Gönderen Konu: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?  (Okunma sayısı 67803 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #20 : 03 Mart 2012 »
Şayet Türkler 13. yüzyıla kadar dillerine gösterdikleri duyarlılığı ondan sonra da sürdürmüş olsalardı yukarıdaki iletilerde Arapça ve İngilizce ağırlıklı olarak verilen başsağlığı iletileri şu şekilde olacaktı.

Alıntı
Saygıdeğer Salih Bey’de Sönümlenip Gitti.
Salih Bey, güzellikler yansıtan öylesi ışıltılı bir varlıktı ki, arınmış özü her an koruyuculuk, doğruluk, bağlılık, erdemlilik, ululukla bir damar gibi atar; kavrama yetisi, yön verici ışıltılarla, gerçeğin gizleriyle, düşünsel pırıltılarla seğirir; anlama yetisi çevresinde her an bilgi, bulgu çakımları birbirini izlerdi.
Şimdi, Yaradan’ın gücünün bu seçkin yapıtı, bu salt ışınsal yaratı bizleri yeri doldurulamaz, giderilemez gibi görünen yoğun bir acıyla, üzüntüler içinde, şu güçlükler, sıkıntılar yurdundan, Tanrının koruyuculuğunun apaçık görülür olduğu, tinlerin uçtuğu alana uçup gitti. Daha uzununu yazmaya içimdeki üzüntü elvermiyor. Tanrı’nın koruyuculuğuyla muştulanmış olan bu ölünün yüce adını yetkin eksiksiz bir saygıyla, ululayarak anar; saygıdeğer özlerini koruyarak anımsar, anımsatır; çocuklarına, sevdiklerine, yakınlarına başsağlığı dileklerimi sunarım…
                                                                                  M. Fethullah GÜLEN

Yukarıdaki başsağlığı iletisinin tamamı Türkçe ve herkes tarafından anlaşılabilmektedir.

Demek ki bazı kişiler topluma bilerek ve isteyerek onların anlamayacağı bir dil kullanarak yazıyor ya da konuşuyorlar.

Gerçektende yukarıda verilen ağdalı Arapça iletileri eksiksiz anlayan insan sayısı beş-on bini geçmemektedir. Çünkü Arapçayı işi gereği bilen insanlar dışında Arapça bilen insan çok çok azdır. Bu gerçeğe rağmen yazı ve konuşmalarını Arapça ve Farsçayla dolduran kişilerin "anlatma ve anlaşılma" gibi bir tasaları yok.
Bu tür davranışlar "seçkinlik", "üstünlük", "bilgiçlik taslama"nın yani “saygınlık avcılığı” yapmanın yanı sıra İslam inancını benimsemiş kişileri “Arapça konuşma ve yazmanın bir Müslüman’ı Tanrı katında yücelteceğine” özendirmektedir. Hem de Tanrı’nın Kuran’da Rum Suresi 22. ayette: “Kişioğullarının dillerinin, renklerinin başka başka olmasının Tanrının işlerinden olduğu” bildirilmek suretiyle Arapçanın diğer dillere karşı bir üstünlüğünün olmadığı gerçeği apaçık ortaya konulmasına rağmen.

Tanrı kutsal bildirimlerinde "bir dilin başka bir dile üstünlüğünün olmadığını" açıkladığı halde “bilgiçlik taslama” peşindeki “saygınlık avcıları” “yalancı üstünlük”ler kurma uğrunda Tanrı bildirimlerini bile çiğnemekten sakınmıyorlardı!
Bu “yalancı üstünlük”ler peşinde koşan “saygınlık avcıları” hem Tanrı buyruğunu ve hem de Türk Dilini çiğneyip, hırpalayarak yok ediyorlardı.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #21 : 03 Mart 2012 »
Gülmece gibi, ama utanılası, işler!

Türk Dilini yetersiz görme, küçümseme; buna karşılık Arapça ve Farsçayı kutsama çığırı zaman içerisinde öyle sonuçlar doğuruyordu ki olup bitenler, değme gülmecelere taş çıkartacak nitelikteydi, ama bir o kadar da utanılasıydı.

Osmanlı Devleti İtalya’dan savaş topları satın alır. Bu topların İtalyanca adı “Balliemez”dir.
Balliemez” adlı bu topların adı Türkler arasında söylene söylene bir süre sonra “balyemez”e dönüşmüş ve İtalyan savaş toplarının adı bir takım ses değişimine uğrayıp “Balyemez Topu” olup çıkmıştır. İtalyanca “Balliemez” sözcüğünün ne “bal”la ne de "yemek"le bir anlam ilişkisi yoktur. Anlaşılacağı gibi sadece ses benzeşimi sonucu kendiliğinden olagelmiş bir yakıştırmadır, “balyemez topu”.
Gel gör ki "balyemez" adının böyle bir ses benzeşmesi sonucunda bir silaha ad olduğuna us erdiremeyen birileri "balyemez"in İtalyanca bir kelimeye Türkçe karşılık olarak ad verildiğini sanmışlar ve bilinçaltlarında ki "Türkçeyi küçük ve yetersiz görme dürtüsü"yle “balyemez topuna” Arapça, Farsça karışımı bir ad vermenin gerektiği inancıyla hemen işe koyulup Arapça “bal” anlamındaki “asal” ile Farsça “yemez” demeye gelen “nem-i hored”i bir araya getirmek suretiyle "Balyemez"i “asal nem-i hored” edip çıkmışlardır.
Evet bu gülünesi, ancak bir o kadar da utanılası iş, belgeli ve kayıtlıdır. İtalyanların “Balliemez” topunun "bal" ve "yemek"le hiçbir anlam benzerliği olmadığı halde ses benzeşmesi sonucu kendiliğinden oluşan “balyemez”; “asal nem-i hored”e dönüştürülüp demirbaş defterlerine de bu adla yazılmaya başlanmıştır.
Bu olay bile bir milletin dilinin din bilginleri(!) eliyle ne denli aşağılandığının ve birilerinin de açılan bu çığırdan yürüyerek, Arapça ve Farsçayı kutsama uğrunda yaptıklarıyla, ne denli gülünesi durumlara düştüklerinin en canlı göstergesidir.

Ne acı ki bu zihniyet yine iş başında ve Türkçe yalnızca Arapçayla katledilmiyor.

Bu katliama; kutsanan Arapçanın yanına, bilim ve teknoloji dili yutturmacasıyla İngilizce de katılarak, son hız devam ediliyor…
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #22 : 03 Mart 2012 »
Ne acı ki bu zihniyet yine iş başında ve Türkçe yalnızca Arapçayla katledilmiyor.

Bu katliama; kutsanan Arapçanın yanına, bilim ve teknoloji dili yutturmacasıyla İngilizce de katılarak, son hız devam ediliyor…

İlim, bilim, teknoloji vs. adına Türkçeye kıyım ve yozluk da içler acısı bir noktaya varmıştır.
Sözü fazla “long” etmeden İnternet teknolojileriyle ilgili tanıtım nasıl yapılıyormuş görelim!

Alıntı
Bir profileınız var. Kendiniz yazıyorsunuz ve isterseniz bunu bir fotoğrafınızla birlikte mail ediyorsunuz. Bunu yaptıktan sonra member olarak bu majore girme şansına sahipsiniz. Ciddi bir profile yazarsanız eğer, bunu mach etme şansınız da var. Bir tane userim var, buna göre login yapıyorsunuz hemen. Ve sisteme connect olmaya çalışıyoruz şimdi. Bu connectionu kullanarak her hangi bir kişiye mach ediyor. Bu kişiniz specificationlarını getiriyor. Ortak olanları buluyor. Böylece sistemde var olan herhangi bir kişiyle browse etmen mümkün.
Ben burada application soruşturarak Amerika’da bulunan bir veri tabanı üzerindeki bilgileri değiştirebilirim. Ayrıca gerçek bir sistem üzerindeki bilgileri absurb etme şansına da sahibim.
Sözü fazla long etmeden burada stoplamak istiyorum…

Çok şükür ki internet teknolojilerini tanıtan kişi "sözü fazla long etmeden stoplamış".
Fetullah’ın başsağlığı iletisine bakınca buna da şükür demek geliyor.

Türkçe ölümü göstererek sıtmaya razı edilen kişi gibi, her durumda bir kayıp vermek zorunda kalıyor/bırakılıyor/görülüyor…

Yani Türkçe ölmüyor/öldürülemiyorsa bile en azından sıtma ediliyor.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #23 : 07 Mart 2012 »
Dinsel Kavramların Türkçede Karşılığının Olmadığı Savı:

Türkçeye kıyan anlayışın gerekçelerinden bir tanesi de; Kuran’da geçen kavramların Türkçe karşılıklarının olmadığı yalanıydı.
Yalan dedik çünkü bu gerçekten büyük bir yalandı yalan olmasına ama bir kişi de çıkıp Türkçeye kıyım demek olan bu yalana yalan demek erdemliliğini ve yürekliliğini göstermemekteydi.
Oysaki daha önceden de belirtildiği gibi daha 1000 li yılarda Karahanlı Türkçesiyle Kuran’ın % 99,5 i birebir Türkçeye çevrilmişti.
Bu durum göstermektedir ki Kuran’da geçen kavramların Türkçe karşılıklarının olmadığı dayanaktan yoksundu, yani kuyruklu kulaklı yalandı.
Türkler İslamlığı benimsemeden önce benimsediği diğer inançların dinsel metinlerini Türkçeye çeviriyorlar ve bunda herhangi bir olumsuzluk görülmüyordu.
Kuran’da geçen kelime ve kavramlar salt Kur’ana özgü ve ilk defa Kuran’da kullanılan kelime ve kavramlar değildi.
Kuran’da yer alan kavramlar İslam’dan önce de puta tapar Araplar arasında hem de birçoğu puta tapım işlerini anlatır anlamlarda kullanılmaktaydı.
Kuran’da yer alan “secde” sözcüğü sözlük anlamı olarak “saygı duyulana karşı yere kapanmak” demekti ve Araplar puta taptıkları zaman da putlar önünde "yere kapanma işlemine" "secde" demekteydiler. Yani eylem aynıydı, değişen şey önünde eğilinen varlıktı.
Önce putlar önünde eğilirken sonradan Tanrı önünde eğilmişlerdir.
Yani Kur’anda geçen “secde” sözcüğü ilk kez Kuran bildirimleriyle Tanrı önünde eğilmek anlamıyla kullanılmış değildi.
Türkler İslamlığı kabul etmezden önce Tanrı önünde saygıyla eğilme işine “yükünmek” diyorlardı ve Arapça “secde”yle bire bir aynı işi anlatan aynı anlamdaki sözcüktü.
Hani dense ki Türkçede ki “yükünmek” tek Tanrıcılığa ait dini işlemi anlatan bir sözcük olmadığından kirlidir ve tek Tanrıcılığı getiren İslamlığın Tanrı önünde eğilme eylemini, bu kirliliği nedeniyle, tanımlaması yakışıksızdır.
Bu sav mantık ve dayanaktan yoksundur çünkü “secde” sözcüğü putlar önünde eğilmenin de adı olup şayet bir kirlilik söz konusuysa bu sözcük çok daha kirlidir.
Çünkü Arap puta taparlığı tarihin gördüğü en ilkel puta taparlığının örneklerinden bir tanesidir.

Ama buna rağmen Arapça kutsal sayıldığından puta taparlığın dini edimlerini de anlatan “secde” kabul edilip Tanrı'ya Türkçe “yükünmek” ten kaçınılmıştı.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #24 : 07 Mart 2012 »
Kuran’da geçen kavramların Türkçe karşılıklarının olmadığı savıyla Türkçeye Arapça sözcük ve kavramların doluşturulması işlemi de büyük çelişkilerle doluydu. Çünkü Arapçası “es-salât” olmasına rağmen bu kelimenin Farsça karşılığı olan “namaz” Türkçeye sokuluyordu.
Diyelim ki “es-salât” sözcüğünün Türkçe karşılığı yok niye Arapça “es-salât” kelimesi doğrudan doğruya Türkçeye sokulmuyor da Farsça “namaz” deniliyordu?
Aynı şekilde Arapça "yıkanmak" demek olan “gusül” yerine Farsça “abdest” kelimesi namaz öncesi temizlik anlamında Türkçeye sokuşturulurken Türkçede “yunmak”, “yıkanmak”, “çimmek” kelimelerinin karşılığı olarak da Arapçada aynı anlamdaki “gusül” ile yine Farsçada aynı anlamdaki “abdest” birlikte kullanılıp “yıkanma yıkanması” demeye gelecek şekilde “gusül abdesti” deniliyordu.
Sanki Türkler İslamlıktan önce “yıkanma” yı bilmiyorlardı da Araplar sayesinde Farslılardan bu işi öğrenmişlerdi?
Aynı “abdest” küçük bir değişiklikle “çiş etmek”, “kaka yapmak” demeye gelecek şekilde “aptes” te dönüşüyordu. Yani Türkçe “yükünç” varken Arapça “es-salât” yerine Farsça “namaz” kılınıyor, Türkçe “yükünç” için “yıkanmak” gerekirken Arapça “gusül” terk edilip Farsça “abdest” alınıyordu, hem de bazen “b” yi “p” ye çevirerek “aptes” i bozup “kaka” yaparak.
Yani şu ya da bu adlarla yapılagelen her işin sonunda birileri Türkçenin “aptes” ini bozup, “gusül” edecek hale getiriyordu.
Aynı şekilde gün doğmadan başlayıp gün batımına kadar yemek ve içmekten uzak durma demek olan özbeöz Türkçe “baçağ” ımız yetersiz(!) görülüyor, bu yetersizlik(!) Kuran’da aynı ibadeti tanımlayan “savm” yerine Farsça “ruze” den bozma “oruç” la giderilmeye çalışılıyordu.

Arapça ya da Farsça fark etmezdi, yeterki Türkçe olmasın!
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #25 : 07 Mart 2012 »
Türkçe olmasında ne olursa olsun mantığıyla işleyen süreç sayısız çelişkilerle dolu olup bunlardan bir tanesi ve en yaygın olanı da hiçbir mantığı olmayan “sünnet” tir.

Erkek çocuklarının cinsel organlarının ucundaki deriyi kesme işlemi, hiçbir anlam ilişkisi ve hatta çağrışımı olmadığı halde Türkçede “sünnet” olarak adlandırılıyordu.

Oysaki o kutsanan(!) Arapçada bu işlem  “hitan” demekti.
Hani erkek çocukların cinsel organlarındaki deriyi kesme işlemine Türkçede de Arapça “hitan” denilse bunu Arapçanın kutsanması adına yapılmış bir iş diye anlamaya çalışabiliriz, lakin hiçbir anlam ilişkisi olmayan “sünnet” i nasıl anlamak gerekir?

Demek ki Türkçe olmasın da yerine ne olursa olsun hovardalığı da Türkçeye kıyımın boyut ve mantığını göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Bütün bunlar Türklerin dillerine yabancılaşmalarının yanı sıra özlerine ve dinlerine yabancılaşmayı da doğurmaktaydı.

Türk Tanrıya yakarılarını yürekten duyumsayamadan, ne demeye geldiğini anlamadığı tekerlemeler halinde yapıyor ve bu yaptıkları gerçek saygı taşımayan bir takım alışkanlıkların yinelenmesinden öteye gitmiyordu.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı Böri

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 1084
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #26 : 07 Mart 2012 »
Alıntı
Nizâmülmülk, Büyük Selçuklu hükümdarları Sultan Alparslan ve Melikşah'ın veziridir. Büyük bir devlet adamıdır.


Ancak gözden kaçan husus,  Nizâmülmülk'ün Büyük Selçuklu Devleti'ni bir İran Devleti haline dönüştürme çabasıdır!

___________________________________

İşte Büyük Selçuklu Devleti'ni bir İran Devleti haline dönüştürme çabasının neticesi olarak, dinsel kavramların önemli bir bölümü Farsçadan alınmıştır!




____________________________________

Alıntı
Türkçeye kıyan anlayışın gerekçelerinden bir tanesi de; Kuran’da geçen kavramların Türkçe karşılıklarının olmadığı yalanıydı.
Yalan dedik çünkü bu gerçekten büyük bir yalandı yalan olmasına ama bir kişi de çıkıp Türkçeye kıyım demek olan bu yalana yalan demek erdemliliğini ve yürekliliğini göstermemekteydi.
Oysaki daha önceden de belirtildiği gibi daha 1000 li yılarda Karahanlı Türkçesiyle Kuran’ın % 99,5 i birebir Türkçeye çevrilmişti.


Sanırım, Kur'an'ın Karahanlı Türkçesine yapılmış çevirisinin bulunmuş parçaları TDK tarafından yayınlanmıştır. (Bu kitabı bir kere gördüm ama bir daha bulamadım!  :-( )
Türkiye'ye ihanet edenler cezalandırılmalıdır!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #27 : 12 Şubat 2013 »
Arapça “Allah”  Türkçe “Tanrı”

Günümüzde Tanrı sözcüğü Türklere, binlerce yıldır büyük bir özenle ve kalıcı olarak kullandığı halde, unutturulmak istenmektedir.

Dinci çevrelerce Arapça Allah sözcüğü yerine Türkçe Tanrı kullanılamaz savı baskın bir şekilde öne sürülmüş ve bu kara propagandanın etkisiyle Türklerin dil bilinci bulandırılmıştır.
Türklerin dil bilincinde oluşturulan bu bulanıklık toplumun beynine öyle derin izler bırakmıştır ki "günümüzde Allah yerine Tanrı diyen bir Türk neredeyse İslamiyet’ten başka bir dine bağlıymış" gibi görülmeye başlanmış ve hatta daha da endişe vericisi: "Arapça Allah yerine Türkçe Tanrı denilmesi Tanrı diyen kişinin putlara tapınıyormuş gibi görülmesi" algısını doğurmuştur.

Arapçayla ilgili bu sapkın ve yanlış görüş Türk diline ve Türklüğe ait değerlere toptan karşı olan zihniyetlerce şu uydurma ve sapkın gerekçelere dayandırılmaktadır:

           1- Türkçe Tanrı sözcüğünün Arapça Allah sözcüğüyle değil yine Arapça olan İlah sözcüğüyle aynı anlamda olduğu Arapça Allah’a İlah demenin yanlış olduğu savı.
           Bu sav doğrudan doğruya İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’a terstir. Çünkü "Kur’an’da Allah yerine İlah sözcüğü sayısız defa kullanılmıştır". Örneğin; Nas–3, Ankebut–46, Hacc–34.
Aynı şekilde günde beş defa tekrarlanan ve İslam’ın ortak ifadesi olarak kabul edilen Ezan ’da da  “eşhedü enla ilahe illallah” cümlesi de “Tanıklık ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur” anlamındadır.

           2- Kur’an’da putlara İlah denildiği, Allah’a İlah denilmediği, İlah’la Tanrı’nın aynı anlamda olduğu ve Türkçe ’de de putlara Tanrı denilmesi gerektiği savı.
           Bu sav da düpedüz Kur’an’ın ruhuna ve dilbilimsel yapısına taban tabana zıttır. Çünkü Kur’an sık sık putlara İlah denilmemesini öğütlemekte ve hatta kesin bir dille yasaklamaktadır. "Kur’an putlara ilah denilmesini yasaklarken sadece Allah’a İlah denileceğini söylemektedir". Kur’an’da putlara İlah değil “sanem” denilmektedir.

           3-Türkçe Tanrı sözcüğünün Arapça Allah sözcüğüyle anlamdaş olmadığı, Türk Dilinde Allah sözcüğünü karşılayan bir sözcüğün bulunmadığı ve bu nedenle de Allah sözcüğünün olduğu gibi alınıp Türkçe ‘de kullanılması gerektiği savı.
           Bu iddia da hem ilmi, hem dilbilimsel, hem tarihi ve hem de dinsel dayanaktan yoksun ve insanların hafızasını, tarihin kayıtlarını, ilmin verilerini ve yazılı belgeleri yok sayan ve daha da kötüsü Müslüman Türk’ü aptal, akılsız ve beyinsiz yerine koyan adi ve iğrenç bir savdır.
           Türkler İslamlığı benimsedikleri 9. yüzyıldan ta ki 16. yüzyıla kadar gerek dinsel eserlerde ve gerekse İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ın Türkçe çevirilerinde Arapça Allah sözcüğü yerine Türkçe Tanrı sözcüğünü kullanmaktaydı. Bu 6–7 yüzyıllık dönemde Türkler; ilimde, fende, sanatta ve ilahiyat bilimlerinde gerek Müslüman ve gerekse diğer dinlere mensup toplulukların her zaman önünde olmuşlardır. En büyük din bilginleri ve ulemalar o devirlerde hep Türklerden çıkmaktaydı ve bu Türklerin tamamı Arapça Allah sözcüğü yerine Türkçe Tanrı sözcüğünü kullanıyor ve ne Türk toplumunca ve ne de diğer İslam topluluklarınca Türklerin Allah sözcüğü yerine Tanrı demeleri yadırganmıyordu.
            16. Yüzyıldan itibaren, sanki o zamana kadar Tanrı sözcüğü hiç kullanılmamış ya da kullananlar yanlış kullanmış ve o güne kadar ki ulema İslam dininin ve dilbilgisinin cahiliymiş gibi, artan bir ivmeyle, birden bire Arapça Allah sözcüğünün tam karşılığı olan Türkçe Tanrı sözcüğü terk edilmeye başlanmıştır.

             Öyle bir zaman geldi ki- günümüzde- Türkçe Tanrı demek İslamcı softa ve siyasal dincilerce puta taparlık gibi gösterildi ve toplumun büyük kesimi bilgisizlikleri nedeniyle bu kara propagandanın etkisinde kalarak dil bilinçlerini bulandırdılar.

Ham sofu, kaba yobaz ve vicdanı kara din bezirgânlarının inadına:

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!

KÖK TENĞRİ TÜRK'E KUT VERSİN!

Diyerek bu iletiyi tamamlamış olalım.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!

Çevrimdışı o.öcal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 556
  • TANRI DAĞINDA, UÇMAĞA VARDI...
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #28 : 12 Şubat 2013 »
Bir kez daha hatırlamakta yarar olabilir.

Başbuğ Atatürk'ün Türk Dili İle İlgili Sözleri

 
· "Türk" demek "dil" demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır." 17 Şubat 1931
· Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını isteriz. 1 Kasım 1932
· Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. 2 Eylül 1930
· Ülkesini yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır. 2 Eylül 1930
· Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır. 7 Şubat 1933
· Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir.
9/10 Ağu. 1928
· Türk milleti, geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, anneannelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyoruz. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. 1931
· Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır. 26 Eylül 1938
· Öyle istiyorum ki , Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarının ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar. 1931
· Gaye, bugünkü ve yarınki Türk'ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçe'dir. 1932
· Bir ulusun dili, bütün bilim kavramlarını oluşturacak şekilde gelişmemişse, o ulusun bilim ve kültür alanında bir varlık göstermesi beklenemez.
· Nitekim biz Türklük dâvasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. 1924
. Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. 1930
"Türk Dili zengin, geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk Dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel, uyumlu dilimizi kullansınlar."
"Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir."
"Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması, milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil bilinçle işlensin."
"Türk demek, dil demektir. Millet olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. 'Türk milletindenim.' diyen kişi, her şeyden önce kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve milletine bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz."
"Amacımız, Türk Dili'nin öz zenginliğini ortaya çıkarmak, onu dünya dilleri arasında, değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir."
"En güzel ve ileri bir iş olarak türlü bilimlere ilişkin Türkçe terimler türetilmiş ve bu yolla dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır."
"Türk Dili'nin kendi benliğine, özündeki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz."
"Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır."
"Türk Dili'nin özleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için bütün yayın araçlarından yararlanmalıyız. Her aydın, hangi konuda olursa olsun, yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise uyumlu, güzel bir duruma getirmeliyiz."
"Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene!"

Alıntı.

UÇMAĞA VARDI..!
TANRI DAĞINDA...
ATSIZ ATA OTAĞINDA, ULU ATALAR HUZURUNDA DİZ VURMAKTA!

Çevrimdışı Üçoklu Börü Kam

  • Otağ Yöneticisi
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2301
Ynt: TÜRKÇEYE NASIL KIYDIK?
« Yanıtla #29 : 14 Şubat 2013 »
Arapça Allah ve Türkçe Tanrı Sözcüklerinin Anlamı

Arapça Allah sözcüğünün anlamı nedir? Birilerinin ileri sürdüğü gibi gerçekten Türkçe karşılığı yok mudur?
Önce Arapça Allah sözcüğünün, sonra da Türkçe Tanrı sözcüğünün anlamını ortaya koyarak bu sorunun yanıtını vermiş olalım.

Herkesin bildiği gibi Muhammet Yalafar (peygamber) kırklı yaşlarından itibaren Tanrı’nın özel görevlendirdiği Cibril (Cebrail, Gabriel) aracılığıyla kendisine ilettiği kutsal bildirimleri insanlara duyurmaya başlamıştır. Tanrı kutsal bildirimlerini yirmi üç yıllık bir zaman diliminde parça parça iletmiştir. Muhammet Yalafar’ın ölümünden sonra bu kutsal iletiler (sure ve ayetler) bir araya getirilerek kitaplaştırılmış ve bu kitaba Kur’an adı verilmiştir.

İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’dan öğreniyoruz ki (Neml–49) Araplar Kur’an’dan önce de Allah sözcüğünü bilmekte ve kullanmaktaymışlar.
Allah sözcüğü Arapların dilinde Kur’an’dan önceki putatapar oldukları dönemde de kullanılmaktaydı.
Araplar arasında, Allah’ın kulu anlamındaki Abdullah adı İslam’dan önce de bilinmekte ve yaygın olarak kullanılmaktaydı. Muhammed Yalafar’ın babasının adının Abdullah olduğunu bütün Müslümanlar bilmektedir.

Araplar Allah sözcüğünü ilk defa Kur’an’da duymuş değillerdi. Yani Araplar Allah sözcüğünü öteden beri bilmekte ve gündelik yaşamlarında yaygın olarak hem de en büyük putlarının adı olarak kullanmaktaydılar.
Arapların İslam öncesi putatapar dönemlerinde baştanrılarını Allah sözcüğüyle tanımladıklarını yine Kur’an’dan, Ankebut–61 ve 65, Lokman–32, öğrenmekteyiz.
Putatapar Arap inancına göre Allah; yerleri, gökleri yaratan, güneşe, aya ve bütün gök cisimlerine boyun eğdiren; gökte ve yerde bazı işlerin yapılması ve düzene sokulması için alt seviyede yardımcı ilahlar-putlar seçen/atayan baş Tanrı/baş ilahtır.
Aslında putatapar Araplar; büyük bir akılsızlık ve kavrama eksikliği sonucunda, Allah dışında ilah olarak tanımladığı ve baş ilah Allah’ın görevlendirdiğine inandıkları diğer putları kendileri icat etmişler ve aşağıdan (en basit aile putundan, toteminden) yukarıya (Baş ilaha) doğru kademe kademe yükselen ve yücelen ve bu yükselme ve yücelmeye doğru orantılı olarak güç ve yetkileri artan bir ilahlar dizisi oluşturup en tepeye de Allah adını verdikleri baş ilahı koymaktaydılar.
Bunları da yine Kur’an’ın anlatımlarından öğrenmekteyiz.

Bazı Türk toplumlarında gözlemlenen ve Arap puta taparlığını andıran tanrılar silsilesi; özünde tek Tanrıcılığı taşıyan ve milli Türk inancı olan Kök Tenğri inancını terk ederek, bir süre de olsa, çoktanrıcılık inancını taşıyan Manihaizm, Brahmanizm ve Budizm gibi inançlara geçen Türk toplulukları aracılığıyla tek Tanrıcı Türk inanç sistemine bulaştırılmış olan yabancı inanç sistemlerinin kalıntılarıdır.

Putatapar Araplar ilah/Tanrı anlamında Allah sözcüğünü kullanırken aynı çağlarda Dünyanın bir başka kıt'asında Araplarla hiç karşılaşmayan ve karşılıklı herhangi bir kültür, inanç ve düşünce etkileşimi olmamış olan Türkler başına herhangi bir tamlama ve sıfat getirmeksizin her şeyi yoktan var eden, yarattıklarını yediren, doyuran, yaşatan ve her şeye güç yetiren, varlığı kendinden olan, varlığı başka bir şeye dayanmayan, önsüz ve sonsuz bir yüce varlığı Tanrı sözcüğüyle tanımlıyorlardı.

Görüldüğü ve anlaşıldığı gibi Türkçe Tanrı sözcüğü Arapça Allah sözcüğünün taşıdığı anlamları bütünüyle ve hatta daha aşkın olarak taşımaktadır.
İslam’ın gelişiyle birlikte Arapça Allah sözcüğü eskiden putatapar Arapların kullandığı anlamından arındırılarak tek, eşi ve benzeri olmayan bir Tanrı anlamı yüklenmiştir.
Özünde tek Tanrı inancında olan Türkler tek Tanrıcılığı öngören İslamlığı kabul etmelerinden sonra Kur’an’da özenle tek Tanrı olarak tanımlanan Arapça Allah sözcüğünün kendi dillerinde birebir anlamdaşı olduğunu görüp Türkçe çevirilerinde Allah yerine Tanrı demişlerdir.
Daha yalın ve anlaşılır bir anlatımla: Arapça Allah sözcüğü Kur’an’da ne anlama geliyorsa Kur’an çevirilerinde Türkçe Tanrı sözcüğü de aynı anlama gelmekte ve aynı anlamda kullanılmaktadır.

Yukarıda Kur’an kaynaklı olarak verilen bilgiler ışığında net olarak anlaşılmaktadır ki Kur’an’da geçen ve Müslüman Araplarca kullanılan Allah sözcüğü Müslüman Türklerin dilindeki Tanrı sözcüğünün birebir aynısıdır.

Bu kanıtlar göstermektedir ki: Türkçe Tanrı sözcüğünün Arapça Allah sözcüğünü karşılamadığı savı; kocaman bir yalan ve Türklüğün dil bilincini bulandırmaya ve milli benliğini unutturmaya yönelik emperyalist bir oyunun din kılıfıyla yutturulmaya çalışılmasından başka bir amaç taşımamaktadır.

TTK.
Türk Soyunun Gizli Gücüne İNAN ve GÜVEN!