Tonyukuk
Aykan kardeşimle sanırım bir kere yüz yüze görüşme fırsatı buldum. Bende mutedil, insani tarafları çok olan, kültürel konulara meraklı bir insan izlenimi bıraktı. Seçtiği makale ve yaptığı diğer paylaşımlar da bu kanımı güçlendiriyor.
Bu güzel makalenin üstüne Börü Kam Beğ'in yaptığı yorum, Türk Milletinin değerleri arsızca kirletilmeden önceki asil özelliklerini sergiliyor. Evet biz Tanrı'yı insanlaştıran, insanı tanrılaştıran, Tanrı'dan korkan değil O'nu seven bir milletin çocuklarıyız öyle olmasa Bizans'a karşı gaza eden uç Türkmenlerine rehberlik eden dervişler münacatlarında ''Erbabsın koca Tanrı derler miydi?
''Türk harplerde inisiyatif kendi elinde olduğu için tehditten korkmaz ve vaadlerden de bir şey ümid etmez. Bütün akın ve seferlerinde Türk arayıcıdır, sahiplenendir, fakat asla başkalarının aranma hedefi değildir. O bağışlanma sebebini ancak kendi kuvvet ve kudretinde buluyor, ezilen kavimlerin merhametine müracaat etmeğe hiçbir zaman muhtaç kalmıyor. Bununla beraber eline geçen mal ve serveti de toplayıp muhafaza etmiyor, bu yüzden hiç kimse onun mal ve mülküne tamah etmiyor. Vaziyeti böyle olan bir millet, başkası tarafından harbe mecbur edilirse, yahut onda milli hamiyet ve yahut din gayreti doğarsa neler yapmaz.''
Arap Cahiz bile asırlar önce Türk'ü böyle anlamış; İşte bu ruh, Kurtuluş Savaşı'nda, Kore'de, Kıbrıs'ta verilen savaşlardadır, Türk kültür dairesinden gelen Hülagü'nün, halifenin hazinesinden aldığı bir gümüş tabağı, Mutasım'a uzatarak ''ye bunu'' dediğinde, Mutasım'ın ''bu yenmezki'' deyişine, ''o zaman neden askerlerine, halkına dağıtmadın'' yanıtındadır. Eski ataların inandığı uçmağ anlayışında huriler, gılmanlar yoktur. Onların uçmağı bir atalar kurultayı gibidir, cennet onlar için bir ödül de değildir, oraya ancak vatanı için kendini feda etmiş, toplumu için çok çalışmış kişilerin kabul edildiği düşünülür.
Türkler, Tanrı'nın varlığını ezeli ve ebedi olarak, sonsuzluk ve bilinmezlik içinde kabul ediyorlardı. (Zamanı Tanrı yaşar, kişioğlu ölmek için yaratılmış) Yaratılan değil, yaratan olduğundan, yarattıklarına benzetmek, herhangi bir şekil ve görünümde putunu yapmak, varlığını bir şekil, belirli ölçü içine sokulmuş cisim, dört duvar içine sığdırmak, varlığını baştan sondan keserek sınırlamak atalarımızın inancına ters düşüyordu. Mengü Han bütün dinlerin ileri gelenlerini huzuruna toplayıp yaptırdığı tartışmanın sonunda; ''Biz Türkler bir tek Tanrıya inanır ve taparız. O emrettiği için dünyaya gelir, O emrettiği zaman da ölürüz. Dünya ve Ahiret'te mükâfat ve cezalandırma O'na aittir. Tanrı görünen ve görünmeyen herşeyin yaratıcısıdır. O size kitaplar gönderdi; ama siz onların yazdıklarını tutmazsınız demişti..
İnsanın bütün yaratılmışların üzerinde, Eşrefi mahlûkat olduğunu, Ahsen-i takvim üzerine yaratıldığını Araplardan çok önce Bilge Kağan'la bildik, O'nun taşlara kazıttıklarından bugün de okuyabiliyoruz.
Bunun içindir ki, Türk hikmeti (evreni anlayış ve hayatı kavrayışı), ne Yunan'ınki gibi kaderci, ne İran'ınki gibi hayalcidir. Ona mutlak bir isim vermek gerekirse diyebiliriz ki, Türk hikmeti gerçekçi ve gelişmecidir.
Evet bu çok hakimane bir sözdür. Hilmi Ziya ÜLKEN Beğ'in ruhu şad olsun.