Hukuk profesörü Hüseyin Hatemi, haberx sitesinden Hülya Okur’a geniş bir röportaj verdi. Hatemi, Fethullah Gülen ve okullarıyla ilgili çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportajdan ilgili bölümler.
“GÜLEN CEMAATİNDEN AMERİKAN, YAHUDİ LOBİSİNİN BEKLENTİLERİ VARDI”
Gülen Cemaati yayınlarıyla ve stratejisiyle o günden bugüne nasıl geldi bugün hatalı bulduğunuz yönü nedir?
Gülen cemaati hata yapmadı daha doğrusu gitgide iyi olma yolundayken başına akıbet geldi. Açık söylemek gerekirse Gülen cemaatinden Amerikan, Yahudi lobisinin beklentileri vardı. İlk vekaleti onları verdi. Ama Fethullah Gülen ve ekibinin hepsi bunu bilinçli olarak kabul etmediler yani onlar da bilmiyorlardı bu vekaletin anlamını. Denize düşen yılana sarılır misali baskı altındalardı. Böyle birden bire Özal vasıtasıyla yani Amerikan elçisi, Yahudi asıllı Abramovich birden Sovyet Rusya çatırdıyor, yakında Sovyetler çökecek, İran’a da Saddam’ı saldırttık ama Saddam beceriksiz çıktı, yakında Saddam da süklüm püklüm İran’dan çekilecek, bu sırada Sovyetler çökerse de İran rejimi bütün Sovyet, Müslüman topluluklarını ele geçirecek, şii olsun Sünni olsun, belki Afganistan bile İran nüfusu altına girecek. Şu halde siz Fethullah Hocaya baskı yapacağınıza, takibat altında bırakacağınıza, tam aksine, İran’la bu sefer Sünni kuşakla sınır çekmek için( Çin Seddi gibi) İran tehlikesini enterne etmek için Fethullah Hoca okulları vasıtasıyla bir nevi emperyalistlerin misyoner gönderip arkasından gitmesi gibi Türk okulları, Türk İslam okulları perdesi altında aynı zamanda İngilizce öğreten, Amerikan misyonerliği de yapan okullar açılsın, Fethullah Hoca da bir Sünni lider olarak o hareketin başında itibar görsün. Ama tabi Fethullah Hoca, kendisine bu şekilde bir vekalet verildiğinin farkında olmadan eh biraz nefes aldık diye desteklendi, genişlendi.
“GÜLEN OKULLARININ TÜRK MİLLİ MENFAATİNE HİZMET ETTİĞİ ZOKASINI TÜRKİYE’DE ÇOK KİŞİ YUTTU”
Ama bu okullar Amerikan menfaati için kurulmuş okullardı, göstermelik olarak İstiklal Marşı ezberletmekle filanla da onlar da bilinçsiz olarak Türk Milli menfaatlerine hizmet ettiklerini zannederek bir slogan uyduruldu. Türkiye’de de bu zokayı yutan çok oldu. Şey diye:”Adriyatik’ten, Çin Denizine kadar Osmanlıyı tekrar canlandırıyoruz. Türk hakimiyeti!” Halbuki Türk hakimiyetini ne Avrupa ister, ne Amerika ister, ne Yahudiler ister. Bu kadar da saflar. Adriyatik’ten, Çin Denizine kadar diye kükremeye başladılar, her iftar sofrasında kükremeye başladı, takma yeleli aslanlar. Ama arkadan körfez(I.körfez, Amerikan işgali değil de baba Bush harekatı) savaşı şartları doğunca 1991’de, o zaman Amerikan Yahudi lobisi şöyle düşünmeye başladı: Biz Saddam’ı İran’ı mahvetsin, it dişi, domuz derisi diye teşbih ortaya attık ama bir şey beceremedi, şimdi de yavaş yavaş o beceriksizliğini örtmek için Kuveyt’i işgal, genişleme sevdasına düştü. Şu halde biz şu Saddam Frankeştayn’ını icat ettiğimiz gibi imha edelim, ama bundan sonra da Sünnilere tetikte olalım yani Sünniler de tehlike olabilir.
“28 ŞUBAT, İRAN - TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ ÖNLEMEK İÇİNDİ”
Nitekim sonra Taliban’ın da bir zamanlar Sovyet işgali sırasında Vahabi etkileriyle sözüm ona İslami gurupları destekledikleri sonra Taliban Frankeştayn’ının doğmasına sebep oldukları gibi bu sefer de Saddam’dan da korktular. Saddam örneğinden şuna bir dersini verelim, 10 sene sonra da abluka dan sonra son öldürücü darbeyi vururuz. Bu arada da Fethullah Hoca’ya da eskisi kadar güvenmeyelim, bu da tehlikeli olabilir diye Fethullah Hoca da bir gözetim altına alındı bu harekette, eskisi kadar güven duyulmadı. Bu güvensizlik bir adım daha ilerledi, o da şu: Bosna Hersek Ali İzzet Begoviç hareketini baktılar ki Türkiye’de Fethullah Hoca gurubu da iran gibi destekliyor, demek ki bu da tehlikeli olabilir dediler ve hemen Bosna Hersek İslami hareketini kısırlaştırdılar, enterne ettiler, örümceklerin sinek etrafına hücre örmesi gibi ağlarını ördüler, ondan sonra da büsbütün Fethullah Hoca hareketini incelemeye aldılar.
“FETHULLAH HOCA’ NIN FERMANI, 28 ŞUBATÇILAR ELİYLE İMZALANDI”
Bu arada 28 Şubat oldu Türkiye’de de, İran- Türkiye ilişkilerini önlemek için. Ama Fethullah Hoca hareketi, İran’a hiçbir zaman yakınlık belirtmemişti o zamana kadar. Hatta 28 Şubat hareketi dış güçler tarafından İran’a da yapıldığı için bu Fethullah Hoca hareketi de bunu sezerek iyice kendisini güvence altına almak, eski suçlarından, güvensizliklerinden kurtulmak için Amerikan- İsrail odakları, İran aleyhine çok açık ve haksız beyanlarda bulunmaya başladı, İranlılar Müslüman sayılmaz anlamına gelen. Biz İranlılarla ayrı mezhepten değil, aramızda din farkı vardır demeye başladı. Ama bunu neden söyledi? Neredeyse bardak, Fethullah Hoca’nın üçüncü bir güvensizlik doğurucu tutumu ile iyice taşmıştı. Fethullah Hoca da bu bardak taşmasının sonuçlarından kurtulmak için, 1998’de bu beyanda bulundu ama kurtarmaya yetmedi, neydi o bardağı taşıran darbe? Maroviç ile birlikte yani İstanbul’daki Katolik psikopozu Maroviç’in girişimi ile Fethullah Hoca’nın Papa 23.John’ın davetlisi olarak Roma’ya- Vatikan’a gitmesi ve Papa tarafından İzzet-ül İkram ile karşılanması yani bizim siyasetimize yardımcı olsun diye destekleyip ortaya çıkarttığımız bir kişi nasıl olur da, bu kadar bilinçsizlik gösterip, bizim en fazla karşı olduğumuz Vatikan ile samimi, dostluk ilişkilerine girer diye artık zaten Fethullah Hoca’nın fermanı, 28 Şubatçılar eliyle imzalamışken, Fethullah Hoca da bunu sezdi, -Vur abalıya usulü İran’a şimdiye kadar söylemediğim derecede ağır bir yüklenme yapayım da bu tehlikeyi bertaraf edeyim diye Nevval Sevindi’yi çağırdı. Zaman Gazetesi’nde Nevval Sevindi’ye röportaj verdi ve orada dedi ki, İranlılar Müslüman da değildir anlamına gelen:”İranla aramızda mezhep farkı yoktur din farkı vardır.” Yani demek istiyor ki, İranlılar, samimi Müslüman olmadığı gibi Müslüman değillerdir esasen. Biz orada okul açmak istedik, buna da karşı çıktılar, bizimle adeta alay ettiler. İran’da okul açmak istedik, buna karşı, “Paranız çoksa buradaki yoksul öğrencilere yardım etmek istiyorsanız biz İran’ın şartlarını daha iyi biliyoruz, paranızı bize verin, biz sizin yerinize okul açıp o parayı da öyle kullanalım” Buna çok kızdığını söylüyordu. Bunun üzerine 1998’de söylenen bu söz de bardağın taşmasını önlemedi. Artık ferman imzalanmıştı.
“FETHULLAH HOCA’ NIN AJAN OLMASI İÇTEN BİLE DEĞİLDİR”
“FETHULLAH İÇİN İPOTEK EDİLDİ.”
Bu Deniz Baykal kasetleri hazırlanıp, zamanı gelince ortaya atılması gibi, Fethullah Hoca’nın belki de tamamen uydurmaydı veya bir toplantıda söylediği sözlerle zaten her toplantıda olduğu gibi “ajan olması içten bile değildir.” Zaten Fethullah Hoca’nın yanına gelen, çok sureti haktan görünen, Amerikalı Musevi filan da çoktu, hazırlanan bir kaset. “Sakla kaseti gelir zamanı usulü. “ birden bire çıkartıldı ve Fethullah Hoca Amerika’ya gitmişken öyle zamanlandı ki, Öcalan nasıl o zamanlarda paketlenerek Türkiye’ye gene İsrail menfaatleri için rehin olarak teslim edildiyse ama bizim menfaatlerimize teslim edilmiş gibi gösterildiyse, Fethullah Hoca’da Amerika’da İsrail’in menfaatleri için ipotek edildi. Öcalan burada, Fethullah Hoca da orada. Yoksa Fethullah Hoca’nın Türkiye kamu düzenine aykırı, söylediği bir şey yoktu. Yaptığı şeyler eleştirilebilir ama Türkiye’ye gelmesi düşünülemeyecek olan veya geldiği zaman hapsedilmesini yargılanmasını gerektiren bir suç olduğu söylenemez.