Türkiye'de irtica tehlikesi var mı?
Türkiye'de yatırım yapan ve daha fazla yapabilecek yabancı bir grubun karar mekanizmalarında yer alan bir dostum, sık sık sorduğu bir soruyu karar aşamasında oldukları yeni bir yatırım öncesi, birkaç gün önce yine sordu.
Soruyu aynen aynen aktarıyorum:
Sevgili Yiğit, Türkiye'nin gelecek 10 yılı hakkında ne düşünüyorsun, sana göre Türkiye�de irtica tehlikesi var mı?. Türkiye'nin yatırım riski değerlendirilirken; özellikle orta ve uzun vadede irtica kavramının, denge konumunda görünen siyasi tabloyu, karışıklığa itme riski dikkate alınmalı mı?
Sevgili dostlar, bu soruyu siz de kendinize sorulmuş gibi düşünün ve birkaç saniye bekledikten sonra aklınıza gelen ilk cevabı lütfen yazın...
Ben de öyle yaptım ve yazdığım ilk cümle şuydu: Türkiye'de irtica tehlikesi olabilir veya en azından böyle algılanabilir ama Türk Silahlı Kuvvetleri her zaman rejimin bekçisidir...
Bu cümleyi yazdım, defalarca okudum ve sonunda bana gelen soruya cevap yazmamaya karar verdim...
Neden mi?
Nedenlerini birlikte tartışalım ve ben de izin verirseniz, size birkaç soru sorayım:
Böyle bir içeriğe karşı samimi verilecek bir cevapta:
*TSK haricinde, hangi kurum veya sivil toplum örgütlenmesinden bahsedebilirdim?
*Türkiye'de rejimi hâlâ silahla koruduğumuzu, bilincimizin; bilinçaltımızdan gelen vatandaş değil, ümmetin parçası olma veya vatandaş yerine padişahın kulu olma dürtülerimizi hâlâ yenemediğini nasıl itiraf edebilirdim?
*Siz yatırım yapın, gerekirse biz silahla koruruz gerçeğini nasıl dillendirebilirdim?
Sevgili dostlar, bu sorular uzayıp giderken, ilk etapta cesurca bir tespit yapmakta ve sorgulamamızı bu dinamik üzerine kurmakta yarar var: Bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni bilinç ve güçanlamında koruyabilecek, örgütlenmiş tek kurum TSK. Bunu yazdığım için bana kızanlar, asker sempatizanı olarak nitelendirenler olabilir. Hiç kızmayın, kızmak yerine 2007 yılında "Cumhuriyeti neden hâlâ silahla koruma ihtiyacı duyuyoruz �" sorusuna cevap arayın. "Neden hâlâ bu ülkede karşı akımlar ve bunlara müdahalede askerden medet umanlar var�" dinamiğini araştırın...
Peki Türkiye!de gerçekten irtica tehlikesi var mı?. Dürüst olmak gerekirse irtica, Cumhuriyet için hâlâ en etkili tehlike ve büyüklüğü örgütlenme yapısından değil, bilinçaltımızda yatan dinamiklerden kaynaklanıyor...
Nedenine gelince...
Türkiye Cumhuriyeti'nde, geçen 80 yılda yaşanan değişime rağmen hâlâ irtica tehlikesinden bahsediliyor. Bunun sebeplerini sorgularken, Türk devrimini yeniden tarif etmekte yarar var. Türk devrimi iki ana etaptan oluşuyor. Birinci etap, fiziki işgale karşı verilen silahlı mücadele. İkinci etap, emperyalist güçlere ve kendi bilinçaltımıza karşı verilen fikir mücadelesi...
Peki biz hangisinde başarısız olduk?. İkinci etapta maalesef tam anlamıyla başarılı olamadık. IMF ve Dünya Bankası, uluslararası spekülatörlerin eşliğinde ekonomiyi çalkalayarak, siyasi tabloyu değiştirebiliyorsa, dış siyasetimize "iç kırılganlığımızın gölgesi" düşüyorsa, Türk vatandaşlarının bir bölümü hâlâ "TC vatandaşı olmak" yerine "halifenin veya padişahın kulları" olmaya özeniyorsa söylenecek tek şey, yeniden düşünmemiz gereken cidi bir durum olduğudur...
Sonuç: İrticayı sadece bir kurumda veya örgütte aramak yetmez. İrtica, bir türlü dönüştüremediğimiz bireysel ve özellikle kolektif bilinçaltımızda gizli... Vatandaşlarımızın bilinçaltını temizlediğimiz gün, bana gelen o soruya cevap verebilir ve gönül rahatlığıyla Türkiye'de rejimin bekçisi vatandaşlık bilincidir diyebilirim...
Yiğit Bulut'un Vatan gazetesindeki bugünkü yazısı: http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=12.09.2007&Newsid=136418&Categoryid=4&wid=150