Gönderen Konu: 2015 Milletvekili Genel Seçimleri (7 Haziran - 1 Kasım)  (Okunma sayısı 27291 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Savaşcı

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 40
Millet bu AKP'yi çok sevdiğinden oy vermiyor. Bir çoğu başka seçenek görmediği için veriyor.  Millet Bahçeli'yi sevmiyor. Konuşmasını beceremeyen bir adam olarak görüyor.   Bahçeli'nin bugüne kadar söylediklerine ve yaptıklarına bakılırsa, haksız da sayılmazlar.  Papağan gibi, bin yıllık kardeşlik söylemini tekrarlayıp duruyordu.   

Siyasetçi ne söylerse tersini yaparmış.  Bahçeli'yi çözmenin şifresi budur. Millet bunlara bir kere şans verdi. Daha fazlada vermek istemiyor.  Denenmiş ve yaşanmış bu kadar hayal kırıklığı sonrası, aynısını yaparak farklı bir şey beklemek yanlış değil midir?   
Hayat bir savaş alanıdır.

Çevrimdışı Fatih

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
  • Kök Tenğri'nin esenliği bütün Türklerin üzerinedir
1 Kasım seçimlerini ve MHP'yi; milliyetçi duyarlılıkla ele alan kalemlerin yazılarından bir kaçını paylaşmak istiyorum.
Kök Tenğri'nin esenliği bütün Türklerin üzerinedir.

Devlet Bey istifa için ne bekliyor?
Alpay Altay / 05.11.2015 / YENİÇAĞ

AKP'nin 2002 yılından beri kesintisiz süren iktidarının ülkeyi getirdiği noktadan endişesi artan kitle için 7 Haziran 2015 seçimleri büyük bir ümit kaynağıydı. Devletin zirvelerini işgal eden zihniyetin, "milliyetçiliği ayaklar altına aldığını" ilan etmesi, ve "çözüm süreci" safsatasıyla ülkenin bölünme eşiğine getirilmesi özellikle milliyetçi kesimi fazlasıyla rahatsız ediyordu. 7 Haziran seçimleri, her geçen gün pervasızlaşıp zorbalık sınırına dayanan AKP iktidarından kurtuluş için iyi bir fırsattı . Ama AKP'nin iktidarı bırakmaya hiç niyeti yoktu. AKP'nin, her türlü devlet imkanını ve Tayyip Erdoğan'ın desteğini de yanına aldığı "haksız rekabet" ortamında seçime gidildi.

Var gücü ile bu adil olmayan yarışta partilerini yüceltip Türkiye'nin kurtuluşu için çaba gösteren Türk milliyetçilerinin  gayretleri boşa gitmedi. MHP'nin oyu bir önceki seçime göre 2 milyon arttı. Milletvekili sayısı da 53'ten 80'e çıktı. MHP'nin oylarındaki yüzde 3'lük bu artış partiye gönül verenler için tatmin edici olmasa bile ileriki yıllarda MHP iktidarı için ümit ve moral verici bir düzeydeydi. Milliyetçilerde genel bir iyimserlik hâkimdi, en kötü ihtimalle şimdilik koalisyon ortağı olarak MHP'yi iktidar yapacak bir sonuç vardı ortada... Bir zafer havası olmasa da umut dolu bir atmosfer oluşturmuştu 7 Haziran seçim sonuçları... En en önemlisi de AKP, tek başına iktidar olma şansını kaybetmiş, iktidardan düşmüştü... Sonu geldi gözüken AKP'nin işi bu defa gerçekten zordu...

Saatler 01:00'i gösterirken MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli kurmaylarıyla birlikte ekranlarda

göründü. Millet merakla Bahçeli'nin yapacağı seçim değerlendirmesine odaklanmıştı.

Seçim öncesi AKP'nin "çözüm süreci" politikalarına ateş püskürüp  "Bölündük, bölünüyoruz" diye feryat eden Devlet Bey, bu kez ağız değiştirmiş "Çözüm süreci yanlısı üç parti hükümet kursun" çağrısı yapıyordu... MHP dışındaki partilerin oluşturabileceği koalisyon seçeneklerini sıralayan Devlet Bey, "Eğer bunların hiç biri olmayıp hükümet kurulamazsa erken seçime de varız!" diyerek fitili ateşledi. Sandıkların açılmasının üzerinden  henüz 8 saat geçmişken Devlet Bey "erken seçim" lafı ederek AKP'yi bir kez daha tek başına iktidar yapacak yolun taşlarını döşemeye başlamıştı bile... Devlet Bahçeli, geçmişte olduğu gibi yine köşeye sıkışmış AKP'yi kurtarmak için düğmeye basmıştı...

Sonraki süreç ve sonuç malum...

146 gün sonra yapılan seçimde 2 milyon oy ve 80 vekilin 40'ını kaybeden MHP, hiç beklemediği şekilde oy patlaması yapıp tek başına iktidar olan AKP...

Sonuç AKP'lileri bile şaşkınlığa uğrattı ama bu zaferi Devlet Bey'e borçlu olduklarının farkında olan AKP'liler de vardı. Hakkını yemeyelim, Manisa AKP Milletvekili Recai Berber, basın yoluyla Devlet Bey'e teşekkür etmeyi ihmal etmedi.

Gelelim MHP cephesine...

MHP teşkilatları ve tabanı kaynıyor... Anadolu teşkilatlarından peş peşe istifa haberleri geliyor... MHP'nin ve Türkiye'nin selameti için Devlet Bey ve mevcut parti yönetimin istifası artık kaçınılmaz oldu. Bahçeli ve yönetim anlayışı MHP'ye hâkim olduğu sürece AKP'nin 2023 hedeflerine ulaşıp iktidarını ezici biçimde sürdüreceği de apaçık ortada.

Türkiye'nin önünü açıp MHP'yi iktidara taşımanın en kestirme yolu Devlet Bahçeli ve ekibinin derhal istifa etmesidir. Yoksa, teşkilatların ortak amacı haline gelen olağanüstü kongre er ya da geç bu sorunun üstesinden gelecek iradeye sahiptir. Tavsiyemiz, Devlet Bey'in parti tabanının sesini dinleyip istifa etmesidir.

Bizden hatırlatması, "Sen bilirsin Devlet Bey..."

Kaynak:
Devlet Bey istifa için ne bekliyor? / Alpay Altay / YENİÇAĞ

Çevrimdışı Fatih

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
  • Kök Tenğri'nin esenliği bütün Türklerin üzerinedir
Suçlu ayağa kalk!
07.11.2015 / Adnan İSLAMOĞULLARI / YENİÇAĞ

MHP Genel Merkezi bir komisyon kurarak son seçimdeki oy kayıplarının nedenlerini araştıracak ve bir yandan sandığa sahip çıkmayan ülkücüleri tâkibe alacakmış. İl başkanlıkları, ilçe başkanlıkları ve adaylar 'çapraz sorguya' alınacaklar ve bu raporlar değerlendirilecekmiş. MHP Genel Merkezi'nden görevlendirilen 30 kişilik ekip parti müşâhitlerinin seçim günü sandık başına gidip gitmediğini tek tek araştırıyormuş. Partililerin deyimiyle 'sandık kaçakları' tespit ediliyor ve delillendirilen 'kaçak' vakaları hakkında işlemlerin yapılacağı ifade ediliyormuş. Parti içi muhalefetin seçimlerde çalışmadığı ve hatta oy bile vermediği iddia ediliyormuş...

Seçimlerden bu yana bütün olumsuzluklara rağmen tek başına iktidar olan AKP'nin değil MHP ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin gündem olmasının hiçbir haber değeri yok MHP Genel Merkezinde.

Anlaşılan o ki medyaya yansıyan yukarıdaki haber 'suçlu ayağa kalk' cümlesini MHP'nin tabanı, seçmeni, teşkilatları ve kadroları değil Genel Merkezi kuracak ve suçlular tespit edilecek.

MHP Genel Merkezi 'suçlu ayağa kalk' dediğinde yaklaşık kaybedilen 2 milyon MHP'li seçmen, yüzlerce teşkilat mensubu, belki onlarca sandık görevlisi ve iç muhalefet dinamikleri ve dahi MHP'nin yönetimini sorgulayan kalemler 'suçlu' ilan edilecek. Bu tabloya göre 2 milyondan fazla insan MHP Genel Merkezi'nin tespitiyle ayağa kalkacak...

Eh bu durumda da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve yönetimi de sütten ak kaşık olarak çıkacaklar ve 'görevlerine' devam edecekler.

Aynı rakip karşısında 12 kez seçim yenilgisi almaları, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nevzuhur bir adayı desteklemeleri ve Meral Akşener gibi bir ismi aday göstermemeleri, Meclis Başkanlığı'nda Cumhurbaşkanlığı adaylığına lâyık gördükleri ismi aday göstermeyip AKP'yi desteklemeleri, Sinan Oğan gibi televizyonlarda MHP'ye prestij katan bir ismi ihraç etmeleri, aday yapmamaları, 28 Şubat sürecinde ciddi bir siyâsî sınavdan yüzünün akıyla çıkan, MHP adına yalnızca itibar ve sempati demek olan Meral Akşener gibi bir ismi milletvekili listelerine koymamaları, Mansur Yavaş gibi bir ismi ve ülkücüyü hareketten dışlamaları gibi yüzlerce fâhiş Genel Başkan ve üst yönetim hatasını yok sayarak sandığa gitmeyen görevlilerin peşine koşan bir kafa yapısı ve siyâsî uslûp hakkında 'Allah akıl fikir versin'den başka ne diyebiliriz?

Bir insan kendine bunu niye yapar?

Bir kadro kendine bunu niye yapar?

Neden bu kadar kendisini tartıştırır, istiskâl edilmesinin önünü açar?

Bunu anlamak mümkün değil!

Aslında yapılacak çok basit bir açıklama yukarıda bir kaçını sıraladığımız tüm başarısızlıkları, tüm hataları tarihe gömebilir.

"Ben ve üst yönetimim seçimlerde başarısız olmuştur. Yakın zamanda kongreye gidilecektir. MHP, Türk siyasetinin ana damarlarından birisidir, MHP'yi başarıya ulaştıracak aday ve kadroların önünü açmak, demokratik işleyişi sağlamak ve bundan sonra yeni seçilecek arkadaşlarımızın başarısı için elimizden geleni yapmak bizim vazifemizdir..."

Çok mu zor bu açıklamayı yapmak, parti içi demokrasiyi işletmek, Soma fâciası ve benzerlerinde yetkililerin istifasını haklı olarak isteyen siyâsî aklın kendi başarısızlıklarında istifa gibi erdemli bir tavrı göstermeleri bu kadar mı zor?

 Anlamak mümkün değil!

Suçlu ayağa kalk!

Kaynak:
Suçlu ayağa kalk! / Adnan İSLAMOĞULLARI / YENİÇAĞ

Çevrimdışı Fatih

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
  • Kök Tenğri'nin esenliği bütün Türklerin üzerinedir
Ölene dek Bahçeli ölene dek AKP mi?
06.11.2015 / İsrafil K.KUMBASAR / YENİÇAĞ

7 Haziran 2015 seçimlerinde 'yüzde 16.3' oy alan Milliyetçi Hareket Partisi, 1 Kasım 2015 seçimlerinde 'yüzde 4' oy kaybederek 'yüzde 11.9' sınırına geriledi.

Bu oranın karşılığı yaklaşık 2 milyon.

Karadeniz ve Doğu ve Güneydoğu'da 'silinme' noktasına gelen MHP, Ege ve Akdeniz'de büyük oranda oy kaybetti, İç Anadolu'da üstünlüğü AKP'ye bıraktı.

57 ilden hiç vekil çıkaramayan MHP, 7 Haziran seçimlerinde 'birinci' çıktığı tek vilayet olan Osmaniye'yi de yeniden AKP'ye kaptırdı.

Bir zamanlar yurt dışında 'en büyük teşkilata' sahip olan MHP'nin gurbetçi vatandaşlardan aldığı oy ise yalnızca yüzde 7.2.

 

Sandalye sayısı 'yarı yarıya' azalarak 40'a düşen Türk milliyetçisi MHP, hükmen 'yok' saydığı PKK uzantılarının ardından Meclis'te ancak '4'üncü parti' olabildi.

***

'Yüzde 30'un üzerinde' bir oy potansiyeli bulunan ve diğer partilerin seçmenleri arasında dahi 'ikinci tercih' haline gelmiş olan MHP gibi bir parti için alınan bu sonuç, öyle 'başarısızlık' gibi sıradan kelimeler ile geçiştirilemez.

Bunun adı düpedüz bir 'hezimet'tir.

Ama bu hezimet, 'üç hilalin' mahzun dalgalanmaması için gecelerini gündüzlerine katarak 'il il', 'sokak sokak', 'ev ev' dolaşan, elektrik direklerine tırmanarak 'afiş' ve 'pankart' asan ülkü sevdalılarının değil, bizzat Dr. Devlet Bahçeli'nin hezimetidir.

Eminiz ki bu hezimet karşısında bütün 'çilekeş' ve 'cefakâr' ülkücüler, hâlâ 'şok' içerisinde başlarını ellerinin arasına almış hüngür hüngür ağlıyorlardır.

Ama ne yazık ki 7 Haziran sonuçlarını 'büyük bir başarı' diye yutturmaya çalışanlar, 1 Kasım hezimeti karşısında 'barajı geçtik' diye neredeyse zil takıp oynayacaklar.

***

Eğer böyle bir hezimet Avrupa'da olsa 'yöneticiler' topyekûn istifayı basarlardı, Çin'de olsa idam edilirlerdi, Japonya'da olsa harakiri yaparlardı.

Dr. Devlet Bahçeli, sonuçları 'bütün yönleri' ile analiz edip yapmış olduğu hatalardan 'ders çıkarmak' yerine suçu bir kez daha 'iradesine ket vurulmuş sosyolojik yapıya', yani 'millete' atıp kurtulmaya çalışıyor.

Oysa 'iktidar' için yalnızca 'üç puana' gerek duyan AKP'nin emanetçi genel başkanı, her gün bir televizyona çıkıp üç-beş vilayet dolaşırken, MHP genel başkanı sanki 'oya ihtiyacı yokmuş' gibi yan gelip yatmayı tercih etti.

'2 miting', '7 salon toplantısı' ve '3 canlı yayın' ile vaziyeti idare eden; 'gençleri' ve 'kadınları' ikinci plana iten Bahçeli, yılgınlığı çağrıştıran "Sen bilirsin Türkiye" sloganı ile belki de son 15 yılın 'en sönük' kampanyalarından birini yürüttü.

***

Dr. Devlet Bahçeli'nin gerek 'seçim gecesinde' gerekse Meclis Başkanlığı seçiminde ortaya koyduğu 'anlaşılmaz' tavrı ve 'birbiri ile çelişen' söylemleri yüzünden zor duruma düşen MHP, belki de en haklı olduğu 'dört şartın' neden o kadar önem arz ettiğini bırakın topluma, 'kendi tabanına' dahi anlatamadı.

Bahçeli'nin "Millet bize muhalefet görevi verdi" şeklindeki sözleri, vatandaşlar arasında "İktidar olmak istemeyen partiye neden oy verelim?" tepkisine yol açtı.

Listelerde 'değişikliğe' gitmeyen ve 'toplumda karşılığı olan' isimlerin üzerlerini 'neden çizdiğini' bir türlü izah edemeyen Bahçeli'ye karşı oluşan 'uzlaşmaz', 'her şeye hayır diyen', 'koalisyondan kaçan' algısı bir türlü kırılamadı.

MHP adına televizyonlara çıkan sözcüler, 'seçim beyannamesini' anlatmaktan daha çok Bahçeli'nin hatalarına 'kılıf bulma' yarışına girdiler.

***

1997 yılından beri 18 yılda 12 seçim kaybeden ve MHP'yi siyaset mezarlığına gömmeye kararlı olan Dr. Devlet Bahçeli'nin önünde artık iki yol var:

BİR: Ya derhal 'ülkücülerden' özür dileyip kendi iradesi ile 'olağanüstü kurultay' kararı alarak edebi ile köşesine çekilmek.

İKİ: Ya da ilk fırsatta bizzat 'bülbül' diye yanında beslediği 'kargalar' tarafından gözlerinin oyulmasına katlanmak.

***

1997 yılında '22 yaşında' iken bugün '40 yaşına' dayanan, 12 Eylül öncesi kuşağın en genci '60 yaşını' aşan 'ülkücülerin' önlerinde de iki yol var:

BİR: Ya derhal Dr. Devlet Bahçeli'nin saltanatına son vererek 'ölmeden' önce gönül verdikleri partinin 'iktidara' geldiğini görmek.

İKİ: Ya da "Ölene kadar Bahçeli" diye diretip 'ölünceye' kadar AKP'nin iktidarda kalmasına razı olmak.

Kaynak:
Ölene dek Bahçeli ölene dek AKP mi? / İsrafil K.KUMBASAR / YENİÇAĞ

Çevrimdışı Fatih

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
  • Kök Tenğri'nin esenliği bütün Türklerin üzerinedir
Aslolan isimler değil, zihniyet devrimi.
08.11.2015 / Servet AVCI / YENİÇAĞ

"Sen kalk!.. Sen otur!.. Sen tek ayak üzerinde bekle!.. Sen düz koşu yap!.. Sen dinlen!.. "Sen ısın!.."

"O şahıs ilgi sahamızdan çıkmıştır, istediği yerden aday olabilir!.." Veya  "Bu şekilde çok bahsedilen isimlerden hiç hoşlanmam, hep o, hep o, başka isim mi yok, bu edepsizliktir!..", "Ben yaptım!..", "Devre dışı bırakırım!..", "İzinsiz televizyonlara çok çıktı, ihraç ederim!..",  "İhraç etmeyen disiplin kurulunu da ihraç ederim!.."

Bu sağlıklı bir yönetim tarzı olabilir miydi ve bir siyasî hareket bu tarzdan fayda görebilir miydi? Cevabı tartışmaya açık bir soru değil bu… Çünkü sonuç ortada…

Eğer bu tarzı benimsemişseniz 'yüksek risk' almışsınız demektir… O vakit, başarı da sizindir, başarısızlık da… Hem böyle yapıp, hem de kahredici bir yenilgi sonrasında, rasyonel izahlar yapmak yerine, birkaç gün bekleyip, ardından dağlı, kuşlu, karıncalı, filli, tavşanlı, narenciyeli mesajlarla vaziyeti izaha çalışmak ve "Ya benimsin, ya toprağın" mesajı vermek ne büyük bir trajedi…

*****

Bir anlayışın kodların çözmek ve yıkımı getiren ruh hâlini anlatmak için şu örneklere bir göz gezdirelim:

Behçet Saatçi... Üç dönem MHP'den Fethiye'de belediye başkanlığı yaptı… Sonunda kovuldu… Kovarken "Sen muhalifsin, ondan kovuyoruz" diyemediler… Âdeta fırsat kolladılar… Bu dili konuşamayacağımızı, anlaşamayacağımızı ve birlikte yaşayamayacağımızı anlatmak için hazırlattığı zekâ ürünü Türkçe-Kürtçe afişleri bahane ettiler…

O da gitti Demokrat Parti'den aday oldu ve yeniden belediye başkanı oldu Fethiye'ye… Onu partiden atanların hiç birisinin ama hiç birisinin kendi ilinden veya ilçesinden belediye başkanı seçilemeyeceğini göstere göstere…  Sahi var mı o Divan'ın içinde memleketinden belediye başkanı seçilebilecek birisi? Üstelik hepsi dahil!..

*****

Sinan Oğan… Televizyonlara çok çıktı, düzgün temsil etti, bu konuda eksiklik hisseden tabanın gözünde fark meydana getirdi… Birikimi, telaffuzu ve görünümüyle MHP'li olmayanların da dikkatini çekti…

Eh bu hâliyle tehlike arzetmeye başladı!.. Sonra en iyi bilinen yöntem devreye girdi… Bileti kesilecekti ama önce şartlar olgunlaştırılmalıydı… Bir gazeteye sipariş haber yaptırıldı, bel altından vuruldu… Önce aday yapılmadı, sonra da ihraç edildi… Haksız ihraç şimdi mahkemeden döndü!..

Sinan Oğan, hiç kıpırdamasaydı, kürsüleri ve televizyonları kullanmasaydı, geçen dönem Meclis'e gelmiş, bu dönem girememiş ve adını bilmediğimiz silik ama itaatkâr milletvekillerinden birisi olsaydı, sorulan her soruya "Sayın Genel Başkanımızın da buyurduğu" gibi bir cevapla başlasaydı hiç problem yoktu!..

*****

Meral Akşener… Kime sorarsanız sorun, suçunu somut olarak bilen yok!.. Onun adından çok bahsedilmesi edepsizlikmiş!..  O kadar…  Aslında meseleyi herkes biliyor: Meral Hanım'ın toplumsal karşılığının partiyi yönetenlerin alayından fazla olması… Bütün anketlerde bu çıkıyordu çünkü… Özellikle Cumhurbaşkanı adayı yapılmadı… MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olsaydı, CHP de kendi adayını çıkarsaydı, seçimin birinci turda tamamlanması ve Erdoğan'ın bu turda Cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali sıfırdı sıfır… İkinci tur ise her ihtimale gebe olabilirdi… Muhafazakâr kesimde de karşılığı olan Meral Hanım aday gösterilmeyince, Tayyip Erdoğan rahatladı ve güle oynaya kazandı…

Başına gelecekleri tahmin ettiğinden olsa gerek,  muhalifliğe yorulabilecek konuşmalar yapmadığı için ihraç gerekçesi bulunamadı!.. Verebilecekleri en ağır ceza aday yapmamaktı… "Zaten getirisi yok" dendi ve parti sahada en çok sorulan o soruya, "Neden aday yapmadınız?" sorusuna muhatap edildi, Türkiye genelinde bedel ödeyecek sürece sokuldu…

*****

Mansur Yavaş… 2009 seçimlerinde aldığı yüzde 27 oyla Ankara'da MHP tarihinin rekorunu kırdı… Partili partisiz herkes bir sonraki seçimi onun alacağını konuşuyordu… Üç partili yarışta bu çok da zor olmayacaktı Yavaş için… Ankara'yı MHP alsaydı, 2002'den bu yana ilk defa o balkon konuşması yapılamayacaktı…

Çarklar başka türlü dönmeye başladı hemen… Yine aynı korku egemendi… 'Ya bu oylar Mansur Yavaş'ı havaya sokar, aklından başka şeyler geçerse'ye göre kuruldu oyun… Yavaş MYK üyesi olmasına rağmen araya duvarlar örüldü, dışlanmaya çalışıldı… Kötü gidişatı gören ve tedbir alınmasını isteyen iyi niyetli mektubu derhal bahane yapıldı ve düğmeye basıldı…

Bütün bu yapılanlara rağmen 2014 seçimlerinde MHP'den aday olmak istedi… Gazeteciler bu niyeti Genel Başkan'a sorduklarında "O şahıs nereden isterse oradan aday olsun" cevabını aldılar…

CHP'den teklif geldi Mansur Yavaş'a… Başlangıçta gönülsüzdü… Ülkücü arkadaşlarıyla istişare etti… Onların teşvikiyle, tıpkı daha sonra Ekmeleddin İhsanoğlu'yla oluşan 'çatı' fikri gibi modele razı oldu… CHP gibi zor bir partiden aday olmasına rağmen, televizyonlarda ülkücülüğüyle ilgili provokatif sorulara mazisine sahip çıkarak cevap verdi, hep kendisi olarak kaldı… Her dört MHP'li seçmenin üçünün desteğini almasına rağmen belediye bütün Türkiye'nin gözü önünde 'kap-kaç'a kurban gitti…

2011 seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan'ın, son seçimlerden önce de CHP'nin milletvekilliği tekliflerini kabul etmeyen Mansur Yavaş, zihinlerinde 'acabalar' dolaşan vasıfsızların vehimleri sonucu dışarıda… Onun toplumdaki şahsî popülaritesini hazmedemeyenler ise koltuklarda… Ya sonuç?

*****

Geçmişe giderek bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Bütün dışlananlar için iftira kampanyalarının nasıl devreye girdiğini görmek de… Ne acıdır ki, bizim kendilerinden şüphemiz olmayan insanlar 'yolsuz' ve 'ajan' gibi iftiralara maruz kalabiliyorlar, bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi bünyeye dahil edilebiliyorlardı… Siyasî amaçla birini 'mevsimlik' karalamak bir kültür hâline gelmişti… Elbette bundan sonra da olabilecektir ve öncekilerden anlaşılacağı üzere hiçbir kıymeti yoktur… Zira artık ciddiyeti kalmamış, hangi amaçla yapıldığı herkesçe iyi bilinen ve naftalin kokusunun bile bastıramayacağı eski ve demode bir yöntemdir sözünü ettiğimiz…

Şahsî tespitlerim bunlar… Eksik bildiğimiz, yanıldığımız, ikna edilmemiz gereken yerler olabilir mi? Tabii ki olabilir, insanız sonuçta… Ne de olsa bu konuda 'mutlak' doğrularımız yok,  'şu an'ki doğrularımız var…

Taassubunu 'mutlak doğru' kabul eden ve başka hiçbir şeye tahammül edemeyen, tartışmaktan, istişare etmekten ürken yapı MHP'yi bu akıbete sürükledi… Hep kendi evlâtlarını ve gövdesini yedi… Şimdi önce bütün evlâtlarını, sonra da tabanı toparlayacak ve suyu yatağına akıtacak bir silkinme lâzım… İsimler çok önemli değil, önemli olan zihniyet devrimi… Bu bir 'tercih' değil artık, karşı konulamaz bir 'mecburiyet'…

Kaynak:
Aslolan isimler değil, zihniyet devrimi. / Servet AVCI / YENİÇAĞ

Çevrimdışı Savaşcı

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 40
Bahçeli istifa etmez, edemez.  Türkiye'nin siyasetini belirleyen güçler tarafından, orda tutuluyor. Şeçim sonuçlarını ilan ederken, Türkiye'yi yönlendirmesi için istedikleri partinin yüksek oylar ile başlaması bu merkezlerin, her yerde kullandıkları bir yöntemdir. Bu sadece küçük bir örnektir.

Olmayacak duaya amin denmezmiş. Siyasete bel bağlarsak hayal kırıklığına uğrarız. Türkiye siyasetindeki aktörler arasında fazla da bir fark göremezsiniz. Atladığımız bir gerçek var. Siyasette aktörler aslında ikizlermiş. Hepside aynı... Tıpkı Amerika'daki gibi. İki partili demokrasi dedikleri şey.  Amerika birleşik devletlerini yöneten güç aslında gizli hükümettir. Bunların demokrasi dedikleri şey kullandıkları aktörlerin değişmesinden ibaretmiş.

Kaç senedir oy vererek farklı bir sonuç bekliyoruz. Hüsrana uğradık. Hayal kırıklığına uğradık. Bunları tekrarlamamak için farklı davranmalıyız.  Artık oy vermemeliyiz. 


Ölene dek Bahçeli ölene dek AKP mi?
06.11.2015 / İsrafil K.KUMBASAR / YENİÇAĞ

7 Haziran 2015 seçimlerinde 'yüzde 16.3' oy alan Milliyetçi Hareket Partisi, 1 Kasım 2015 seçimlerinde 'yüzde 4' oy kaybederek 'yüzde 11.9' sınırına geriledi.

Bu oranın karşılığı yaklaşık 2 milyon.

Karadeniz ve Doğu ve Güneydoğu'da 'silinme' noktasına gelen MHP, Ege ve Akdeniz'de büyük oranda oy kaybetti, İç Anadolu'da üstünlüğü AKP'ye bıraktı.

57 ilden hiç vekil çıkaramayan MHP, 7 Haziran seçimlerinde 'birinci' çıktığı tek vilayet olan Osmaniye'yi de yeniden AKP'ye kaptırdı.

Bir zamanlar yurt dışında 'en büyük teşkilata' sahip olan MHP'nin gurbetçi vatandaşlardan aldığı oy ise yalnızca yüzde 7.2.

 

Sandalye sayısı 'yarı yarıya' azalarak 40'a düşen Türk milliyetçisi MHP, hükmen 'yok' saydığı PKK uzantılarının ardından Meclis'te ancak '4'üncü parti' olabildi.

***

'Yüzde 30'un üzerinde' bir oy potansiyeli bulunan ve diğer partilerin seçmenleri arasında dahi 'ikinci tercih' haline gelmiş olan MHP gibi bir parti için alınan bu sonuç, öyle 'başarısızlık' gibi sıradan kelimeler ile geçiştirilemez.

Bunun adı düpedüz bir 'hezimet'tir.

Ama bu hezimet, 'üç hilalin' mahzun dalgalanmaması için gecelerini gündüzlerine katarak 'il il', 'sokak sokak', 'ev ev' dolaşan, elektrik direklerine tırmanarak 'afiş' ve 'pankart' asan ülkü sevdalılarının değil, bizzat Dr. Devlet Bahçeli'nin hezimetidir.

Eminiz ki bu hezimet karşısında bütün 'çilekeş' ve 'cefakâr' ülkücüler, hâlâ 'şok' içerisinde başlarını ellerinin arasına almış hüngür hüngür ağlıyorlardır.

Ama ne yazık ki 7 Haziran sonuçlarını 'büyük bir başarı' diye yutturmaya çalışanlar, 1 Kasım hezimeti karşısında 'barajı geçtik' diye neredeyse zil takıp oynayacaklar.

***

Eğer böyle bir hezimet Avrupa'da olsa 'yöneticiler' topyekûn istifayı basarlardı, Çin'de olsa idam edilirlerdi, Japonya'da olsa harakiri yaparlardı.

Dr. Devlet Bahçeli, sonuçları 'bütün yönleri' ile analiz edip yapmış olduğu hatalardan 'ders çıkarmak' yerine suçu bir kez daha 'iradesine ket vurulmuş sosyolojik yapıya', yani 'millete' atıp kurtulmaya çalışıyor.

Oysa 'iktidar' için yalnızca 'üç puana' gerek duyan AKP'nin emanetçi genel başkanı, her gün bir televizyona çıkıp üç-beş vilayet dolaşırken, MHP genel başkanı sanki 'oya ihtiyacı yokmuş' gibi yan gelip yatmayı tercih etti.

'2 miting', '7 salon toplantısı' ve '3 canlı yayın' ile vaziyeti idare eden; 'gençleri' ve 'kadınları' ikinci plana iten Bahçeli, yılgınlığı çağrıştıran "Sen bilirsin Türkiye" sloganı ile belki de son 15 yılın 'en sönük' kampanyalarından birini yürüttü.

***

Dr. Devlet Bahçeli'nin gerek 'seçim gecesinde' gerekse Meclis Başkanlığı seçiminde ortaya koyduğu 'anlaşılmaz' tavrı ve 'birbiri ile çelişen' söylemleri yüzünden zor duruma düşen MHP, belki de en haklı olduğu 'dört şartın' neden o kadar önem arz ettiğini bırakın topluma, 'kendi tabanına' dahi anlatamadı.

Bahçeli'nin "Millet bize muhalefet görevi verdi" şeklindeki sözleri, vatandaşlar arasında "İktidar olmak istemeyen partiye neden oy verelim?" tepkisine yol açtı.

Listelerde 'değişikliğe' gitmeyen ve 'toplumda karşılığı olan' isimlerin üzerlerini 'neden çizdiğini' bir türlü izah edemeyen Bahçeli'ye karşı oluşan 'uzlaşmaz', 'her şeye hayır diyen', 'koalisyondan kaçan' algısı bir türlü kırılamadı.

MHP adına televizyonlara çıkan sözcüler, 'seçim beyannamesini' anlatmaktan daha çok Bahçeli'nin hatalarına 'kılıf bulma' yarışına girdiler.

***

1997 yılından beri 18 yılda 12 seçim kaybeden ve MHP'yi siyaset mezarlığına gömmeye kararlı olan Dr. Devlet Bahçeli'nin önünde artık iki yol var:

BİR: Ya derhal 'ülkücülerden' özür dileyip kendi iradesi ile 'olağanüstü kurultay' kararı alarak edebi ile köşesine çekilmek.

İKİ: Ya da ilk fırsatta bizzat 'bülbül' diye yanında beslediği 'kargalar' tarafından gözlerinin oyulmasına katlanmak.

***

1997 yılında '22 yaşında' iken bugün '40 yaşına' dayanan, 12 Eylül öncesi kuşağın en genci '60 yaşını' aşan 'ülkücülerin' önlerinde de iki yol var:

BİR: Ya derhal Dr. Devlet Bahçeli'nin saltanatına son vererek 'ölmeden' önce gönül verdikleri partinin 'iktidara' geldiğini görmek.

İKİ: Ya da "Ölene kadar Bahçeli" diye diretip 'ölünceye' kadar AKP'nin iktidarda kalmasına razı olmak.

Kaynak:
Ölene dek Bahçeli ölene dek AKP mi? / İsrafil K.KUMBASAR / YENİÇAĞ
Hayat bir savaş alanıdır.

Çevrimdışı 4_hilal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
Türkiye'nin siyasetini belirleyen güçler tarafından, orda tutuluyor.

Savaşcı, bir Türkçüye hiç yakisiyor mu, elinde ispat olmadan vatana ihanetle suçlamak!
Devlet Bahçeli sence ne için ihanet ediyor bunu da anlatir misin.
Soyu Türk oglu Türk, ben sana söyleyeyim. Atadan zengin bir ailedir, bizim yörenin Türkmen agalari fakir fukara babasidirlar.
Hani insan ihanet eder ama, bunu bir sebepten yapar. Soyunda beis yok, zaten zengin aileden. Canindan korktugu için desek, zaten açik kalp ameliyati olali uzun yillar oldu, zaten yasi yerinde ve sagligi hiçte iyi degil.
Bana ihanet etmesi için lütfen geçerli sebep göster, yahutta ihanetle suçlama. Suçla, baska seyle suçla, vatana ihanetle degil.

TTK

Çevrimdışı Savaşcı

  • Türkçü-Turancı
  • **
  • İleti: 40
Anlatamadım. Türkiye'nin siyasetini başka merkezler şekillendiriyor.  Gerçek bu.  Liderleri onlar belirliyor. Liderler partideki herşeyi. Bunlar bilinen gerçekler.  Sen ve bende sanki biz birilerini seçiyormuşuz gibi gidip oy veriyoruz. 
İkiz yasalar sana birşey ifade ediyormu?   

Türkiye'nin siyasetini belirleyen güçler tarafından, orda tutuluyor.

Savaşcı, bir Türkçüye hiç yakisiyor mu, elinde ispat olmadan vatana ihanetle suçlamak!
Devlet Bahçeli sence ne için ihanet ediyor bunu da anlatir misin.
Soyu Türk oglu Türk, ben sana söyleyeyim. Atadan zengin bir ailedir, bizim yörenin Türkmen agalari fakir fukara babasidirlar.
Hani insan ihanet eder ama, bunu bir sebepten yapar. Soyunda beis yok, zaten zengin aileden. Canindan korktugu için desek, zaten açik kalp ameliyati olali uzun yillar oldu, zaten yasi yerinde ve sagligi hiçte iyi degil.
Bana ihanet etmesi için lütfen geçerli sebep göster, yahutta ihanetle suçlama. Suçla, baska seyle suçla, vatana ihanetle degil.
Hayat bir savaş alanıdır.

Çevrimdışı 4_hilal

  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 401
Savasci kandasim, bu konulari iyi arastirsan internette bile cevaplari var.
Fakat anladigim kadariyla, komunist Banu Avar'i dinlemissin, ki herseyi eksik anlatiyor ve isine geldigi gibi saptiriyor.
Bir de galiba köy kahve dedikodulari yayan Akp algi operasyonlarina itibar etmissin.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti için, Amerika'da imzalanmis olan bu ikiz sözlesmeler aslinda hiçbirsey ifade etmiyor.
Bu o dönemde AB'ye girme çalismalari adina, dünyanin gözünü boyamaktan baska birsey degildir.
Çünkü 2003 yilinda kabul edilirken mecliste, 3 beyan ve 1 çekince belirtilmisti. Bak burda aslinda Akp'de uyaniklik yapti.

1.Beyan Türkiye Cumhuriyeti uygulayacak gerekenleri diyor özetle.

2.Beyan'in içerigi, devletimizin sadece diplomatik iliskisinin bulundugu taraf devletlere karsi uygulanabilecegini belirtir.

3.Beyan; Türkiye Cumhuriyeti, bu Sözleşme’nin ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sının ve yasal ve idari düzeninin yürürlükte olduğu ülkesel sınırlar itibarıyla onaylamış bulunduğunu beyan eder.

Çekince: Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme'nin 27.maddesini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ve Ek'lerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar.

27.Madde ne dersen, Lozan'a göre azinliklarin sadece gayri-müslimler oldugudur.

Bu da demektir ki sonuç olarak, Akp gibi art niyetli bir iktidar yerine, farkli bir zihniyet Türkiye'de iktidar olursa, bu imzalanan ikili sözlesmelerle hiçbirsey olmaz. Anayasa'yi iste biraz da bu yüzden degistirmek istiyor Akp.

Burada ihanetten ziyade, bence taktik var. Fakat 2003'te neden mecliste kabul edildi, bunu yine de tam kestiremiyorum.
Sonuçta ikili sözlesmeler 1966'da kabul edilmis, defalarca meclisimize gelmis.
Imzalanmasi ve imzalandiktan sonra ayriyeten mecliste kabul edilmesi gerekmektedir.
Imza 2000 yilinda Amerika'da atildi, meclisteki kabulü ise 2003.
 
TTK

Çevrimdışı Çağrıbey

  • [GÖKBÖRÜ ANKARA]
  • Türkçü-Turancı
  • *****
  • İleti: 2149
  • Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Olmayacak duaya amin denmezmiş. Siyasete bel bağlarsak hayal kırıklığına uğrarız. Türkiye siyasetindeki aktörler arasında fazla da bir fark göremezsiniz. Atladığımız bir gerçek var. Siyasette aktörler aslında ikizlermiş. Hepside aynı... Tıpkı Amerika'daki gibi. İki partili demokrasi dedikleri şey.  Amerika birleşik devletlerini yöneten güç aslında gizli hükümettir. Bunların demokrasi dedikleri şey kullandıkları aktörlerin değişmesinden ibaretmiş.

Kaç senedir oy vererek farklı bir sonuç bekliyoruz. Hüsrana uğradık. Hayal kırıklığına uğradık. Bunları tekrarlamamak için farklı davranmalıyız.  Artık oy vermemeliyiz. 


Sayın kandaşım;
İyi, güzel diyorsunuz da yerine ne yapmamız gerektiğini söylemiyorsunuz. Bari alternatif çözüm ya da yöntemi de ortaya koyun da onun üzerinden akıl yürütelim.
Biz de biliyoruz ki şu anki seçim sistemi Türklüğün aleyhine işliyor.
Oy vermememiz halinde ne yapacağız, lütfen onu da belirtin.

Ne mutlu Türk doğup, Türk gibi yaşayana!
Saygılarımla...
Çağrıbey.