Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 4 5 6 ... 10
1
GÜNCEL / Ynt: 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN
« Son İleti Gönderen: Çağrıbey 02 Eylül 2025 »

Soysuz, kanı bozuk olanların yine yine kutlamadığı, ülkenin dini resmi otoritesinin cuma namazında tek kelime etmediği normal, sıradan bir kaç gün yaşadık.

-ki her zaman dediğimiz gibi. İnsan kanına göre hareket eder.

Aynen öyle, herkes kanının hükmünü işliyor, değerli Hun Türk Beğ.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, güneş balçıkla sıvanmıyor.
Atatürk'ün Türk Milletinin gönlündeki yerini kimse aşağı çekmeye güç yetiremez.
O kanı bozuklar, öyle yaptıkça milletin Atatürk'e olan bağlılığı daha kuvvetleniyor, Anıtkabir ziyaretleri daha da artıyor.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla.
Çağrıbey

2
GÜNCEL / Ynt: 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN
« Son İleti Gönderen: [Hun Türk] 01 Eylül 2025 »
Kutlu zaferimiz tekrar Kut'lu olsun.

Soysuz, kanı bozuk olanların yine yine kutlamadığı, ülkenin dini resmi otoritesinin cuma namazında tek kelime etmediği normal, sıradan bir kaç gün yaşadık.

-ki her zaman dediğimiz gibi. İnsan kanına göre hareket eder.
3
GÜNCEL / Ynt: 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN
« Son İleti Gönderen: Çağrıbey 30 Ağustos 2025 »
Yok sayıp sen de, bu ruhsuz, sürüyü,
Kılavuz yap, ebedi, Gök Börü’yü.
Çıkarıp Ergenekon’dan ulusu,
Türk’ü kılsın, yine, dünya ulusu.


Uluğ Bilge ATSIZ

Türk'ün Büyük Zaferi, Türk olmaktan, onur ve gurur duyanlara, kutlu olsun.


30 AĞUSTOS ZAFERİ İLE DİĞER BÜYÜK ZAFERLER ARASINDAKİ FARK ?

Orgeneral Ali Fuat Erden şöyle diyor:
Alparslan, Kılıçarslan, Cengiz Han, Timurlenk, Fatih, Yavuz, Kanuni, parlak zaferlerini devletlerinin yükselme devrinde kazandılar, Mustafa Kemal ise yenilmiş, yıkılmış, parçalanmış, idam hükmü giymiş bir devlette, mahvolmuş bir orduyu mahrumiyetler ve yoksulluklar içinde yeniden kurarak kesin zafere ulaştırdı.

Üstelik Atatürk, Büyük Zaferi kazanırken sadece dış düşmana karşı değil, saraya/sultana, yerli işbirlikçilere karşı da mücadele etmek zorunda kaldı.

26-30 Ağustos 1922 arasındaki “Büyük Taarruz” ve “Başkomutan Meydan Muharebesi”, tarihimizin en büyük zaferlerinden biridir.

Atatürk, sadece süngüye dayanarak zafer kazanılamayacağının farkındaydı; kesin zafer için süngüden önce diplomasiye dayandı.

Başarılı diplomasiyle bir taraftan karşısındaki birleşik cepheyi dağıtmaya, diğer taraftan milli cepheyi güçlendirmeye çalıştı.

O koşullarda Atatürk, bir kere daha diplomasiyi kullanmaya karar verdi. Şubat 1922'de Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey'i Avrupa başkentlerine gönderdi.
Ancak Yusuf Kemal Bey, Avrupa'dan eli boş döndü.

Sakarya Savaşı sonrasında İtilaf devletleri, Yunan ordularının Türk ordularıyla başa çıkamayacağını anlayınca Sevr Antlaşması'nı biraz yumuşatarak TBMM'ye kabul ettirmek istediler.

22 Mart 1922'de Türk-Yunan taraflarına bir mütareke teklifinde bulundular.

26 Mart 1922'de de barış şartlarını bildirdiler.
Barış şartları Sevr'den pek de farklı değildi.
TBMM bu şartları kabul etmedi.

Atatürk, Büyük Taarruz öncesinde son bir kere daha diplomasiye başvuracaktı.

9.Temmuz 1922'de, İçişleri Bakanı Fethi (Okyar) Bey Avrupa'ya gönderildi.

Fethi Bey, Avrupa'daki temasları sonunda hükümete verdiği raporda tek yolun “askeri çözüm” olduğunu bildirdi.

Gazi Mareşal Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK  TBMM konuşmasında,

 “Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Bundan dolayı bırakmadım, bırakmam, bırakmayacağım” dedi. Yapılan oylamada Başkomutanlık Kanunu üçüncü kez uzatıldı.

Başkomutan Atatürk:
 4.Mart 1922'deki meclis gizli oturumda şöyle dedi: “Ordumuzun kararı taarruzdur.
Ama bunu geciktiriyoruz. Hazırlıklarımızı iyice bitirmek için daha zaman gereklidir.

Yarım hazırlıklılarla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür…”

Büyük Taarruz hazırlığı 9 aydan fazla sürdü.
Sakarya Savaşı'ndan hemen sonra 14/15 Eylül 1921'de gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere seferberlik ilan edildi.
Asker sayısı arttırıldı.
Böylece Büyük Taarruz öncesinde Batı Cephesi'nde ilk kez 200 bin civarında asker toplandı.

14 Ocak 1922'de “Harp Encümeni” (Savaş Kurulu) kuruldu.
 Cepheye cephane, araç, gereç, yiyecek vb. taşımak için “Askeri Taşıma Yükümlülüğü Yasası” çıkarıldı.

Af yasalarıyla vatana ihanet ve yüz kızartıcı suçlar hariç cezalarının üçte birini çekmiş olan mahkûmlar serbest bırakıldı.

Ayrıca tarımla uğraşan ve toprak sahibi olan yükümlüler üç ay süreyle hapisten çıkarıldı.

Eskişehir, Adapazarı ve Ankara'daki imalathanelerde ordunun kasatura, bomba, fişek, kılıç ihtiyaçları karşılandı.

Ayrıca Almanya ve İtalya'dan bir miktar silah, cephane ve birkaç uçak, Fransa'dan ise 1000 hafif makineli tüfek ile 150 kamyon ve birkaç uçak satın alındı.

Cephane taşımak için oluşturulan kağnı kollarının sayısı arttırıldı. Ordunun yiyecek ihtiyacı için ambarlar oluşturuldu.

Ordunun çarığa ihtiyacı vardı.
16.Ağustos 1922'de İsmet Paşa, özellikle “çarık” istedi. 200 bin askerin ancak yarısı tam asker kılığındaydı.
Ötekiler memleketlerinden geldikleri gibi giyinmişlerdi.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, orduları denetliyor.

Başkomutan Atatürk, başından sonuna kadar Büyük Taarruz'un her aşamasını bizzat planlayıp yönetti. Mart-Nisan 1922'de 4 haftasını cephede geçirdi.
13 Haziran 1922'de Sarıköy İstasyonu'nda İsmet Paşa ile görüştü.

Başkomutan, 24 Temmuz 1922'de İngiliz General Townshend ile görüşme bahanesiyle Konya'ya gitti.

 Oradan bir futbol maçını izleme bahanesiyle Akşehir'e geçti.
27.Temmuz 1922'de Akşehir toplantısında komutanlarla taarruz planını görüştü.
Görüşmede Yakup Şevki Paşa'nın itirazları üzerine Atatürk, “Tüm sorumluluğu üzerime alıyorum” diyerek planın uygulanmasına karar verdi.

Bunun için 40 km.'lik bir cephe derinliğinde yaklaşık 105 bin asker yığdı.
Asıl savaş alanı olarak Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar üçgeni seçildi.

6 Ağustos 1922'de İsmet Paşa gizlice ordu komutanlarına taarruza hazırlık emri verdi.
Aynı gün Ankara'ya dönen Atatürk, taarruz kararını Bakanlar Kurulu'na açıkladı.

14 Ağustos 1922 de birlikleri gizlice cephenin güneyine kaydırmaya başladı.
Yunan'ın ruhu bile duymadan yaklaşık 100 bin asker Afyon'un güneyinde toplandı.

17 Ağustos 1922'de Başkomutan gizlice Ankara'dan cepheye hareket etti.
Düşmanı yanıltmak için  20.Ağustos 1922'de Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, Atatürk'ün 21 Ağustos Pazartesi öğleden sonra Çankaya Köşkü'nde çay ziyafeti vereceğini yazdı.
Oysa Başkomutan,
 20.Ağustos 1922'de Akşehir'de ordu komutanlarıyla bir toplantıdaydı. Toplantıya mareşal üniformasıyla katılarak taarruz emrini verdi.

24 Ağustos 1922'de Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı Afyon güneyindeki Şuhut'a taşındı.
Aynı gece Türk birlikleri, derin bir sessizlik içinde cepheye yaklaştırıldı.

 25.Ağustos 1922'de karargâhlar, Kocatepe'nin güneyindeki Çadırlı ordugâha geçti.
Başkomutan'ın emriyle İstanbul ve dış dünya ile her türlü haberleşme kesildi, sınırlar kapatıldı.

26 Ağustos 1922 sabahı saat 04.00'te Başkomutan Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, at sırtında Kocatepe'ye hareket ettiler.
Saat 05.00'de gözetleme yerine geldiler.
Saat 05.30'da topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı.

Başkomutan bizzat cephedeydi.
20.Ağustos 1922'de Akşehir'e,
24.Ağustos'ta Şuhut'a,
26.Ağustos sabahı Kocatepe'ye,
27.Ağustos'ta Afyonkarahisar'a ve 30.Ağustos'ta da Zafertepe'ye giderek savaşı fiilen sevk ve idare etti.

Başkomutan Atatürk'ün ifadesiyle Büyük Taarruz, “Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar arasında büyük bir meydan savaşı halinde 5 gün, 5 gece sürdü.”

Zaferin Büyüklüğünü Anlamak
Büyük Taarruz sırasında karşı karşıya gelen kuvvet miktarları şöyledir.

TÜRK ORDUSU:
8659 subay +199283 er= ,207942 insan,
100352 tüfek,
2025 hafif makineli tüfek,
839 ağır makineli tüfek,
323 top,
5282 kılıç,
10 uçak,
198 kamyon,
35 otomobil.

YUNAN ORDUSU:
6565 subay +218432 er = 224997 insan,
90 bin tüfek,
3139 hafif makineli tüfek,
1280 ağır makineli tüfek,
418 top,
1280 kılıç,
50 uçak,
4036 kamyon,
1770 otomobil.

Buna göre Yunan ordusu
 17055 insan,
1114 hafif makineli,
441 ağır makineli,
95 top,
40 uçak,
3838 kamyon,
1740 otomobil daha fazladır.

Büyük Taarruz, 5 gün 5 gece içinde 400 bini aşkın askerin karşı karşıya geldiği mahşeri bir savaştır.

Daha bundan sonra "
ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR İLERİ"emri verilecek 450 kilometrelik yol  30 agustostan 9 eylule kadar 10 günde olağanüstü bir gayretle İZMİR'E girilecek birkaç gün dinlendikten sonra kuzeye doğru yola çikılarak ÇANAKKALE MUDANYA bölgesindeki küçük İNGİLİZ birligi sıkıştırılacak 6 ekimde TRAKYA ve İSTANBUL üzerine yürüme emri verilecek.  Sömürgelerinden asker bulamayan İNGİLTERE ateş kes teklif edecek ve MUDANYA'da ateşkes yapılacaktır. ondan sonrası LOZAN.

26 Ağustos-18 Eylül 1922 arasında Türk ordusunun toplam kaybı şöyledir:
2543 şehit (146'sı subay) + 9977 yaralı (378'i subay) + 55 tutsak (2'si subay) = Toplam kayıp: 12575.

Yunan askeri tarihine göre Yunan ordusunun toplam kaybı

-20 bin civarındaki esir hariç- yaklaşık olarak 121500 kişidir.

TÜRK ordusu, YUNAN ordusuna on kattan fazla kayıp verdirdi. Tarihte bu kadar kesin sonuçlu zafer yok denecek kadar azdır.

Savaşta Yunan ordusu 418 topun 365'ini kaybetti.

Yunan kaynaklarının “Küçük Asya Felaketi” (Mikroasyatiki Katastrofi) dedikleri Büyük Zafer sonrasında Yunanistan'da darbe oldu.
Yenilginin sorumlularından Kral Konstantin tahtını bırakıp kaçtı.

28.Kasım 1922'de eski Başbakan Gunaris, eski Bakanlar Teodakis, Baltacis, Stratos, Protopapadakis ve eski Başkomutan Hacı Anesti -madalyaları sökülerek- kurşuna dizildi.

Amiral Gudas, General Stratigos müebbet hapse çarptırıldı.

Eski 2. Kolordu Komutanı General Prens Andrea ordudan atıldı, mallarına el konuldu, ülkeden ayrıldı.

 İzmir Genel Valisi Stergiyadis Fransa'ya kaçarak canını kurtardı. Yunanistan tam 14 yıl kendine gelemedi.

Bu sürede 7 darbe oldu. 19 defa hükümet, 3 defa rejim değişti.
17.Ekim 1922'de -Anadolu hareketinde Yunanistan'ı destekleyen- İngiltere Başbakanı Lloyd George istifa etmek zorunda kaldı.

TÜRKİYE'Yİ BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞTURAN, YUNANİSTAN'I ALTÜST EDEN, İNGİLTERE'DE HÜKÜMETİ DEVİREN BÜYÜK ZAFER, HİNDİSTAN BAŞTA OLMAK ÜZERE EMPERYALİZMİN KARŞISINDA EZİLEN SÖMÜRÜLEN MİLLETLERİN BAĞIMSIZLIK UMUDU OLDU.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ BÜYÜK BİR DAHİ'Yİ TÜRK MİLLETİNE BAĞIŞLADIĞI İÇİN ULU TANRI'YA NE KADAR ŞÜKRETSEK AZDIR.

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

İnternet ortamından, çeşitli kaynaklardan, derlenmiştir.
ALINTIDIR.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla.
Çağrıbey
4
GÜNCEL / Ynt: 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN
« Son İleti Gönderen: Üçoklu Börü Kam 30 Ağustos 2025 »



Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna,
Tuğu kaldırmış olan orduların Başbuğuna.


30 Ağustos 1922

103 Yıldır Aynı Yoldayız...
1922'de zaferle taçlanan yolculuğumuz, 103 yıldır aynı gurur ve coşkuyla devam ediyor.

30 Ağustos Zafer Bayramının 103. Yılı, Altaylardan Macaristan'a kadar, Büyük Türk Budunu'na; uğurlu, Kut'lu ve beñgü olsun!

Bizlere bu; utku, kut ve kıvancı armağan eden, Türklüğün; tunç yürekli, bükülmez bilekli, çelik iradeli Bozkurt oğlu, Kutlu Türk Başbuğ'u, Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK ve kurtuluş ve kuruluş kahramanlarına sonsuz; rahmet, minnet, şükran ve saygıyla...

Cumhuriyetimizin ışığında, aynı yolda, geleceğe; umut, güven ve gururla ilerliyoruz...

Yüreklerde, aynı Ülkü,
Tañrı korusun, Türk'ü!
Bu utku hiç bitmeyecek...


Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
5
Herkes kendinden bildiği; liderine, şeyhine, kanaat önderine, partisine, cemaatine, kliğine öylesine büyük bir sadakatle bağlanmıştır ki, kişiyi aldatıldığına ikna etmek imkânsız gibidir.

İnsanların bütün hayatını adadığı davanın, aslında şeytani bir şebekenin tezgâhı olduğunu kabullenmesi egosuna ağır gelir.

Kişisel yaşamında oldukça dürüst olan çoğu kişi, mensubu olduğu davanın lideri veya kurumsal yapısı tarafından kandırılmış olup-olmamayı sorgulamak söz konusu olduğunda aynı erdemi sergileyememektedir.

Dahası, taraftarı olduğu grubu ne pahasına olursa olsun savunmakla kalmayıp, suçu hep karşı tarafa yıkmaktan da geri kalmaz.

Kişinin, kandırılmış olduğunu kabul etmesi, insan nefsine ağır geliyor ve bunu itiraf edecek kadar dürüst davranamıyor.

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
6
GÜNCEL / Ynt: Bahçeli : Yeni Kürt Açılımı
« Son İleti Gönderen: Çağrıbey 29 Ağustos 2025 »
Malazgirt Zaferinin 954. Yılı kutlamalarında, Akp'sinin genel başkanı RTE: bu zafer; Arap, Kürt ve Türk ittifakının ortak zaferidir buyurmuş.

Tarih bilmezlik insanı ne kadar komik hâle sokuyor.
Vah ki ne vah!
Belli ki çevresinde, bir tane bile, tarihçi yok.

Anadolu’da, o tarihlerde, ne Araplar ne de Kürtler vardı.

Ulu Türk Hakanı Sultan Alparslan'a sadece, Bizans ordusunda paralı asker olarak yer alan Hristiyan; Uz, Peçenek, Bulgar, Kuman ve Kıpçak Türkleri, din birlikteliği değil, kan ve soy birlikteliğini esas alıp, Selçuklu saflarına geçmek sûretiyle yardımcı olmuşlar ve bu da savaşın kaderini ve tarihin akışını değiştirmiştir.

Anlaşılacağı üzere, Ulu Türk Hakanı Sultan Alparslan önderliğindeki Müslüman Oğuz Selçuklu Türkleri, Anadolu'yu, binlerce yıl önce gelen ve Hristiyan olan; Uz, Peçenek, Bulgar, Kuman ve Kıpçak Türklerinin de yardımıyla, Bizanslılardan/Rumlardan almıştır.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla..
Çağrıbey
7
Ali Erbaş, Malazgirt ovasında Cumhurbaşkanının ve onun hazirununun önünde - ki onların başında Devlet Bahçeli ve MHP üst yönetimi de var- açmış sözde ellerini semaya, nasiplenemediği Türklüğünden olsa gerek, sıralamış kelamlarını…

Sıraladığı o kelamların bir yerinde:

Yarabbi Malazgirt'ten günümüze, dinimiz İslâm için; şehit ve gazi olanlara rahmet eyle.

Demekte.

Bize göre ise o yakarış:

Yerilerin, göklerin ve de her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Ulu Tanrım!
Ta Alper Tunga’dan günümüze kadar, Türklük için, vatan için, inançlarımız için, insanlığın onuru için ve din-i mübini İslâm'ın izzeti için, yani Ay Yıldızlı Al Bayrak için, yani Türlüğün milli ve mânevi mukaddesatı için; şehit ve gazi olmuş tüm kahramanlarımıza, tüm alp gazilerimize ve de tüm Başbuğlarımıza sonsuz rahmetinle, sonsuz rahmet eyle!


Diye, gönül pınarımızdan, kara taştan damlayan su gibi, berrak akan kelimelerle Tanrı katında da; en makbul, en muteber olacak şekilde, yapılmalıydı.

Yani, Atatürk'ün kurduğu diyanet işlerinin başkanlık makamını işgal eden, tescilli fetöcü, yetersiz zat, Ali Erbaş, Türklüğe olan alerjisinden ötürü, duayı sadece Malazgirt'ten günümüze diye sınırlamış. Yani o kıt aklınca işi, Müslümanlık ekseninde şekillendirmeye çalışmış.

Kur'an'a göre, Müslüman olmayan, cennete giremeyecek.

O zaman, birde, Kur'an'ın Müslüman tarifine bakmak gerekir.

Kur'an'a göre Müslüman:

Allah'a inanan
Ahirete inanan
İnsanlık ve varlık için iyi ve güzel işler, ameller yapan.

 
Kişi demektir.

Yani Kur'an, Müslümanlık kavramını, sadece Hazreti Muhammed'e inananlarla sınırlandırmıyor.

Ali Erbaş; Kur'an'ın bu esprisini bilmiyor mu, yoksa Kur'an'ın tarif ettiği Müslümanlığın dışında, adına Müslümanlık denilen, sahte bir dinin/ideolojinin mi mensubu?

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!

Konuyla ilgisi nedeniyle bu başlıkta da bulunsun.
Konunun barındığı otağ sayfasına ulaşmak için:
 
Tarikat ve Cemaat Gerçeği - Siyasal İslâmcılıkla Yüzleşme

Sayfasını inceleyebilirsiniz.

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
8
Ali Erbaş, Malazgirt ovasında Cumhurbaşkanının ve onun hazirununun önünde - ki onların başında Devlet Bahçeli ve MHP üst yönetimi de var- açmış sözde ellerini semaya, nasiplenemediği Türklüğünden olsa gerek, sıralamış kelamlarını…

Sıraladığı o kelamların bir yerinde:

Yarabbi Malazgirt'ten günümüze, dinimiz İslâm için; şehit ve gazi olanlara rahmet eyle.

Demekte.

Bize göre ise o yakarış:

Yerilerin, göklerin ve de her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Ulu Tanrım!
Ta Alper Tunga’dan günümüze kadar, Türklük için, vatan için, inançlarımız için, insanlığın onuru için ve din-i mübini İslâm'ın izzeti için, yani Ay Yıldızlı Al Bayrak için, yani Türlüğün milli ve mânevi mukaddesatı için; şehit ve gazi olmuş tüm kahramanlarımıza, tüm alp gazilerimize ve de tüm Başbuğlarımıza sonsuz rahmetinle, sonsuz rahmet eyle!


Diye, gönül pınarımızdan, kara taştan damlayan su gibi, berrak akan kelimelerle Tanrı katında da; en makbul, en muteber olacak şekilde, yapılmalıydı.

Yani, Atatürk'ün kurduğu diyanet işlerinin başkanlık makamını işgal eden, tescilli fetöcü, yetersiz zat, Ali Erbaş, Türklüğe olan alerjisinden ötürü, duayı sadece Malazgirt'ten günümüze diye sınırlamış. Yani o kıt aklınca işi, Müslümanlık ekseninde şekillendirmeye çalışmış.

Kur'an'a göre, Müslüman olmayan, cennete giremeyecek.

O zaman, birde, Kur'an'ın Müslüman tarifine bakmak gerekir.

Kur'an'a göre Müslüman:

Allah'a inanan
Ahirete inanan
İnsanlık ve varlık için iyi ve güzel işler, ameller yapan.

 
Kişi demektir.

Yani Kur'an, Müslümanlık kavramını, sadece Hazreti Muhammed'e inananlarla sınırlandırmıyor.

Ali Erbaş; Kur'an'ın bu esprisini bilmiyor mu, yoksa Kur'an'ın tarif ettiği Müslümanlığın dışında, adına Müslümanlık denilen, sahte bir dinin/ideolojinin mi mensubu?

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
9
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.
Türkiye halkı; ırken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey'ettir.


Gâzi Başbuğ ATATÜRK'ün yaptığı ve cumhuriyetin temel kuruluş ilkesi olan bu tanımının neresinde; ayrıştırma, kimlik inkârı, yok sayma var?

Türkiyelilik de ne oluyor şimdi?

Maksadınız üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi?
Yoksa BOP'çu patronlarınız mı böyle istiyor?

Tarih ve Türklüğün derin vicdanı önünde, affı olmayan, suçların mücrimisiniz.

Kök Teñğri Türk'e Kut ve Utku Versin!
10
TÜRK KÜLTÜR ve MEDENİYETİ / Ynt: TÜRKLÜĞÜN ONGUNU BOZKURT
« Son İleti Gönderen: Çağrıbey 25 Ağustos 2025 »







Kazakistan’ın Büyük Bozkrılarında Ulıtau (Uludağ) bölgesine dikilen Dünyanın en büyük Bozkurt Heykeli.

Bozkurt heykeli 9.70 metre yüksekliğinde 5 ton ağırlığındadır.

Heykeltraş Amantai Kazhimovich:
Börü Anıtı, dünyada bu nitelik ve büyüklükteki ilk anıttır. Şimdi dünyanın en büyük Kok-Bori heykeli halkın ruhunu canlandıracak, onlara ilham verecek ve onları ülke ve kahramanlık ilkelerine çağıracak.

Ne Mutlu Türk doğup Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey.
Sayfa: [1] 2 3 4 5 6 ... 10