1.2.3 Irkçılık-Turancılık Davası
Yukarıda da değinildiği üzere, 1940‟lı yılların başı, Türkçü kesimde önemli gelişmelere sahne olmuş, çıkarılan dergiler ve kitaplar bu cenahta ciddi bir canlanmayı beraberinde getirmiştir. Muhalif kesim de Türkçü grupların bu faaliyetleri karşısında bigâne kalmamıştır. Mesela, Faris Erkman adında bir yazar, “En Büyük Tehlike” adıyla, Türkçülüğü ve Türkçüleri eleştirdiği bir broşür yayımlamış ve bu broşürde Türkçülerin Türkiye‟nin Nazi Almanya‟sı ile birlikte savaşa girerek Türk kökenli halkları, Sovyetler Birliği boyunduruğundan kurtarmasını ve “Büyük Türkiye” çatısı altında birleştirmesini savunduklarını iddia etmiştir. Eserde Türkçü görüş memleket için “en büyük tehlike” olarak dile getirilmiştir.87
Faris Erkman‟ın bu iddiaları, bir taraftan Meclis‟te konuyla ilgili tartışmaların başlamasına, öte taraftan da Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve Orhan Seyfi Orhon gibi Türkçülerin mukabil taarruza geçmelerine yol açar. Böylece Türkçüler ile muhalif grup arasında zaten önceden beri var olan mücadele iyi kızışır; dönemin gazete ve dergilerinde oldukça şiddetli polemik yazıları yayınlamaya başlar.88
Ciddi bir kutuplaşmanın su yüzüne çıktığı bu günlerde, İsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun Eminönü Halkevinde vermiş olduğu bir konferansta bir grup sol düşünceli öğrenci tarafından protesto edilmesi üzerine Atsız, dönemin Başbakanı olan Şükrü Saraçoğlu‟na, kendi dergisi olan Orhun‟da 1 Mart 1944 tarihinde açık bir mektup yayınlar. Mektupta özetle şu ifadeler yer almaktadır:
“Sayın Başvekil, hem Türkçü hem de Başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum… Millet Meclisinde 5 Ağustos 1942 günü verdiğiniz nutukta, „Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir‟ demiştiniz. Türk tarihiyle uğraşmış bir münevver olarak söyleyebilirim ki ne ırkımızın, ne de devletimizin tarihinde, Türk milliyetçiliği resmi bir ağızdan bu kadar kesin sözlerle hiçbir zaman açığa vurulmamıştı… Sayın Başvekil, esefle söylemeye mecburum ki Türkçülük nazariyat safhasında kalmaya devam ederken, bu milletin ve bu ülkenin düşmanı olan solcu fikirler bazen sinsi, bazen açık yürümekte… devam ediyor… Solculuk, gördüğü müsamaha ve kayıtsızlıktan faydalanarak sinsi sinsi ilerliyor… Bunlar demokrasinin icabı ise o zaman memlekette, bilhassa ilmi alanda da geniş bir fikir hürriyeti olması gerekir…89
Altında verilen son sözlerden de açık şekilde anlaşılacağı üzere, Atsız dergisinin bu mektuptan dolayı kapatılmaması gerektiğini belirtmiştir ve dergi kapatılmamıştır. Bunun üzerine 1 Nisan 1944 Orhun dergisinin 16.sayısında Atsız, Başbakan Şükrü Saraçoğlu‟na ikinci bir açık mektup yayınlar. Bu mektup ilkine nazaran çok daha sert ve çok daha hedef gösterici olmuştur:
“Sayın Başvekil, Orhun‟un Mart sayısında size hitaben yazdığım açık mektup Türkçü çevrelerce çok iyi karşılandı. Yurdun türlü bölgelerinden aldığım mektuplarla telgraflar büyük bir efkâr-ı umumiyeye tercüman olduğumu bana anlattı… Sayın Başvekil, bizim anayasamıza göre komünizm yasaktır ve devletimiz milliyetçi niteliktedir. Türk ırkının hususi yapısında aykırı olan komünizmi Türkiye‟ye sokmak isteyenler millet bakımından soysuz ve namert oldukları gibi kanun nazarında da haindirler… Bugün Maarif Vekâletine bağlı Dil Kurumu azasından ve Ankara‟daki Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden bir Sabahattin Ali vardır. Hemen hemen bütün kendisini tanıyanların komünistliğini bildiği Sabahattin Ali… Bugün Ankara‟da Dil Fakültesi‟nde folklor doçenti olan bir Pertev Naili Boratav vardır90… Nasıl bir komünist olduğunu ben bilirim… Bugün İstanbul Üniversitesi‟nin pedagoji enstitüsü başında bir Profesör Sadrettin Celal vardır. Türkiye‟de bu kürsüye layık birçok kimseler varken onun buraya getirilmesinin sebebi Maarif Vekiline yakın olmasıdır… Bugün Ankara‟daki Dil Kurumu‟nun azasından ve geçen devrenin mebuslarında bir Ahmet Cevat vardır. İstanbul Rumları şivesiyle konuşan bu dilci de 1920 yıllarında Moskova‟ya kaçmış ve orada Türk Komünist Fırkası Merkezi Komitesinin Harici Bürosu azası olmuştur… Maarif Vekâleti şimdiye kadar İnönü Ansikopledisiyle ve birçok kitapların ithafıyla devlet başkanına karşı olan bağlılığını göstermeye çalıştı. Bu bağlılığın samimiyetinin ispat zamanı gelmiştir… Bağlılığın ispati için bunların vazifelerine derhal son verilmesi zaruridir. Hatta şimdiye kadar her nasılsa bir gaflet eseri olarak bunların vazifede tutmaktan doğan utancı silebilmek için bizzat Maarif Vekili‟nin de o makamdan çekilmesi çok vatanperverane bir jest olurdu.”91
Alıntıda da görüldüğü üzere, Atsız eski arkadaşı olan Sabahattin Ali ve Pertev Naili Boratav‟ın yanında Sadrettin Celal ile Ahmed Cevat Emre‟nin isimlerin doğrudan hedef göstermiş ve de dönemin Maarif Vekili olan Hasan Ali Yücel‟i92 istifaya çağırmıştır. Bütün bu gelişmeler karşısında hükümetin tepkisi, Maarif Vekâleti‟nce 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız‟ın Özel Boğaziçi Lisesi‟ndeki görevine son verilmesi ve Bakanlar Kurulu kararı ile Orhun dergisinin kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Ayrıca Sabahattin Ali, kendisine “vatan hainliği” iftirası atıldığını iddia ederek Atsız hakkında hakaret davası açmıştır.93
Atsız aleyhine dava açılınca trenle Ankara‟ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından daha istasyonda karşılanarak, bir otelde misafir edilmiştir. Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu gayet olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencisi alınmamış, bu yüzden de devrin Halk Partisi iktidarını sıkıntıya sokan büyük öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tevkif edilmiştir.94
Sabahattin Ali ile Atsız arasındaki dava, 9 Mayıs‟ta yapılan son duruşma ile karara bağlanmış ve iftiradan suçlu bulunan Atsız dört aylık cezaya çarptırılmış fakat ceza ertelenmiştir. Buna rağmen Orhun‟da yayınlanan iddiaların yankıları ve mahkeme duruşmaları boyunca süren toplu hareketler, bilhassa 3 Mayıs olayları, resmi çevreler tarafından kamu düzenini bozucu hareketler olarak telakki edilmiş ve 3 Mayıs olaylarında kışkırtıcı rol oynadığı düşünülen yayınlar daha büyük tehdit sayılmıştır. 9 Mayıs‟ta Ankara‟da, İstanbul‟a dönmek üzere iken Atsız tekrar tutuklanmış ve bunu, başka isimlerinde gözaltına alınması takip etmiştir. Adı geçen 47 kişiden 23 tanesinin tutuklanması, 18 Mayıs 1944 tarihiyle birlikte resmi bir gerekçe ile hükümet bildirisiyle açıklanmıştır. 95 Bu 23 kişinin içinde, Atsız‟dan başka, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Hasan Ferit Cansever gibi isimler vardır.96
Bu hükümet tebliğinin hemen ardından dönemin cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, 19 Mayıs etkinliklerinde yaptığı konuşmasında, adı geçen isimleri ağır bir şekilde itham eden bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içerisinde, Turancıların Türk milletini bütün komşularıyla “onulmaz” bir surette düşman yapmak için “birebir tılsımı” bulmakla suçlayan İsmet İnönü, “Türk milletinin mukadderatını” kaptırmamak için bütün tedbirleri kullanacaklarını belirtmiştir.97
“Irkçılık-Turancılık davası” adı verilen ve 65 oturum devam eden mahkeme,29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız,6,5 seneye mahkûm olmuştur. Bu kararı temyiz ettiren Atsız, bir buçuk yıl kadar tutukluluk süresinin sonucunda 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir. 5 Ağustos 1946 tarihinde 2 numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi‟nde tutuksuz olarak başlayan bu dava 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve yirmi dokuz oturum süren mahkeme bütün sanıkların beraatına karar vermiştir.98
Tutuksuz yargılandığı bu dönemde, devlet hizmetinden uzakta bırakılan Atsız ekonomik olarak darboğaza düşmüş ve ailesinin geçimini sağlamak adına kitaplarından bazılarını satmak durumunda kalmıştır. Bir müddet arkadaşı Tahsin Demiray‟ın Türkiye neşriyatında çalışan ve en önemli eserlerinden biri olan “Bozkurtların Ölümü” adlı eseri bu yayınevinden çıkaran Atsız99,Sururi Ermete adlı şahısın ismini müstear olarak kullanarak “Türkiye asla boyun eğmeyecektir” diye bir kitap da yazmıştır. Ayrıca, İhsan Koloğlu‟nun çıkartmakta olduğu “Altın-Işık”, Haluk Karamağralıoğlu‟nun çıkartmakta olduğu “Kür şad”,Zeki Özgür‟ün çıkartmakta olduğu “Özleyiş” ve Mustafa Tatlısu‟nun çıkartmakta olduğu “Kızılelma” dergilerinde yazılar yazmıştır.100 1949 yılında ise “Bozkurtların Dirilişi” adlı eserini meydana getirmiştir.
Atsız 1949 yılında Süleymaniye Kütüphanesi‟ne “uzman” olarak tayin edilmiştir. Bu tayinde, Atsız‟ın Edebiyat Fakültesinden arkadaşı olan dönemin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu‟nun aracılığı etkili olmuştur. Kısa bir dönem çalıştıktan sonra ise DP‟nin iktidara gelmesiyle, Haydarpaşa Lisesi‟ne edebiyat öğretmeni olarak atanmıştır.101
Bu noktada, Atsız ile Demokrat Parti arasındaki ilişkiye bir parantez açmak yerinde olacaktır. DP iktidara geldiği zaman; “Türkiye Cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur. Ondan önceki 1923-1950 çağı gayri meşru ve müstebit bir diktatörlüktür. Diktatörlüğü yapan Halk Partisi ve O‟nun ileri gelenleridir”102 gibi cümleler sarf eden Atsız Menderes hakkında da 1950‟li yılların başında; “Türklük-Müslümanlık davasının her safhasına karışan, Başbakan Adnan Menderes gibi aşağı yukarı müttefikan sevilen bir devlet adamı”103 ifadelerini kullanmıştır. Kuşkusuz Atsız‟ın bu düşüncelerinde tek parti döneminde yaşadığı ağır bunalımlar rol oynamıştır. Ayrıca, Demokrat Parti iktidara gelince, kendisinin öğretmenliğe geri alınışı Demokrat Parti‟ye ve O‟nun Başbakanı Adnan Menderes‟e karşı teveccühünde etkili olmuş olabilir. Bu dostane ilişkiler çok uzun sürmeyecek ve Atsız‟ın hayat hikâyesindeki düş kırıklıkları devam edecektir.
87 Faris Erkman, En Büyük Tehlike, Ak-ün Matbaası, İstanbul,1943, s.33.
88 Özdemir, a.g.e,s.23. Bu dönemki yazılan polemik yazıları için, bkz,Atsız,En Sinsi Tehlike,2.B,İrfan Yayınları,İstanbul,1997; Reha Oğuz Türkkan,Kızıl Faaliyet,Bozkurtçu Yayınları,İstanbul,1943; Orhan Seyfi Orhon,Maskeler Aşağı:En Büyük Tehlikenin İç Yüzü,Çınaraltı Yayınları,İstanbul,1943.
89 Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü‟ye Açık Mektup”,Maltepe,20 Şubat 1944,Makaleler IV, s.9-16.
90 Kurtuluş Kayalı‟ya göre, Atsız‟ın bu mektupta Pertev Naili Boratav‟dan diğerlerine göre daha fazla bahsetmesinin üzerinde düşünülmelidir. Togan‟ın eleştirilmesi üzerine yollanan mektuba vurgu yapan Kayalı, Pertev Naili Boratav‟ın düşüncelerindeki „milliyetçi‟ renge işaret etmektedir. Bkz, Kayalı, a.g.e,s.57.
91 Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü‟ye İkinci Açık Mektup”,Maltepe,21 Mart 1944,Makaleler IV , s.17-29.
92 Atsız‟ın hatıratında Hasan Ali Yücel ile olan münasebeti ile alakalı “Hasan Ali ile Tanışıyorum” adlı bir başlık bulunmaktadır. Bkz, Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.119-131.
93 Özdemir, a.g.e,s.25.
94 Sertkaya,a.g.e,s.XII. 3 Mayıs Günü, 3 Mayıs 1954‟den itibaren “Türkçülük Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır.Bkz,Deliorman,Tanıdığım Atsız,s.104. Türk milliyetçiliği tarihinin önemli isimlerinden biri olan ve 1944 davasında tutuklanacak olan Alparslan Türkeş‟in de 3Mayıs‟ı “milliyetçilik” bayramı olarak tanıttığı eseri için bkz,Alparslan Türkeş, 1944 Milliyetçilik Olayı,14.B,Kamer Yayınları,İstanbul,1992.
95 Özdoğan,a.g.e,s.104-105.
96 Bütün liste şu isimlerden oluşmaktadır; Zeki Velidi Togan,Hasan Ferit Cansever,Nihal Atsız,Hüseyin Namık Orkun,,Necdet Sancar,Dr.Fethi Tevetoğlu,Alparslan Türkeş,Reha Oğuz Türkkan,Heybetullah İdil,,İsmet Rasin Tümtürk,Cihat Savaş Fer,Muzaffer Eriş,Zeki Sofuoğlu,Hikmet Tanyu,Said Bilgiç,Cemal Oğuz Öcal,Cebbar Şenel,Hamza Sadi Özbek,Nurullah Barıman,Fehiman Altan,Fazıl Hisarcıklı,Saim Bayrak,Yusuf Kadıgil.Liste için bkz,Öner,a.g.e,s.42-44.Samet Ağaoğlu, dönemin CHP Genel Sekreteri olan Memduh Şevket Esendal‟ın, bu tutuklanmalar üzerine İnönü‟ye giderek, eğer tutuklama kararında ısrar edilecekse kendisinin de milliyetçi olduğunu, bunun için aynı muamelenin kendisine de yapılmasını istediğini iddia etmiştir. İnönü, ise Esendal‟a yanıtında, “Onların hedefi milliyetçiliği telkin değil, bizim yerimize geçmektir” yanıtını vermiştir. Akt, Yüksek Taşkın, “Anti-Komünizm ve Türk Milliyetçiliği: Endişe ve Pragmatizm”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce: Kemalizm, s.624.
97 Özdemir, a.g.e,s.29. Bu nutuk, İsmet İnönü ile Türkçülerin arasını “onulmaz” bir surette açmıştır denilebilir. İsmet İnönü‟nün siyasal yaşamı boyunca Türkçülük ile ilgili önemli nutukları bulunmaktadır. Mesela,1925 yılında yaptığı bir konuşmasında şu sözleri sarf etmiştir: „Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır.Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız…,bkz, Hasan Ünder, “Atatürk İmgesi‟nin Siyasal Yaşamdaki Rolü”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2: Kemalizm,ed.Tanıl Bora,Murat Gültekingil,6.B,İletişim Yayınları,İstanbul,2008,s.81 İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olması Türkçüler nazarında olumlu karşılanmıştır.Atsız, hatıratında İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olduğu gün en çok sevinenlerden birisinin kendisi olduğunu söylemektedir.Bkz,Atsız,Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,s.153.Günay Göksü Özdoğan‟da, dönemin diğer önemli Türkçüsü Reha Oğuz Türkkan‟ın dergilerinde İsmet İnönü‟ye dair saygının dile getirildiğin gündeme getirmektedir.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,s.242.Dönemin Türkçüleri‟nin İsmet İnönü‟ye yönelik olumlu yaklaşımlarında,İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olmasından sonra, Rıza Nur ve Zeki Velidi Togan gibi Atatürk döneminde aktif politikanın dışında kalmış ve yurtdışına çıkmış birçok kişiyi Türkiye‟ye davet etmesi etkili olmuştur.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,s.242.Ancak, bu nutuktan sonra Türkçüler, İsmet İnönü‟yü kendisine amansız bir düşman olarak görmüşlerdir.
98 Sertkaya,a.g.e,s.XIII-XIV.Bu davada Atsız‟ın yaptığı savunma için bkz,a.g.e,s.XLIX-LV.Atsız, bu tutukluluk sürecinde, sanılanın aksine meşhur “tabutluk” işkencesine tabii tutulmamıştır.Buna mukabil, tutuklular arasında “mezarlık hücresi” denilen yerde bir hafta kalmak zorunda kalmıştır.Bkz,İsmet Tümtürk,a.g.e,s.14.Davanın bir diğer tutuklusu ve Atsız‟ın ömrü boyunca arkadaşı olan Muzaffer Eriş de, Atsız‟a çeşitli işkencelerin yapıldığını fakat “tesadüfen” Atsız‟ın “tabutluğa konulmadığını söylemektedir.Eriş‟in aktardığına göre,Atsız bir sohbetinde şu sözleri sarf etmişti; “Benim her şeyimi öğrendiklerini sanıyorlar ama, işte bu noktayı öğrenememişler:Sıcağa dayanamadığımı…Bkz,Muzaffer Eriş, “Atsız‟dan Hatıralar”,Boğaziçi,s.5.Bu dava sürerken,Irkçılık-Turancılık davasında tüm duruşmalar boyunca sanıkların avukatı olan Kenan Öner‟e, Hasan Ali Yücel iftira davası açmıştır.Mahkemenin Kenan Öner‟i haklı bulan kararı ve Kenan Öner‟in beraatı, Irkçılık-Turancılık davasının bir nevi rövanşı niteliğinde görülmüştür.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,S.121-122.
99 Özdemir, a.g.e,s.33.
100 Sertkaya,a.g.e,s.LXXVII.
101 a.g.e,s.XIV.
102 Atsız, “Kurucular Meclisi”,sayı:9, Orkun,1Aralık 1950,Makaleler IV, s.340.
103 Atsız, “Tarih Şuuru”,Orkun, sayı:29,20 Nisan 1951, Makaleler I,2.B,İrfan Yayınevi, İstanbul,1997,s.107. Atsız başka bir yazısında daha da ileri giderek; “Türkiye cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur”demektedir. Bkz, Atsız, “Kurucular Meclisi”,Orkun, sayı:9,1 Aralık 1950,s.339.