibi heyecanlanıyor, korkarak bilgi veriyor ve çekingen davranıyor.
"Türkiye"ye istihbarat veriyorduk"
O günleri anlatırken korkusunu gizleyemeyen teşkilat üyesi Necati Çetiner, Makedonya"yı işgal eden Bulgarlar"ın Türklere çok zalimce davrandıklarını söylüyor. Teşkilatlanan komünistlere karşı neler yapacaklarını konuştuklarını anlatan Çetiner, Yücel Teşkilatı"nın hücreler halinde örgütlendiği bilgisini veriyor. Her hücre kendi üyelerini tanıyor. İrtibatı en üsttekiler sağlıyor. Çetiner, Üsküp konsolosu aracılığıyla Türkiye"ye Almanların mühimmat sevkiyatları hakkında askeri istihbarat verdiklerini ifade ediyor. 1944"te demokratik bir Yugoslavya kurulmasını bekliyorlar ama baskıcı komünist Tito rejimiyle karşı karşıya kalıyorlar. "Türkleri komünizmden korumak için faaliyet içindeydik. Yönetim, Türkleri komünist teşkilatı içine çekmek istedi. Ağızdan kulağa propaganda yaptık. Girmedik. Ne var bu Türklerde, komünizme girmediler dediler" diyen Çetiner, Türkiye destek verseydi idamların durdurulabileceğine ve 200 bin Türk"ün göç etmek zorunda kalmayacağına inanıyor. Çok ağır şartlarda geçen hapis cezası bittikten sonra 32 yaşında Türkiye"ye gelen Çetiner, her şeye sıfırdan başlamış. İki çocuğu ve 4 torunu dünyaya gelen 82 yaşındaki Çetiner eşiyle birlikte yaşıyor.
"Büyükelçiyle aleni görüşme hataydı"
Teşkilatın hayattaki Merkez Komite üyelerinden Refik Özer, Türk medyasının tutuklamalar sırasında bir satır haber yapmamasına sitem ederek, "Oranın gazeteleri manşet yapıyorlardı. Burada ses yok. Olanlardan Türkiye"nin haberinin olmaması mümkün değil. Neden yazılmadığını bilemiyoruz" diyor.
Özer, konsolostan sonra Türkiye Belgrad Büyükelçisi ile temasa geçilmesi hakkında şunları söylüyor: "Teşkilatın başkanı Şuayb Aziz büyükelçi ile görüşüyor. Tüzüğü veriyor. Büyükelçi, Şuayb Aziz"e beraber ortaya çıkalım demiş. Büyük bir hata. Onlar büyükelçilikte iken Şuayb Aziz meydana çıkmayacaktı. Büyükelçi almayacaktı onu. Kuşların bile fotoğrafını çekiyorlardı."
Özer, Türkiye"ye geldikten sonra en aktif çalışan Yücelciler"den. Gayretleriyle, Üsküp'te şehit düşmüş iki kişinin eşine, Türkiye"de şehit olmuş gibi paye verilmesini ve maaş bağlanmasını sağlamış. Savaş yıllarında Makedonya"da 300 bin Türk yaşadığını, bunların hayat haklarını korumak için mücadele verdiklerini ifade eden Özer, oradayken bir başkasının hayatını tehlikeye atmamak için evlenmemiş. Özer ilk evliliğini 40 yaşında Türkiye"ye göç ettikten sonra yapmış ve dört çocuğu olmuş. Özer, kendileri gibi Arnavutların da yargılandığını ve onlardan iki kişinin idam edildiğini aktarıyor.
"Misak-ı Milli dışındaki Türklerle uğraşmayız"
Bir başka teşkilat üyesi Kemal Hakimoğlu ise Yücel Teşkilatı"nın kendisi gibi genç Türkleri komünist teşkilatlanmadan uzak tutmak için kurulduğunu belirtiyor. Türk gençlerini Komünist Parti"de görev vererek birbirine düşürmek istediklerini, kendisine de bu yolda teklifte bulunduklarını anlatan Hakimoğlu, "Girenlerden haftada bir malumat istiyorlardı. Müslümandım, Türk"tüm. Bu, örfüme ve an'aneme aykırıydı. Büyüklerim de hükümet ve polis teşkilatından uzak durmamı istemişti. Pasif davranış yaptık. Onların komünist teşkilatına girmedik. Yardımcı olmadık. 17, 18 yaşındaydım. Bizim grupta 30, 35 kişi vardık" diye konuşuyor. Türkiye"nin kendilerine destek verip vermediğini sorduğumuz Hakimoğlu"nun cevabı çok ilginç: "Teşkilat tarafından buraya gelenler oldu 1947-48"lerde, idamlardan önce. Dışişleri Bakanlığı"na gitmişler. Demişler ki, bizi izliyorlar, bizim hiçbir gücümüz, kuvvetimiz yok. Hiç olmazsa gelin bir serzenişte bulunun. O zamanki CHP"li yetkililer, "Misak-ı Milli dışındaki Türklerle biz uğraşmayız" demişler."
Yıllar sonra 1953"te Hakimoğlu"nun dayısının oğlu CHP İstanbul il yönetiminden Sami Funda, Yugoslavya"ya giderek oradaki Türklerin durumuyla ilgili geniş bir araştırma yapar ve rapor hazırlar. Çok iyi Sırpça bilen Funda"nın raporu MİT"te beğenilir. Büyük para teklif edilir ama "Bunu ülkem için yaptım diyerek" reddeder.
Hakimoğlu, Makedonların Bulgarlardan daha milliyetçi bir millet olduğunu da kaydediyor: "Onlarda bir laf vardır: Susa susa. Söylerlerse kulağa asma, bildiğini yap. Hâlâ öyle devam ediyorlar. Gidin Üsküp"e bakın her taraf harabe içinde. Gecekondu muhiti. Onların tarafındaki inşaatlar modern." Hakimoğlu da Türklerin gayrimüslimlerden daha fazla olduğunun, Türkiye"nin biraz destek çıkması halinde göçün yaşanmayabileceğinin altını çiziyor.
"Silahlı hareket yapacaktık"
Makedonya"da o sıralar 300 ile 400 bin arasında Türk yaşadığını ifade eden Hüseyin Çelik, Yücel Teşkilatı"nın bütün Türklerce bilindiğini dile getiriyor. Türkiye"nin, bir ara yardım gelecek denilmesine rağmen hiç destek vermediğini söyleyen Çelik; "Ben öyle biliyorum, iki gün kalmıştı. İsmet Paşa iki gün daha bekleyin dedi. Silahlı bir örgüt değildik ama herkesin bir silahı vardı. Hazır olmuştuk. Bir harekat başlatabilirdik. Yukarısı daha iyi bilirdi. Üçer kişiydik. Teşkilatta ben üç kişiyi tanırdım. Öyle giderdi. Sonra yakaladılar hepimizi. Birbirimizi gördük. Türkiye destek verseydi Makedonya bugün o şekilde olmazdı, orada kalırdık. Çünkü köyleri de teşkilatlandırmıştık. Mücadelemiz komünizme karşıydı. Ama hiç destek gelmedi. Silahlı bir hareket olacaktı" diye konuşuyor.
Çelik, şehit mezarlarının nerede olduğunu kimsenin bilmediğini, idam edilen dört kişiden biri olan Nazmi Ömer"i yakalanmadan bir gün önce gördüğünü dün gibi hatırlıyor.
"ŞEHİDİMİN MEZARINI GÖSTERSİNLER YETER"
Şehit Nazmi Ömer"in eşi Hacer Yücel"in anlattıklarını dinleyip de duygulanmamak imkansız. O tarihlerde Hacer Hanım 23 yaşındadır. Babası bir gün artık evlenme çağının geldiğini ve kendisini Nazmi Ömer"in istediğini söyler. 1946"da evlenirler. Eşi tutuklandığında 9 aylık evlidirler. Tutuklamadan bir hafta sonra 28 Ağustos 1947"de kızı dünyaya gelir. Eşini göstermezler. Aradan üç ay geçer. Nazmi Ömer idama mahkum edilmiştir. Son bir defa görüşmeleri için davet ederler. Eşinin annesi, babası, altı kardeşi ve üç aylık kızıyla birlikte hapishaneye giderler. Gerisini Hacer Yücel şöyle anlatıyor: "O, bir taraftaydı. Teller aşırı duruyoruz. İçeri alındıktan sonra sadece o an gördüm. Hepimiz ağlıyoruz. Kızımı göremiyor ki, yüzünü, gözünü. Elinde bir mendil vardı, onu verdi ona. ''Ağlamayın dedi, ne ağlıyorsunuz öyle. Ben gidiyorum ama sizi arkamdaki (Türkiye'yi kastederek) milyonlarca kız kardeş ve kardeşe emanet ediyorum. Yaşasın Atatürk Türkiyesi, yaşasın Türkiye'' dedi. Derken hemen kolundan tutup götürdüler. Bir daha da göremedim. Mezarını da görmedim. Nereye gömüldüğünü bilmiyorum."
İdamdan sonra Nazmi Ömer'in ailesi tarafından verilen yatağını iade etmişler. Hacer Yücel, yatağı öpüp koklarken içinden bir not çıkmış. Anne, babası ve kardeşlerine hitaben yazılan notta, "Eşim Hacer ve kızım Ayla'ya iyi bakın" diyormuş.
Hacer Yücel, 1957'de Türkiye'ye gelinceye kadar sürekli takip edilmiş. Orada kaldığı süre içinde 1950'de kurdukları Türk tiyatrosunda önemli rollerde oynamış. Bir daha hiç evlenmeyen Yücel, eşinin ailesinden ve kızından ayrılmamış. Bugün iki de torunu var.
Yücel, evlilikleri süresince sormasına rağmen, faaliyetleri hakkında kendisine bir kelime bilgi vermediğini söylüyor. İdamdan sonra babasını da "sen bile bile kızını bir Yücelci ile evlendirdin, sen de onlar dansın" diye tutuklayarak 20 yıla mahkum ediyorlar. Türkiye destek verseydi, idamların olmayacağını ifade eden Yücel, "Ölüme giderken bile yaşasın Türkiye, yaşasın Atatürk Türkiyesi demesini hiç unutamıyorum" diyor.
Refik Özer"in gayretleriyle üç aydan üç aya 300 milyon TL şehit maaşı alan Yücel, Türkiye"den ne bekliyorsunuz sorusunu şöyle cevaplandırıyor: "Türkiye"den bir şey beklemiyorum. Mezarını bana göstersinler yeter. Alsınlar buraya gömsünler yeter. Nereye gömüldükleri belli değil. Kimse de bir şey söylemedi."
Emin Akdağ - Haşim Söylemez
2
60 yılı aşkın bir süredir saklı kalan; hapis cezaları, 4 idam ve 200 bin Makedonya Türk"ünün Türkiye"ye göçüyle sonuçlanan hazin bir hikayenin dosyasını açıyoruz. İşgalci Bulgarlar ile baskıcı komünist Tito rejimine karşı mevcudiyetlerini, kimliklerini ve inançlarını korumayı amaçlayan kahraman Türk gençlerinin ve onların kurdukları Yücel Teşkilatı"nın hikayesi bu.