Gönderen Konu: Türkçülük Akımında Din Olgusu Üzerine Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihâl Atsız  (Okunma sayısı 36596 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.2.2 Atsız‟ın Öğretmenlik Yılları

   Asistanlıktan alınan Atsız, Malatya Ortaokulu‟na Türkçe öğretmeni olarak tayin olmuştur. Malatya‟da kısa bir müddet görev yaptıktan sonra, Edirne Erkek Lisesi‟nde edebiyat öğretmenliği sıfatıyla hizmete başlamıştır.73 Atsız‟ın Edirne‟de geçirdiği süre içerisinde yatığı en önemli faaliyet, Atsız Mecmua‟nın devamı niteliğinde olan “Orhun” dergisini yayınlamaya başlaması olmuştur. “Aylık Türkçü dergi” parolasıyla yayına başlayan bu dergide, Atsız‟ın Edirne Erkek Lisesi‟nden arkadaşları olan “Suut Kemal Yetkin, Reşat Tardu ve Ali Oğuz” da bu derginin çıkmasında Atsız ile birlikte hareket etmişlerdir.74 9 sayı çıkabilen bu dergi, Atsız‟ın Türk Tarih Kurumu tarafından liselerde okutulmak için hazırlanan dört ciltlik eseri ağır bir şekilde tenkit eden makalesinin yayınlanmasıyla kapatılmıştır.75 Bu makalenin yayınlanması ayrıca Atsız‟ı 28 Aralık 1933 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı‟nın vekâletine alınmasına sebep olmuş ve Edirne macerası sona ermiştir. Maarif Vekâleti Zat İşleri Müdürlüğü tarafından gönderilen resmi yazıda, Atsız‟ın hareketinin her ne kadar öğretmenlerin terfi ve tecziyeleri hakkında eldeki mevcut kanuna göre cezaya ait hükümlere uymasa da, bu hareketin Türk inkılâbının milli kültür prensibine aykırı olması gerekçe gösterilmiştir.76

   Bu hadise üzerine 8 ay kadar vekâlet emrinde olan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa‟da bulunan Deniz Gedikli Erbaş Ortaokulu‟na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir. Türkçülük faaliyetine hız kesmeden Atsız‟ın, bu vazifesi döneminde en önemli faaliyeti, Nazım Hikmet‟e dair yazmış olduğu bir polemik yazısı olmuştur. O sıralarda Nazım Hikmet‟in çeşitli dergilerde Namık Kemal, Abdülhak Hamid, Yakup Kadri, Mehmed Emin Yurdakul, Hamdullah Suphi ve Ahmet Haşim gibi isimleri eleştirilen yazıları yayınlamaktadır.77 Bu yazılar üzerine Atsız, “Komünist Don Kişotu Proleter-Burjuva Nazım Hikmetof Yoldaşa” adlı bir broşür bastırarak yanıt verir. Çok sert bir üslupla yazılmış olan bu broşürden aylar sonra İstanbul Üçüncü Ceza Mahkemesi “hükümeti tahkir ve gençliği ceza kanununda yazılı suçlara tahrik” iddiasıyla Atsız hakkında dava başlatır ancak Atsız bu davadan beraat eder.78 Atsız, bu olaylar esnasında oğulları Yağmur ve Buğra‟nın annesi olacak olan Bedriye Hanım ile evlenmiştir.(27 Şubat 1936)79

   Atsız‟ın Deniz Gedikli Hazırlama Okulu‟ndaki görevi de ancak dört yıl sürmüştür. Atsız, 30 Haziran 1938‟de bu okuldaki görevinden ihraç edilmiştir. İhraç edilme sebebi, yine azınlık meselesi yüzündendir. O dönemde, Deniz Gedikli Hazırlama Okulu‟nun yönetmeliğine göre, Türk olmayanlar okula alınamamaktadır. Yeni öğrencileri imtihan eden komisyonda yer alan Atsız, sorduğu sorularla adaylardan Türk asıllı olmayanları tespit etmekte ve öğrenci olarak okula alınmayan bu adaylar yüzünden de etrafındaki düşmanlarını çoğaltmaktadır. Arnavut asıllı olduğu iddia edilen müdür, komisyondan Atsız‟ı çıkarmış ve bu hadise üzerine Arnavut asıllı müdüre selam vermeyerek disiplin suçu işleyen Atsız, müdürün Milli Savunma Bakanlığı‟na yazdığı bir yazı yüzünden okuldaki vazifesinden ihraç edilmek durumunda kalmıştır.80
   
   Bu olay üzerine Atsız, Özel Yüce-Ülkü Lisesi‟ndeki öğretmenliğine devam etmiştir.1939 yılının Haziran‟ının sonuna kadar Özel Yüce-Ülkü Lisesi‟nde edebiyat öğretmenliği yapan Atsız, 19 Mayıs 1939-7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesinde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.81

   1940‟lı yılların başı önemli bir dergi patlamasına sahne olmuştur. Bunda kuşkusuz 30‟lı yılların görece otoriter havası mühim bir etkendir. Bu durum bir “düşünsel çeşitlenme”, “düşünce çiçeklenmesi” olarak tarif edilebilir.82Türkçülük fikri de bu dönemde “düşünce çiçeklenmesi” mottosuna haiz olmuş ve Türkçü dergilerin sayısı bu dönemde bir hayli miktara ulaşmıştır.

   Bu süreç içerisinde çıkan Türkçü dergilerde Atsız‟ın yazıları da yer almıştır. Reha Oğuz Türkkan83‟nın çıkartmakta olduğu Bozkurt ve Ergenekon dergisinde, Orhan Seyfi Orhon‟un çıkartmakta olduğu Çınaraltı dergisinde, Rıza Nur‟un84 çıkartmakta olduğu Tanrıdağı dergisinde ve kendisinin tekrar yayınlamaya başladığı Orhun dergisinde85 Atsız‟ın makaleleri yayınlanmıştır. Ayrıca Atsız,1941 yılında ilk romanı olan ve tek parti iktidarını hicveden “Dalkavuklar Gecesi” romanını neşretmiştir.86

73 Sertkaya,a.g.e,s.IX.Atsız‟ın Malatya ve Edirne macerasında, yine kendisi gibi asistanlıktan atılmış olan ve hayatı boyunca kader arkadaşlığı yapacağı Orhan Şaik Gökyay da eşlik etmiştir.Bkz,Y.Atsız,a.g.e,s.40.
74 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Sefeleri, s.76.Derginin isminin ne olacağı hususunda aralarında tartışma yaşanmıştır. Suut Kemal Yetkin, “İçten” ismini önerirken, diğer isimler “Meriç” ismini ortaya atmışlar ancak en sonunda Atsız‟ın öne sürdüğü “Orhun” isminde uzlaşılmıştır. Bkz, a.g.e, s.76.
75 Sertkaya,a.g.e,s.IX.
76 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.78.
77 Özdemir, a.g.e,s.18.
78 Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.260. Atsız, bu olayı anlattığı kısmı “Komünizmle İlk Çarpışmam” başlığı altında yayınlamıştır. Bkz, a.g.e,257-264.
79 Sertkaya,a.g.e,s.IX. Atsız ile Bedriye Hanım‟ın tanışması Atsız‟ın asistanlık yıllarına tekabül etmektedir. Reşid Galip‟e yazmış olduğu meşhur telgrafta imzası olan Bedriye Hanım ayrıca Atsız‟ın daha sonradan kitaplaştırdığı “Çanakkale‟ye Yürüyüş” etkinliğine de katılan arkadaşlarından bir tanesidir.
80 Sertkaya,a.g.e,s.X.Atsız‟ın otobiyografisinde bu hadise de yer almamaktadır.
81 a.g.e,s.XII.
82 Kurtuluş Kayalı, a.g.e, s.33
83 Atsız ile Reha Oğuz Türkkan arasında bu dönemde ciddi kavgalar yaşanmış ve bu durum da Türkçülüğün bu iki isim etrafında kamplaşmasına sebep olmuştur. Bkz, Atsız, Hesap Böyle Verilir,2.B,İrfan Yayınları, İstanbul,1997;Reha Oğuz Türkkan, Kuyruk Acısı, Bozkurtçu Yayın, İstanbul,1943; Orhangazi Ertekin, “Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 4: Milliyetçilik, s.345-405;Özdoğan, Turan‟dan Bozkurta, s.230-237.
84 Atsız‟ın Rıza Nur ile tanışması, Rıza Nur‟un İskenderiye‟de yayınlamış olduğu Oğuzname vesilesiyle olmuştur. Bu yayını inceleyen Atsız, Rıza Nur‟a bir mektup yazmış ve bu mektup aralarında uzun yıllar sürecek ilişkinin ilk fitilini ateşleyen hadise olmuştur. Atsız‟ı manevi oğlu olarak gören Rıza Nur, Sinopta bulunan kütüphanesini Atsız‟a miras bırakmıştır. Bkz, Altan Delirorman, Tanıdığım Atsız,2.B,Orkun Yayınevi, İstanbul,2000,s.98-99. Atsız‟ın Rıza Nur ile alakalı birçok makalesi bulunmaktadır. Bkz, Atsız, “Rıza Nur”,Çınaraltı, sayı:52,19 Eylül 1942,Makaleler II, 53-57,2.B,İrfan Yayınları, İstanbul,1997; “Rıza Nur‟un Hayatı”,Altın-Işık, sayı:8,Ağustos 1947,Makaleler II, s.61-77; “Rıza Nur‟un Türkçülüğe En Büyük Hizmeti”,Orkun, sayı:8,Eylül 1962,Makaleler II, s.75-77.
85 Atsız, 1943 yılında Türk Sazı adlı bir dergi çıkarmaya karar vermiştir ancak dergi daha yayınlanmadan kapatılmıştır. Bunun üzerine, arkadaşı Orhan Şaik Gökyay‟ın tavassutuyla dönemin, Matbuat Umum Müdürü Selim Sarperle görüşen Atsız, Selim Sarper‟in O‟na “Orhun” adıyla yeniden dergi çıkarması teklifi üzerine 1943 yılında itibaren Orhun dergisini yeniden yayınlamaya başlamıştır. Bkz, Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.305.
86 Atsız, Dalkavuklar Gecesi,3.B,İrfan Yayınları, İstanbul,2009.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
  1.2.3 Irkçılık-Turancılık Davası

   Yukarıda da değinildiği üzere, 1940‟lı yılların başı, Türkçü kesimde önemli gelişmelere sahne olmuş, çıkarılan dergiler ve kitaplar bu cenahta ciddi bir canlanmayı beraberinde getirmiştir. Muhalif kesim de Türkçü grupların bu faaliyetleri karşısında bigâne kalmamıştır. Mesela, Faris Erkman adında bir yazar, “En Büyük Tehlike” adıyla, Türkçülüğü ve Türkçüleri eleştirdiği bir broşür yayımlamış ve bu broşürde Türkçülerin Türkiye‟nin Nazi Almanya‟sı ile birlikte savaşa girerek Türk kökenli halkları, Sovyetler Birliği boyunduruğundan kurtarmasını ve “Büyük Türkiye” çatısı altında birleştirmesini savunduklarını iddia etmiştir. Eserde Türkçü görüş memleket için “en büyük tehlike” olarak dile getirilmiştir.87

   Faris Erkman‟ın bu iddiaları, bir taraftan Meclis‟te konuyla ilgili tartışmaların başlamasına, öte taraftan da Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan ve Orhan Seyfi Orhon gibi Türkçülerin mukabil taarruza geçmelerine yol açar. Böylece Türkçüler ile muhalif grup arasında zaten önceden beri var olan mücadele iyi kızışır; dönemin gazete ve dergilerinde oldukça şiddetli polemik yazıları yayınlamaya başlar.88

   Ciddi bir kutuplaşmanın su yüzüne çıktığı bu günlerde, İsmail Hakkı Baltacıoğlu‟nun Eminönü Halkevinde vermiş olduğu bir konferansta bir grup sol düşünceli öğrenci tarafından protesto edilmesi üzerine Atsız, dönemin Başbakanı olan Şükrü Saraçoğlu‟na, kendi dergisi olan Orhun‟da 1 Mart 1944 tarihinde açık bir mektup yayınlar. Mektupta özetle şu ifadeler yer almaktadır:

“Sayın Başvekil, hem Türkçü hem de Başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum… Millet Meclisinde 5 Ağustos 1942 günü verdiğiniz nutukta, „Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir‟ demiştiniz. Türk tarihiyle uğraşmış bir münevver olarak söyleyebilirim ki ne ırkımızın, ne de devletimizin tarihinde, Türk milliyetçiliği resmi bir ağızdan bu kadar kesin sözlerle hiçbir zaman açığa vurulmamıştı… Sayın Başvekil, esefle söylemeye mecburum ki Türkçülük nazariyat safhasında kalmaya devam ederken, bu milletin ve bu ülkenin düşmanı olan solcu fikirler bazen sinsi, bazen açık yürümekte… devam ediyor… Solculuk, gördüğü müsamaha ve kayıtsızlıktan faydalanarak sinsi sinsi ilerliyor… Bunlar demokrasinin icabı ise o zaman memlekette, bilhassa ilmi alanda da geniş bir fikir hürriyeti olması gerekir…89

   Altında verilen son sözlerden de açık şekilde anlaşılacağı üzere, Atsız dergisinin bu mektuptan dolayı kapatılmaması gerektiğini belirtmiştir ve dergi kapatılmamıştır. Bunun üzerine 1 Nisan 1944 Orhun dergisinin 16.sayısında Atsız, Başbakan Şükrü Saraçoğlu‟na ikinci bir açık mektup yayınlar. Bu mektup ilkine nazaran çok daha sert ve çok daha hedef gösterici olmuştur:

“Sayın Başvekil, Orhun‟un Mart sayısında size hitaben yazdığım açık mektup Türkçü çevrelerce çok iyi karşılandı. Yurdun türlü bölgelerinden aldığım mektuplarla telgraflar büyük bir efkâr-ı umumiyeye tercüman olduğumu bana anlattı… Sayın Başvekil, bizim anayasamıza göre komünizm yasaktır ve devletimiz milliyetçi niteliktedir. Türk ırkının hususi yapısında aykırı olan komünizmi Türkiye‟ye sokmak isteyenler millet bakımından soysuz ve namert oldukları gibi kanun nazarında da haindirler… Bugün Maarif Vekâletine bağlı Dil Kurumu azasından ve Ankara‟daki Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden bir Sabahattin Ali vardır. Hemen hemen bütün kendisini tanıyanların komünistliğini bildiği Sabahattin Ali… Bugün Ankara‟da Dil Fakültesi‟nde folklor doçenti olan bir Pertev Naili Boratav vardır90… Nasıl bir komünist olduğunu ben bilirim… Bugün İstanbul Üniversitesi‟nin pedagoji enstitüsü başında bir Profesör Sadrettin Celal vardır. Türkiye‟de bu kürsüye layık birçok kimseler varken onun buraya getirilmesinin sebebi Maarif Vekiline yakın olmasıdır… Bugün Ankara‟daki Dil Kurumu‟nun azasından ve geçen devrenin mebuslarında bir Ahmet Cevat vardır. İstanbul Rumları şivesiyle konuşan bu dilci de 1920 yıllarında Moskova‟ya kaçmış ve orada Türk Komünist Fırkası Merkezi Komitesinin Harici Bürosu azası olmuştur… Maarif Vekâleti şimdiye kadar İnönü Ansikopledisiyle ve birçok kitapların ithafıyla devlet başkanına karşı olan bağlılığını göstermeye çalıştı. Bu bağlılığın samimiyetinin ispat zamanı gelmiştir… Bağlılığın ispati için bunların vazifelerine derhal son verilmesi zaruridir. Hatta şimdiye kadar her nasılsa bir gaflet eseri olarak bunların vazifede tutmaktan doğan utancı silebilmek için bizzat Maarif Vekili‟nin de o makamdan çekilmesi çok vatanperverane bir jest olurdu.”91

   Alıntıda da görüldüğü üzere, Atsız eski arkadaşı olan Sabahattin Ali ve Pertev Naili Boratav‟ın yanında Sadrettin Celal ile Ahmed Cevat Emre‟nin isimlerin doğrudan hedef göstermiş ve de dönemin Maarif Vekili olan Hasan Ali Yücel‟i92 istifaya çağırmıştır. Bütün bu gelişmeler karşısında hükümetin tepkisi, Maarif Vekâleti‟nce 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız‟ın Özel Boğaziçi Lisesi‟ndeki görevine son verilmesi ve Bakanlar Kurulu kararı ile Orhun dergisinin kapatılmasıyla sonuçlanmıştır. Ayrıca Sabahattin Ali, kendisine “vatan hainliği” iftirası atıldığını iddia ederek Atsız hakkında hakaret davası açmıştır.93

   Atsız aleyhine dava açılınca trenle Ankara‟ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından daha istasyonda karşılanarak, bir otelde misafir edilmiştir. Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu gayet olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencisi alınmamış, bu yüzden de devrin Halk Partisi iktidarını sıkıntıya sokan büyük öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tevkif edilmiştir.94

   Sabahattin Ali ile Atsız arasındaki dava, 9 Mayıs‟ta yapılan son duruşma ile karara bağlanmış ve iftiradan suçlu bulunan Atsız dört aylık cezaya çarptırılmış fakat ceza ertelenmiştir. Buna rağmen Orhun‟da yayınlanan iddiaların yankıları ve mahkeme duruşmaları boyunca süren toplu hareketler, bilhassa 3 Mayıs olayları, resmi çevreler tarafından kamu düzenini bozucu hareketler olarak telakki edilmiş ve 3 Mayıs olaylarında kışkırtıcı rol oynadığı düşünülen yayınlar daha büyük tehdit sayılmıştır. 9 Mayıs‟ta Ankara‟da, İstanbul‟a dönmek üzere iken Atsız tekrar tutuklanmış ve bunu, başka isimlerinde gözaltına alınması takip etmiştir. Adı geçen 47 kişiden 23 tanesinin tutuklanması, 18 Mayıs 1944 tarihiyle birlikte resmi bir gerekçe ile hükümet bildirisiyle açıklanmıştır. 95 Bu 23 kişinin içinde, Atsız‟dan başka, Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Hasan Ferit Cansever gibi isimler vardır.96

   Bu hükümet tebliğinin hemen ardından dönemin cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, 19 Mayıs etkinliklerinde yaptığı konuşmasında, adı geçen isimleri ağır bir şekilde itham eden bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içerisinde, Turancıların Türk milletini bütün komşularıyla “onulmaz” bir surette düşman yapmak için “birebir tılsımı” bulmakla suçlayan İsmet İnönü, “Türk milletinin mukadderatını” kaptırmamak için bütün tedbirleri kullanacaklarını belirtmiştir.97

   “Irkçılık-Turancılık davası” adı verilen ve 65 oturum devam eden mahkeme,29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız,6,5 seneye mahkûm olmuştur. Bu kararı temyiz ettiren Atsız, bir buçuk yıl kadar tutukluluk süresinin sonucunda 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir. 5 Ağustos 1946 tarihinde 2 numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi‟nde tutuksuz olarak başlayan bu dava 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve yirmi dokuz oturum süren mahkeme bütün sanıkların beraatına karar vermiştir.98

   Tutuksuz yargılandığı bu dönemde, devlet hizmetinden uzakta bırakılan Atsız ekonomik olarak darboğaza düşmüş ve ailesinin geçimini sağlamak adına kitaplarından bazılarını satmak durumunda kalmıştır. Bir müddet arkadaşı Tahsin Demiray‟ın Türkiye neşriyatında çalışan ve en önemli eserlerinden biri olan “Bozkurtların Ölümü” adlı eseri bu yayınevinden çıkaran Atsız99,Sururi Ermete adlı şahısın ismini müstear olarak kullanarak “Türkiye asla boyun eğmeyecektir” diye bir kitap da yazmıştır. Ayrıca, İhsan Koloğlu‟nun çıkartmakta olduğu “Altın-Işık”, Haluk Karamağralıoğlu‟nun çıkartmakta olduğu “Kür şad”,Zeki Özgür‟ün çıkartmakta olduğu “Özleyiş” ve Mustafa Tatlısu‟nun çıkartmakta olduğu “Kızılelma” dergilerinde yazılar yazmıştır.100 1949 yılında ise “Bozkurtların Dirilişi” adlı eserini meydana getirmiştir.

   Atsız 1949 yılında Süleymaniye Kütüphanesi‟ne “uzman” olarak tayin edilmiştir. Bu tayinde, Atsız‟ın Edebiyat Fakültesinden arkadaşı olan dönemin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu‟nun aracılığı etkili olmuştur. Kısa bir dönem çalıştıktan sonra ise DP‟nin iktidara gelmesiyle, Haydarpaşa Lisesi‟ne edebiyat öğretmeni olarak atanmıştır.101

   Bu noktada, Atsız ile Demokrat Parti arasındaki ilişkiye bir parantez açmak yerinde olacaktır. DP iktidara geldiği zaman; “Türkiye Cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur. Ondan önceki 1923-1950 çağı gayri meşru ve müstebit bir diktatörlüktür. Diktatörlüğü yapan Halk Partisi ve O‟nun ileri gelenleridir”102 gibi cümleler sarf eden Atsız Menderes hakkında da 1950‟li yılların başında; “Türklük-Müslümanlık davasının her safhasına karışan, Başbakan Adnan Menderes gibi aşağı yukarı müttefikan sevilen bir devlet adamı”103 ifadelerini kullanmıştır. Kuşkusuz Atsız‟ın bu düşüncelerinde tek parti döneminde yaşadığı ağır bunalımlar rol oynamıştır. Ayrıca, Demokrat Parti iktidara gelince, kendisinin öğretmenliğe geri alınışı Demokrat Parti‟ye ve O‟nun Başbakanı Adnan Menderes‟e karşı teveccühünde etkili olmuş olabilir. Bu dostane ilişkiler çok uzun sürmeyecek ve Atsız‟ın hayat hikâyesindeki düş kırıklıkları devam edecektir.

87 Faris Erkman, En Büyük Tehlike, Ak-ün Matbaası, İstanbul,1943, s.33.
88 Özdemir, a.g.e,s.23. Bu dönemki yazılan polemik yazıları için, bkz,Atsız,En Sinsi Tehlike,2.B,İrfan Yayınları,İstanbul,1997; Reha Oğuz Türkkan,Kızıl Faaliyet,Bozkurtçu Yayınları,İstanbul,1943; Orhan Seyfi Orhon,Maskeler Aşağı:En Büyük Tehlikenin İç Yüzü,Çınaraltı Yayınları,İstanbul,1943.
89 Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü‟ye Açık Mektup”,Maltepe,20 Şubat 1944,Makaleler IV, s.9-16.
90 Kurtuluş Kayalı‟ya göre, Atsız‟ın bu mektupta Pertev Naili Boratav‟dan diğerlerine göre daha fazla bahsetmesinin üzerinde düşünülmelidir. Togan‟ın eleştirilmesi üzerine yollanan mektuba vurgu yapan Kayalı, Pertev Naili Boratav‟ın düşüncelerindeki „milliyetçi‟ renge işaret etmektedir. Bkz, Kayalı, a.g.e,s.57.
91 Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü‟ye İkinci Açık Mektup”,Maltepe,21 Mart 1944,Makaleler IV , s.17-29.
92 Atsız‟ın hatıratında Hasan Ali Yücel ile olan münasebeti ile alakalı “Hasan Ali ile Tanışıyorum” adlı bir başlık bulunmaktadır. Bkz, Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri, s.119-131.
93 Özdemir, a.g.e,s.25.
94 Sertkaya,a.g.e,s.XII. 3 Mayıs Günü, 3 Mayıs 1954‟den itibaren “Türkçülük Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır.Bkz,Deliorman,Tanıdığım Atsız,s.104. Türk milliyetçiliği tarihinin önemli isimlerinden biri olan ve 1944 davasında tutuklanacak olan Alparslan Türkeş‟in de 3Mayıs‟ı “milliyetçilik” bayramı olarak tanıttığı eseri için bkz,Alparslan Türkeş, 1944 Milliyetçilik Olayı,14.B,Kamer Yayınları,İstanbul,1992.
95 Özdoğan,a.g.e,s.104-105.
96 Bütün liste şu isimlerden oluşmaktadır; Zeki Velidi Togan,Hasan Ferit Cansever,Nihal Atsız,Hüseyin Namık Orkun,,Necdet Sancar,Dr.Fethi Tevetoğlu,Alparslan Türkeş,Reha Oğuz Türkkan,Heybetullah İdil,,İsmet Rasin Tümtürk,Cihat Savaş Fer,Muzaffer Eriş,Zeki Sofuoğlu,Hikmet Tanyu,Said Bilgiç,Cemal Oğuz Öcal,Cebbar Şenel,Hamza Sadi Özbek,Nurullah Barıman,Fehiman Altan,Fazıl Hisarcıklı,Saim Bayrak,Yusuf Kadıgil.Liste için bkz,Öner,a.g.e,s.42-44.Samet Ağaoğlu, dönemin CHP Genel Sekreteri olan Memduh Şevket Esendal‟ın, bu tutuklanmalar üzerine İnönü‟ye giderek, eğer tutuklama kararında ısrar edilecekse kendisinin de milliyetçi olduğunu, bunun için aynı muamelenin kendisine de yapılmasını istediğini iddia etmiştir. İnönü, ise Esendal‟a yanıtında, “Onların hedefi milliyetçiliği telkin değil, bizim yerimize geçmektir” yanıtını vermiştir. Akt, Yüksek Taşkın, “Anti-Komünizm ve Türk Milliyetçiliği: Endişe ve Pragmatizm”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce: Kemalizm, s.624.
97 Özdemir, a.g.e,s.29. Bu nutuk, İsmet İnönü ile Türkçülerin arasını “onulmaz” bir surette açmıştır denilebilir. İsmet İnönü‟nün siyasal yaşamı boyunca Türkçülük ile ilgili önemli nutukları bulunmaktadır. Mesela,1925 yılında yaptığı bir konuşmasında şu sözleri sarf etmiştir: „Vazifemiz bu vatan içinde bulunanları behemehal Türk yapmaktır.Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasırı kesip atacağız…,bkz, Hasan Ünder, “Atatürk İmgesi‟nin Siyasal Yaşamdaki Rolü”, Modern Türkiye‟de Siyasi Düşünce 2: Kemalizm,ed.Tanıl Bora,Murat Gültekingil,6.B,İletişim Yayınları,İstanbul,2008,s.81 İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olması Türkçüler nazarında olumlu karşılanmıştır.Atsız, hatıratında İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olduğu gün en çok sevinenlerden birisinin kendisi olduğunu söylemektedir.Bkz,Atsız,Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri,s.153.Günay Göksü Özdoğan‟da, dönemin diğer önemli Türkçüsü Reha Oğuz Türkkan‟ın dergilerinde İsmet İnönü‟ye dair saygının dile getirildiğin gündeme getirmektedir.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,s.242.Dönemin Türkçüleri‟nin İsmet İnönü‟ye yönelik olumlu yaklaşımlarında,İsmet İnönü‟nün cumhurbaşkanı olmasından sonra, Rıza Nur ve Zeki Velidi Togan gibi Atatürk döneminde aktif politikanın dışında kalmış ve yurtdışına çıkmış birçok kişiyi Türkiye‟ye davet etmesi etkili olmuştur.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,s.242.Ancak, bu nutuktan sonra Türkçüler, İsmet İnönü‟yü kendisine amansız bir düşman olarak görmüşlerdir.
98 Sertkaya,a.g.e,s.XIII-XIV.Bu davada Atsız‟ın yaptığı savunma için bkz,a.g.e,s.XLIX-LV.Atsız, bu tutukluluk sürecinde, sanılanın aksine meşhur “tabutluk” işkencesine tabii tutulmamıştır.Buna mukabil, tutuklular arasında “mezarlık hücresi” denilen yerde bir hafta kalmak zorunda kalmıştır.Bkz,İsmet Tümtürk,a.g.e,s.14.Davanın bir diğer tutuklusu ve Atsız‟ın ömrü boyunca arkadaşı olan Muzaffer Eriş de, Atsız‟a çeşitli işkencelerin yapıldığını fakat “tesadüfen” Atsız‟ın “tabutluğa konulmadığını söylemektedir.Eriş‟in aktardığına göre,Atsız bir sohbetinde şu sözleri sarf etmişti; “Benim her şeyimi öğrendiklerini sanıyorlar ama, işte bu noktayı öğrenememişler:Sıcağa dayanamadığımı…Bkz,Muzaffer Eriş, “Atsız‟dan Hatıralar”,Boğaziçi,s.5.Bu dava sürerken,Irkçılık-Turancılık davasında tüm duruşmalar boyunca sanıkların avukatı olan Kenan Öner‟e, Hasan Ali Yücel iftira davası açmıştır.Mahkemenin Kenan Öner‟i haklı bulan kararı ve Kenan Öner‟in beraatı, Irkçılık-Turancılık davasının bir nevi rövanşı niteliğinde görülmüştür.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurt‟a,S.121-122.
99 Özdemir, a.g.e,s.33.
100 Sertkaya,a.g.e,s.LXXVII.
101 a.g.e,s.XIV.
102 Atsız, “Kurucular Meclisi”,sayı:9, Orkun,1Aralık 1950,Makaleler IV, s.340.
103 Atsız, “Tarih Şuuru”,Orkun, sayı:29,20 Nisan 1951, Makaleler I,2.B,İrfan Yayınevi, İstanbul,1997,s.107. Atsız başka bir yazısında daha da ileri giderek; “Türkiye cumhuriyeti 1950 Mayısında kurulmuştur”demektedir. Bkz, Atsız, “Kurucular Meclisi”,Orkun, sayı:9,1 Aralık 1950,s.339.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.2.4 Atsız‟ın Süleymaniye Kütüphanesi Yılları

   Atsız, Haydarpaşa Lisesi‟nde öğretmenliğe başladıktan sonra “Orkun” adlı bir dergi neşretmeye başlamıştır.104Bu süreç içerisinde, 1951 yılında Türk Milliyetçileri Derneği adıyla örgütlenen milliyetçi bir oluşum zuhur etmiştir. 1951 Ekiminde açılan bu derneğin Ankara, İstanbul, Samsun, Konya, Kayseri Kütahya, Kars, Kırıkkale, Kırıkhan, Muğla, Tire, Menemen, Gümüşhacıköy, Uzunköprü, Derik, Uşak, Hani, Nevşehir, Çanakkale, Burhaniye, Uluborlu, Kırşehir, Diyarbakır, Afyon, Malatya ve Arpaçay‟da şubeleri bulunmaktadır.105Büyük bir ilgi gören bu dernekte, Atsız‟ın, Remzi Oğuz‟un ve Nurettin Topçu‟nun fikirlerini paylaşan insanlar, CHP‟ye karşı bir koalisyon içerisine girmişlerdir.106

   3 Mayıs 1944 hadiselerinin yıldönümü münasebetiyle anma tertipleri düzenleyen ve yukarıda bahsedildiği gibi ülkenin dört bir yanına şubeler açan bu derneğin faaliyetleri, dönemin iktidardaki partisi konumundaki DP‟yi endişelere sevk etmiştir. Atsız‟ın 1952 yılı Mayıs ayında “Devletimizin Kuruluşu” konulu verdiği konferans ise bu endişeleri açığa çıkarmıştır.107

   Atsız, bu konferansta Türk tarihine nasıl bakılması gerektiği noktasında yorumlarını aktarır. Türk tarihini alışılmış görüşlerin dışında, kendine has yorumlarıyla değerlendirerek, tarih boyunca tek Türk devletinin kurulduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti‟nin de bu devletin devamı olduğunu iddia eder.108

   Bu konferansın üzerinde özellikle Cumhuriyet gazetesi çevresinde akisler uyanmış ve Atsız üzerine muhalefet odağı oluşmuştur. Atsız‟ın bir öğretmen olduğu, nasıl siyaset yapabildiği gibi temel itiraz noktalarıyla hükümeti eleştiren yazılar kaleme alınmıştır.109 Bakanlık tarafından yapılan tahkikat sonucunda Atsız‟ın yaptığı konuşma “ilmi” bulunur ancak Haydarpaşa Lisesi‟ndeki Edebiyat Öğretmenliği görevinden “muvakkat” kaydı ile alınarak Süleymaniye Kütüphanesi‟ne memur olarak tayin edilir.110 Bu tarihten sonra da Orkun dergisi 1960‟lı yıllara kadar bir daha yayınlanmamıştır.11131 Mayıs 1952 tarihinden emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphanesi‟nde çalışan Atsız‟ın en uzun memuriyeti bu kütüphanede olmuştur.112

   Bu gelişmelerden sonra, yazı faaliyetine bir süre ara vermek zorunda kalan Atsız, 1956 yılında Ocak gazetesinde yazılar yazar.113 Aynı yıl “Türk Ülküsü” adlı eseri meydana getirir.1958 yılında Akşam gazetesinde “tefrika” halinde ikinci romanı olan “Deli Kurt” adlı romanını neşreden Atsız‟ın114,1957-1959 arasında İstanbul Enstitüsü Dergisi‟nde, Necip Fazıl‟ın çıkartmakta olduğu Büyük Doğu‟da, Türk Yurdu‟nda, Türk Kütüphanecileri Derneği Bülteninde makaleleri çıkmıştır.115 Aynı yıl, yine tek parti dönemi CHP‟sinin kadrolarını hicvettiği bir roman olan “Z Vitamini” Büyük Doğu dergisinde tefrika halinde yayınlanır.116

   27 Mayıs Darbesiyle birlikte Atsız, yazı faaliyetine bir süreliğine ara vermek durumunda kalır. Ancak, 60‟lı yıllar Atsız‟ın yazı faaliyetinin en verimli olduğu dönemdir. Kendisinin çıkartmakta olduğu “Orkun” dergisinde 1962-1964 arasında makaleler yayınlayan Atsız, İsmet Tümtürk‟ün dergisi olan “Milli Yol” dergisinde de yazılar yayınlamıştır. 1964‟te çıkarmaya başladığı “Ötüken” dergisinde ise ömrünün sonuna kadar yazılarını yayınlamayı sürdürecektir. Ayrıca, Nurullah Barıman‟ın çıkartmakta olduğu “Gözlem” dergisine de makaleler göndermiştir.

   1962 yılında, Atsız “Türkçüler Derneği” adlı bir kuruluşun başına geçmiştir. Atsız‟ın başkanlık yaptığı tek milliyetçi dernek mezkûr dernektir.117 Ayrıca, Altan Deliorman‟a göre, 1961 yılında Adalet Partisi, Atsız‟a milletvekilliği teklif etmiş ancak Atsız bu teklifi kabul etmemiştir.118

104Sertkaya,a.g.e,s.XVI. Bu dergide, Alparslan Türkeş “Kazganoğlu” müstearını kullanarak yazılar yayınlamıştır.
105 Jacob M. Landau, Pantürkizm, Çev. Mesut Akın, Sarmal Yayınları, İstanbul,1999,s.195.
106 Deliroman,Tandığım Atsız,s.45.
107 a.g.e,s.45.
108 a.g.e, s.45.Atsız, Türk tarihi‟ne nasıl bakılması noktasındaki bu fikri ilk defa 1941 yılında Çınaraltı dergisinde belirtmiştir. Bkz, Atsız, “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır”,Çınaraltı, sayı:1,1941,Makaleler I, s.91-102.Atsız‟ın bu konudaki düşüncelerini kitaplaştırmıştır. Bkz, Atsız, Türk Tarihinde Meseleler,4.B,İrfan Yayınevi, İstanbul,1997.
109 a.g.e,s.46.
110 Sertkaya,a.g.e,XIV.
111 Orkun dergisinin sahibi ve neşriyat müdürü olan İsmet Tümtürk, Orkun dergisinin kapanmasının sebebini, maddi imkânsızlıklara ve Atsız‟ın hasta oluşuna bağlar ancak Deliorman, Atsız‟ın mektuplarına istinat ederek, derginin kapanmasının sebebini dergide, dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri‟yi savunan yazılar çıkmasına bağlamaktadır. Bkz, Deliorman, Tandığım Atsız, s.39.
112 Sertkaya,a.g.e,s.XIV.
113 Deliorman, a.g.e,s.116.
114 Deliorman, a.g.e,s.121.
115 Sertkaya,a.g.e,s.LXXX-LXXXI.
116 Atsız, bu tefrikaları “Selim Pusat” müstearı ile yayınlamıştır. Bkz, Deliorman, Tanıdığım Atsız, s.57.
117Deliorman, a.g.e,s.223. Derneğin ileri sürülen ana amaçları: Türkler arasında Türkçü duyguları güçlendirmek; örnek Türkçüler yetiştirmek;Tanrıyı, Türkçülüğü, anavatanı seven, tarihe, tarihsel anayurda, dile, kültüre, ırk ve Türkler‟in kutsal değerlerine kendilerini veren kişiler olmak, Türk ulusu içinde adalet, ahlak, bilgi, özgürlük ve disiplini daha da ileriye götürmek için çalışmak; Türk birliğine ve anayurt, ahlak ve milli duygulara karşı olan zararlı fikirlerle mücadele etmek; anayurt içerisindeki diğer milliyetçi tutumları desteklemektir.Bkz,Landau,a.g.e,s.220.Atsız‟ın Türkçüler Derneği ile yazdığı yazı için, bkz.Deliorman,Tanıdığım Atsız,s.228-230.
118 Deliroman, eserinde lise sıralarından arkadaşı olan Erk(Yurtsever) ile Atsız‟ın yanına gittiklerini ve Atsız‟ın bu teklifi kendilerine sorduğunu belirtir. Deliorman, bu teklife sıcak yaklaşmış Erk Yurtsever ise bu teklifi reddetmesi gerektiğini söylemiştir. Bkz, Deliorman, a.g.e,s.164. Hem Deliorman hem de Yurtsever ile yapılan mülakatta, bu anekdot doğrulanmıştır.Atsız ile ilgili yapılan bütün mülakatlarda ise, Atsız‟ın tabiatının siyaset yapmaya elverişli olmadığı vurgulanmıştır.Yağmur Atsız, anılarını anlattığı eserinde ise şu cümleyi sarf etmektedir: “Bizim ailenin Demokrat Parti ile hiçbir „siyasi‟ münasebeti olmamıştır”.Bkz,Y.Atsız,a.g.e,s.87.

"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.2.5 Atsız‟ın Son Yılları

   Atsız‟ın 1967 yılında Ötüken dergisinin 40.sayısından itibaren yayımladığı “Konuşmalar”, “Kızıl Kürtlerin Yaygarası”, “Bağımsız Kürt Devleti”, “Doğu Mitinglerinde Perde Arkası”, “Satılmışlar-Moskof Uşakları” yazılarda Türkiye‟deki Kürtçü faaliyeti ele almaktadır.119 Gittikçe güç kazanan ve yaygınlaşan Kürtçü faaliyet karşısında dönemin yöneticilerini uyarmaya çalışan Atsız, ciddi bir kamuoyu yaratır. Bunun üzerine, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Atsız hakkında bir tahkikat başlatılır ancak makalelerde suç teşkil edilecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı kanaatine ulaşılır. Ancak, hem Kürtçü derneklerin hem de mecliste bulunan Kürt kökenli milletvekillerinin yoğun uğraşları sonucunda, konu hakkında yeniden tahkikat başlatılır ve derginin sahibi konumunda olan Atsız ile yazı işleri müdürü konumunda olan Mustafa Kayabek mahkemeye verilir. 12 Mart muhtırasıyla birlikte ülke çevresinde sıkıyönetim ilan edilse de, Atsız sivil mahkemelerde yargılanmaya devam eder. Bu süre içerisinde en önemli romanlarından biri olan “Ruh Adam”ı 1972 yılında neşreden Atsız; altı yıl süren bu yargılama süreci sonunda Mustafa Kayabek ile beraber 15 ay hapse mahkûm edilir. Kararın temyizi için Yargıtay‟a başvurulsa da Yargıtay bu hükmü tasdik eder ve ceza kesinleşmiş olur.120

   Bu süreçte, kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizma gibi rahatsızlıklar sebebiyle, Haydarpaşa Numune Hastanesinde yatan Atsız için “cezaevine konulamayacağı” yönünde rapor verilmiş ancak Adli Tıp bu raporu kabul etmeyerek, raporu “reviri olan bir cezaevinde kalabilir” hükmüyle değiştirmiştir. Bunun üzerince infaz savcılığı tarafından 14 Kasım 1973 yılında Topkapı Cezaevinde konulan Atsız bir müddet sonra bünyesinde revir bulunduran Sağmalcılar Cezaevinde yerleştirilmiştir. Atsız‟ın yakınları, dönemin cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk‟e müracaat ederek, Atsız‟ın affedilmesini rica etmişler ve Fahri Korutürk, yetkisini kullanarak Atsız‟ın cezasını affetmiştir.121

   1975 yılının başında kardeşi Nejdet Sançar‟ı kaybeden Atsız derinden sarsılır ve 10 Aralık Perşembe günü akşamı evinde rahatsızlanarak kalp krizi geçirir.11 Aralık 1975 günü de vefat eder.122 Atsız üzerine akademik bir çalışma yapan Cihan Özdemir de, Atsız Armağanı‟nda onun monografisini yazan Osman Fikri Sertkaya da, Atsız‟ın cezaevinden çıktıktan sonra üzerinde çalıştığı, “Türk Tarihi” adlı eserinin hazırlıklarına devam ettiği ve ölümü yüzünden eserini bitiremediğinden bahsetmektedirler.123 Ancak oğlu Yağmur Atsız bu konuda farklı sözler ileri sürmektedir. Atsız‟ın bir “Türk tarihi” adlı eser meydana getirmek gibi bir planının olduğunu ancak ölümünden sonra bütün aramalara rağmen bu çalışmaya ait olarak kayda değer herhangi bir metin bulunmadığını belirtmektedir.124 Buna ilave olarak, Yağmur Atsız, Nihal Atsız‟ın 1952‟den beri en az “Türk Tarihi” kadar önem verdiği ve bu minvalde onlarca hanedan mensubu ile mülakatlar yapıp notlar aldığı “Osmanoğulları‟nın Mahrem Hayatı” adlı eseri gündeme getirmekte ancak, Atsız‟ın evrak-ı metrukesinde bu esere ait hiçbir kayıt bulunmadığını ifade etmektedir.125

119 Atsız, “Konuşmalar I”,Ötüken 1967,sayı40, “Konuşmalar II”,sayı 41,”Konuşmalar III”, sayı42, “Bağımsız Kürt Devleti Propogandası”sayı 45, “Doğu Mitinglerinde Perde Arkası” sayı 47, “Satılmışlar” sayı 48, Makalaler III, s.379-393,s.517-547.
120 Özdemir, a.g.e, s.35-36.
121 Sertkaya,a.g.e,s.XVIII. O dönemde, Adalet Partisinden milletvekili olan Tekin Erer, bu hususta şu sözleri söylemektedir: “Yurdun dört bir yanından reisicumhura çekilen telgraflar tesirini göstermiş ve cumhurbaşkanı Cevdet Sunay( Tekin Erer, burada yanılmaktadır zira o dönemde cumhurbaşkanı Fahri Korutürk‟tür) af yetkisini kullanarak tahliyesini sağlamıştı.O zaman Meclis‟te bulunan bizler de bu affın sağlanmasında karınca kararınca gayret göstermiştik.Bu arada, o tarihte Burdur Valisi olan Ömer Naci Bozkurt‟un adını da zikretmeliyim…”,bkz.Tekin Erer, “Büyük Türkçü Atsız”,Boğaziçi,Aralık 1985,s.22. Atsız‟ın oldukça yakınında bulunan Refet Körüklü de, bu af isteği konusunda şu cümleleri sarfetmiştir: “Cezaevinden bana yazdığı bir mektubunda da Cumhurbaşkanı nezdinde kendisinin affı hususunda yapılan teşebbüsler karşısında üzüntü duyduğunu, kimseden şahsı için merhamet beklemediğini ifade ediyor hele Çetin Altan gibi malum şahsın affını esbab-ı mucibe olarak gösterilerek Cumhurbaşkanından kendisinin de affedilmesini isteyenlere kırıldığını,kızdığını,öyle bir şahsı affettiği için beni de affedecekse Cumhurbaşkanından böyle bir affı istemediğini belirtiyordu”.Bkz, Refet Körüklü, “Atsız Ölürken de Büyüktü”,Boğaziçi,Aralık 1985,s.3.
122 Özdemir, a.g.e,s.37.Atsız adına kılınan cenaze namazında, yakın arkadaşı olan Prof.Dr.Fethi Gemuhluoğlu namazı kıldıran hocanın, “Merhumu nasıl bilirdiniz” sorusuna, “O musalla taşı musalla taşı olalı böyle bir er görmedi” yanıtını vermiştir. Bu anekdot, Atsız‟ın yakınlarıyla yapılan bütün mülakatlarda anlatılmıştır.
123 Özdemir, a.g.e,s.37,Sertkaya,a.g.e,s.XX.
124 Y.Atsız, a.g.e,s.214.
125 a.g.e,s.214.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
1.3 Atsız‟ın Fikirleri Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
   1.3.1 Atsız ve Türkçülük


   Atsız‟a göre Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin ismidir. Kelimenin sonuna getirilen ek ise mensubiyet, taraftarlık ve sevgiyi ifade eder. Başka millet126lerin, sevgisi ya da taraftarlığının, bu kelimeyle ifade edilemeyeceğini ifade Atsız‟ın, bu ekin nitelediği “mensubiyet” duygusunu ön plana çıkardığı görülmektedir. Zaten, Atsız‟a göre, başka milletlerin Türkleri sevmesi gerçek bir sevgiye değil menfaat icaplarına istinat etmektedir.127

   Atsız, Türkçülüğü “ülkü” düşüncesiyle özdeşleştirmiştir. Ülküleri, milletlerin manevi gıdası olarak gören Atsız, ülküsüz milletlerin yok olmaya mahkûm kalacağını düşünmekte; buna mukabil ülkülerin milletlere hız veren ve “uğruna ölünen büyük dilekler” olduğunu iddia etmektedir.128

   Atsız Türkçülük ülküsünü ise şu sözlerle tanımlamaktadır: “Türkçülük büyük Türk ilinde Türk uruğunun kayıtsız-şartsız hâkimiyeti ve istiklali ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür”.129 Bu ülkünün, Türk tarihinde birkaç kere gerçekleştiğini iddia eden Atsız‟a göre Türkçülük dört kaynaktan bu günlere gelmiştir. İlk kaynak, Türk ırkının şuuraltından yüzyıllardan beri yaşayan milliyetçilik duygusudur.130 İkinci kaynak ise, Avrupa‟da gelişen ve “halkçı” olan milliyetçilik düşüncesi tarzını Türk milletine uygulamak isteyen Tanzimat dönemi aydınların hareketidir.131 Üçüncü kaynak ise, devletin içerisinde bulunan yabancı unsurların “ihanet”idir. Dördüncü kaynak ta, üçüncü kaynağa bağlı olarak, devletin 200 yıldan beri yaşadığı sorunlara karşı “teyakkuz” halinde bulunmasıdır.132

   Türkçü kimdir sorusuna cevap arayan Atsız, Türkçü‟nün Türk ırkının üstünlüğüne inanmış olan insan olduğunu belirtir. Milli menfaatleri şahısların üstünde tutan, milli mukaddesata ve maziye saygı gösteren, vazife ahlakı yüksek olan, haksızlığa savaşta pervasız olan bir insan diye tanımladığı Türkçü‟nün, “eyyamperest ve dalkavuk olamayacağını” ileri sürer.133 Bu noktada, “ırk” hassasiyetini dile getiren Atsız; Türkçü‟nün “Türk”‟ten olabileceğini, her Türkçü‟yüm diyen Türk‟ün de Türkçü olamayacağını, Türkçü olabilmek için samimi olunması gerektiğini ifade etmiştir.134Ayrıca, Atsız‟a göre kendini milliyetçi olarak tanımlayan herkes Türkçü sayılamaz çünkü milliyetçilik genel bir deyimdir. Dış Türklerle ilgilenmeyen ve sadece Türkiye‟nin bütünlüğü ve güvenliği noktasında Türk milletine bağlı kalan kişiler milliyetçi sayılabilir ama Türkçü sayılamaz.135

   Türkçülük fikrinin Almanlar tarafından çıkarıldığı fikrine sert bir şekilde karşı koyan Atsız, “bu yanlış fikrin sebebinin” Türkçülüğün yalnız İttihat ve Terakki tarafından yürütülen bir ideoloji olduğu sanısında yattığını belirtmektedir. Tanzimat‟tan sonraki çağdaş Türkçülüğün tarihine bakanların, bu düşüncenin yanlışlığını anlayabileceğini ifade eden Atsız, çağdaş Türkçülüğün dört büyük şahsiyetinin olduğunu, bunların da Ali Suavi, Süleyman Paşa, Ziya Gökalp ve Rıza Nur olduğunu belirtmektedir.136

126 Atsız, batı dillerindeki “nation” kelimesini “millet” olarak kullanılmıştır. Millet kelimesi, Osmanlı Türkçesinde “dinsel cemaat” anlamını taşımaktadır. Osmanlı Türkçesinde “nation” kavramına karşılık olarak bir çok kelime kullanılmıştır. Ahmet Cevdet Paşa ve Kanipaşazade Rıfat Bey, bu kelimeyi Türkçeye “kavim” olarak çevirirken, Ali Suavi, “ümmet” olarak çevirmiştir. Şemseddin Sami de, din ve millet kelimesini eşanlamlı olarak kullanırken, ümmet kelimesini “nation” lafzına mukabil kullanmıştır. Bkz, Ahmet Yıldız, „Ne Mutlu Türküm Diyebilene‟,Türk Ulusal Kimliğin Etno-Seküler Sınırları(1919-1938),2.B,İletişim Yayınları, İstanbul,2004,51-52.Osmanlı literatüründe Türk, Rum, Frenk gibi görünüşte etnik gibi görünen tabirler, aslında dini çağırışımlar içermektedir. Mesela, Rum ve Yunan Ortodoksları işaret ederken, Frenk, Latin ya da Batı Avrupalı Hıristiyanları nitelemektedir. Bkz, a.g.e, s.49. Niyazi Berkes‟in aktardığına göre, Arapça‟da “umma” ulus birimi, “milla” ise müminler birimi demektir. Bkz, NiyaziBerkes, Türkiye‟de Çağdaşlaşma,12.B,YapıKredi Yayınları, İstanbul,2008. Millet sözcüğünün Arapçada “ümmet”, “ümmet”inse “millet” anlamına gelmesi Mete Tunçay‟a göre, Türkiye‟nin Batı‟dan geri oluşu olgusuyla izah edilebilir. Bazı batılı sosyal bilimcilerden aktarım yapan Tunçay, Batı toplumlarında 16.yüzyıla kadar “din”in “milliyet” ile aynı anlama gelen bir sözcük olduğunu ifade etmektedir. Bkz, Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti‟nde Tek Parti Yönetimi‟nin Kurulması,1923-1931,4.B,Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,2005,s.22.Milli Mücadele döneminde kullanılan “millet” kavramının sözcüğün hangi anlamını çağrıştırdığı konusu da tartışma konusudur. Bu konuda bir örnek olarak, bkz.Ahmet Yıldız, „Ne Mutlu…‟,s.130.Bu noktada, günümüz Türkçesinde “nation” kelimesine mukabil olarak kullanılan “millet” kavramı ile “ulus” kavramı arasında ayırım olduğu muhakkaktır. Tanıl Bora‟ya göre, İslami millet kavramı, modernizm tarafından seküler temelde kutsalı dışlayarak kurulmuş “yapay” toplum modelini ifade eden “ulus” kavramından mutlak surette ayırtedilmektedir. Ulusçuluk, laik oluşuyla milliyetçilikten ayrılmaktadır. Bkz, Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali,5.B,Birikim Yayınları, İstanbul,2008,s.141.Atsız‟ın niçin “nation” kelimesine karşılık olarak “millet” kelimesini tercih ettiği konusu üzerinde düşünülmeye değer bir noktayı teşkil etmektedir. Burada, Atsız‟ın, “ulus” kavramını Kemalist milliyetçilik anlayışını remzeden bir kelime olarak gördüğünü ve bundan ötürü “millet” kelimesini tercih ettiği varsayımı ortaya atılabilir.
127 Atsız, “Türkçülük”,Orkun, sayı:17,15 Haziran 1963,Makaleler III, 2.B,İrfan Yayınları, İstanbul,1997 s.11.
128 a.g.m,s.11.
129 a.g.m,s.11-12.
130 Burada Atsız‟ın milliyetçilik düşüncesine “primordialist”(ilkçi) bakışla yaklaştığı görülmektedir. Bu yaklaşıma göre, milliyetçilik fıtri bir duygudur ve milletler eski çağlardan beri var olan yapılardır. Ayrıntılı bilgi için bkz, Umut Özkırımlı, Milliyetçilik Kuramları, Eleştirel Bir Bakış, s.81-104.
131 Burada, Atsız‟ın “halkçı” diyerek, Rousseau‟nun genel irade(general will) kavramını işaret ettiği yorumu yapılabilir. Rousseau‟ya göre, bir grubun diğer bir grubu egemenlik idaresi altına almasını önlemenin yolu “genel irade” ye teslim olmaktır. Bkz,Özkırımlı,a.g.e,s.40. Bu anlayış, “sivil milliyetçilik” düşüncesidir ki Fransız İhtilali sonrasında yayılan ve cumhuriyet düşüncesinin temelini oluşturan bir kavramdır.Atsız‟ın düşüncelerine toptan olarak bakıldığında, “halk egemenliği” gibi sivil milliyetçiliğin kavramları yer almamaktadır.Mesela, Günay Göksü Özdoğan, Atsız‟ın önemli günler veya milli bayram düşüncesinde 23 Nisan‟ın yer almadığına vurgu yaparak, Türkçü milliyetçiliğin, sivil milliyetçiliğin asil unsurlarından biri olan “halk egemenliği” kavramına yer vermediğine değinmektedir.Bkz,Özdoğan,Turan‟dan Bozkurta,s.198.
132 Atsız, “Türkçülük”,Makaleler I, s.12.
133 Atsız, “Türkçü Kimdir”, Orkun, sayı:3,2 Ekim 1950,Makaleler III , s.21.
134 a.g.m, s.22.
135 Atsız, “Türkçülük ve Siyaset”,Ötüken,26 Temmuz 1972,Makaleler III, s.26.
136 Hüseyin Nihal Atsız, “En Sinsi Tehlike”,İçimizdeki Şeytanlar&En Sinsi Tehlike&Hesap Böyle Verilir,2.B,İrfan Yayınları, İstanbul,1997,s.62. Bu dört isimden hiçbirisinin, dış Türklerden olmaması ilgiye değerdir.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.3.2. Atsız ve Turancılık137

   Turancılık fikri, 1830‟lu yıllarda, Ural-Altay dilleri üzerine yapılan akademik çalışmalar sonucunda Macaristan‟da ortaya çıkan bir düşüncedir.19.yüzyılın sonunda akademik bir ilginin çok ötesinde, siyasal ve ideolojik bir anlam kazanan “Turan” kavramı Panturanizm‟e evrilmiştir. Bu akım, Macaristan‟da, “Panortodoksi”, “Panslavizm” ve “Pancermenizm” gibi dönemin büyük “pan” ideolojilerine alternatif olarak geliştirilmiş ve önem kazanmaya başlamıştır.138

   Her ne kadar Macar Turancılığından etkilenmiş olsa da, gerek Osmanlı topraklarında gerekse de Rusya topraklarından yaşan Türk grupları arasında ortaya çıkan Turancılık farklı bir yönelim içerisine girmiştir. Macar Turancılığı, Macar milletinin lideri olacağı bir ülke tasavvur ederken, içerisinde Türklerin de olduğu diğer Turanî kavimleri de ihtiva etmiştir. Ancak, Türk Turancılığı, Türk olmayan Turani unsurları açıkça dışlayan bir siyasal-kültürel vizyon geliştirmiştir.139

   Turan teriminin, Türkçü hareket içerisinde kullanımının yaygınlaşması, Ziya Gökalp tarafından sağlanmıştır. Macar Turancılığından farklı olarak, Turan‟ı, bütün Türk halklarının birliği olarak tanımlayan Gökalp140, şiirleriyle Turan fikrini popüler hale getiren isim olmuştur. Ziya Gökalp Turan‟ı uzak bir “mefkûre” olarak değerlendir ve bir nebze romantik bir öğe olarak savunmuştur.141

   Atsız‟a göre Turancılık, her ne kadar zaman zaman akraba milletleri de içine alan bir sistem olarak düşünülse de, “tarihi mirasları da dâhil olduğu halde bütün Türkler‟i bir tek devlet halinde birleştirmek ülküsüdür”.142 Atsız, Turancılığın, milattan önceki üçüncü yüzyıldan beri var olan bir düşünce sistemi olduğunu ifade ederken143, Türk Milleti‟nin ülküsü olarak nitelendirdiği Turancılığı, herkesin dilediği şekilde anlattığını, bunu bir tür “romantizm” diye gösterdiğini dile getirmektedir. Milli ülkülerde onun şiir yönü olan romantizmin bulunduğunu ifade eden Atsız, ülkülerin aslında gerçeklere dayanan, açık ve kesin amaçları olan bir duygular ve düşünceler sistemi olduğunu belirtmektedir.144

   Atsız, Turancılık fikrinin bütün Türkleri yalnızca kültürel anlamda birleştirmek diye ortaya koymanın yanlış olduğunu ileri sürmekte ve kültür birliğinin ancak siyasi birlikten sonra doğacağının sosyal bir kanun olduğunu belirtmektedir. Makalesini yazdığı 1972 tarihi esnasında, Türkler arasında kültür birliği ancak gönül birliği, tek millet olmak şuuru ve bir miktar da dil birliği bağlamında yaşadığını iddia eden Atsız, eğer önlem alınamazsa 50 yıl içerisinde hal-i hazırda bulunan dil birliğinin yaşayamayacağını iddia etmektedir.145 Bu bağlamda Türkçülük ile Turancılık arasında ayırım yapan Atsız, Türkçülüğün Türklerin her alanda üstün olması düşüncesi; Turancılığın ise Türkçülüğün siyasi amacı olarak bütün Türkleri tek bir devlet altında birleşmesi fikri olduğunu öne sürmektedir.146

   Turancılık fikrinin maceracı bir fikir olarak değerlendirilmesi üzerine ise Atsız; maceracılığın bir hata olmadığını, her ihtiyatlı düşüncenin de tedbirli davranış olarak telakki edilemeyeceğini belirtmektedir. Bu noktada Atsız, Kristof Kolomb‟un Hindistan‟ı keşif için yapmış olduğu yolculuğu ve Atatürk‟ün Samsun‟a çıkışını emsal olarak göstermektedir.147

137 Farsça bir sözcük olan Turan, İran‟ın Avesta efsanesinde ve Firdevsi‟nin Şehnamesinde geçen ve bu coğrafyada ikamet eden kavimleri Sami-Aryen topluluklardan ayırmak için İranlılar tarafından kullanılan bir isimdir. Önceleri, sadece coğrafi ve kavmi alanları ayırmak için kullanılan bu kavram, 19.yüzyılla beraber Türkoloji çalışmalarıyla koşut olarak kültürel, siyasi ve tarihsel anlamlar içermiştir. Hint-Avrupa ve Sami dillerinden ait olmayan Avrupa ve Asya dillerini teşmil eden Turan, daha sonraları Fince, Macarca ve Türk dil ve lehçelerini kapsayan bir dil ailesini nitelemek adına ortak bir dil ailesinin adı olarak kullanılmaya başlanır. Bkz,Günay Göksü Özdoğan, “Dünyada ve Türkiye‟de Turancılık”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:4 Milliyetçilik,s.388. Türk Dünyasında, Turan kavramı, Pantürkçülük olarak Türkleştirilmiş yani Turancılık ile Pantürkçülük eş anlamlı olarak kullanılmıştır.Bkz,a.g.m,s.394. Bundan ötürü, burada Atsız ve Turancılık konusunu irdelerken, Atsız‟ın da nitelediği gibi Turancılık lafzı, Pantürkçülük kelimesi yerine kullanılacaktır.
138 a.g.m, s.389. Milliyetçilik düşüncesi 19.yüzyıl Avrupa‟sında pan(birlik) hareketlerinin doğmasına yol açmıştır. Bu dönemde gelişen en önemli iki pan akımdan bir tanesi Panslavizm, diğeri ise Pancermenizmdir. Bkz, David Kushner, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu(1876-1908),çev. Mehmet Zeki, Ay Köprüsü Yayınları, İstanbul,2004,s.24.
139 Özdoğan, a.g.m,s.394.Nizam Önen‟e göre,Macar Turancılığı, aralarında dilsel akrabalık bulunmakla beraber farklı dilleri konuşan halkları birleştirmeyi arzulayan Panslavizm ile; Türk Turancılığı ise Panalmanlıktan farkı olmayan Pancermenizm ideolojisi ile ortak motiflere sahiptir.Bkz,Nizam Önen, “Turan‟a İki Farklı Yol: Macar ve Türk Turancılıkları”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:4 Milliyetçilik ,s.406-408.
140 Özdoğan,a.g.e,s.28. Gökalp‟ın, “Vatan nedir Türklere Türkiye ne de Türkistan/Vatan ilelebet müebbet bir ülkedir:Turan” dizileri, Türk Turancılığının adeta sloganı mahiyetinde olmuştur.
141 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Kültür Bakanlığı, Ziya Gökalp Yayınları:7,İstanbul,1976,s.22.
142 Atsız, “Turancılık”,Ötüken, sayı:6,30 Nisan 1973,Makaleler III, s.33.
143 Atsız, “Turancılık Romantik Bir Hayal Değildir”,Ötüken, sayı:3,Mart 1968,Makaleler III, s.41.
144 a.g.m, s.39. Turancılık fikrinin, Türk düşününde ve Türk siyasal yaşamında, romantik bir fikir olmaktan ileri gidemediği hususunda bir çok tez ileri sürülmüştür. Gün Soysal‟a göre, Türklerin siyasi birliği konusu Türkiyeli milliyetçilerin geliştirdiği bir tezdir. Rusya‟nın gerçeklerini bilmeyen ve biraz üstten bakış Sovyetler Birliği‟nin yıkılmasına kadar Türk milliyetçiliği içerisinde egemen olmuş, bağımsız Türk cumhuriyetlerinin ortaya çıkması ve ilişki kanallarının açılmasıyla birlikte bu tavrın oradaki insanlara ne kadar itici geldiği yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmıştır. Bkz, Gün Soysal, “Rusya Kökenli Aydınların Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliğinin İnşasına Katkısı”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:4 Milliyetçilik, s.503. Aslında, Türk milliyetçiliğinin siyasal platformda temsilcisi durumunda olan MHP‟nin kuruluşunda önemli aktörlerden biri olan Muzaffer Özdağ‟ın şu sözleri bu minvalde önemlidir: “Dış Türkleri sevmemiz gayet doğaldır, ancak sağduyulu ülkeler gerçekçi siyasetler izlemek zorundadırlar ve 1960‟larda hedef yayılmaktan çok Türkiye‟yi korumak olacaktır”. Bkz, Poulton, a.g.e, s.182. Siyaset Bilimci olan oğlu Ümit Özdağ‟ın 2000‟li yıllarda yaptığı yorum da bu tez doğrultusundadır: “Siyasal Türk milliyetçilerinin her ne kadar soyut ve edebi içerikli bir “Turan” hayalleri olsa da hiçbir zaman jeopolitik bir “Turan” modelleri olmamıştır. Bkz, Ümit Özdağ, “Türk Dış Politikasında Milliyetçilik”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:4 Milliyetçilik, s.177.
145 Atsız, “Turancılık”,Makaleler III, s.36.
146 Atsız, “Bir Ansiklopedinin Büyük Yanlışları”,Ötüken, sayı:4,11 Şubat 1975,Makaleler III, s.57.
147 Atsız, “Turancılık”,Makaleler III, s.34-35.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
1.3.3 Atsız ve Irkçılık

   Hayat hikâyesinde de anlatıldığı üzere, 1944 yılında Irkçılık-Turancılık adı verilen davada yargılanan Atsız, dava savunmasında ırkçı olduğunu reddetmemiş ve şu sözleri söylemiştir: “Türkçüyüm, Türkçülük milliyetçiliktir. Irkçılık ve Turancılık da bunun şümulüne dâhildir… Irkçı ve Turancı olduğum için mahkûm olursam bu mahrumluk hayatımın en büyük şerefini teşkil edecektir”.148

   Atsız‟a göre Türk milliyetçiliğinin iki esası vardır. Bunlardan bir tanesi, yukarıda irdelenen Turancılık, diğeri ise ırkçılıktır. Atsız‟ın düşün dünyasında ırkçılığın esaslı unsur olmasının sebebi, yalnızca Türklerin memleketi idare etmesi gayesinden ileri gelmektedir.149

   Irkçılığı öncelikle bir milli savunma vasıtası olarak gören Atsız, bu kavramı Türkiye‟de azınlıkların kendi aralarında “gizlice” yürüttükleri ırk şuuruna karşı müteyakkız olmak olarak görür. Atsız‟a göre ırkçılık, aynı zamanda bir sağlık meselesidir ve ırklar arasında yaşanan bir karışım daima “üstün” tarafın aleyhinde olur. Bu tez, birer pozitif ilim olan antropolojinin ve rasyolojinin ortaya koyduğu gerçeklerdir. Son olarak ırkçılık, bir “tarihi şuur” meselesidir. En eski Türk devletlerinden beri bu şuur devam etmekte ve tarih Türklere, en eskiden beri devletin önemli yerine getirilen yabancıların ihanetlerini göstermektedir.150

   Ancak Atsız, ırkçılığı Türkçüler için değişmez bir prensip olarak gösterirken, ırkçılığın, “laboratuar muayenelerinden geçilerek hangi milliyete mensup olduğunu tayin etme” anlamına gelmediğini, her ırkın başka ırklarla karıştığını çünkü tabiatın bir müddet sonra “melez”liği tasfiye ettiğini iddia etmektedir. Buna karşılık, Atsız yine de başka ırklarla karışmanın “tehlike”li olduğuna değinmekte ve bu karışmanın süreklilik kazanması halinde ırkın bir daha düzelmemek üzere bozulduğunu savunmaktadır.151 Irkçılığın yalnızca kan ve ırka dayanmadığını söyleyen Atsız ırkçılığın, Türklük şuurunda olmanın ve yabancı bir ırkın şuurunda olmamanın davası olarak nitelendirilmesi gerektiğini belirtir.152 Bu bağlamda Günay Göksü Özdoğan Atsız‟ın ırkçılığının, mistik/manevi ırkçılığı temsil eden Le Bon‟dan önemli ölçüde ilham aldığını iddia etmektedir.153 Günay Göksü Özdoğan, İsmet Tümtürk‟le yapmış olduğu mülakatı sunarak iddiasını pekiştirir.154

   Jön Türk aydınlarınca oldukça önemli ölçüde takip edilen bir düşünür olan Le Bon‟un eserleri ilk önce Fuat Köprülü ve Sadrettin Celal tarafından Türkçe‟ye çevrilmiştir. Ancak, Türk düşün dünyasına Le Bon ismini tanıtan ve adı bir ölçüde O‟nunla anılan isim Abdullah Cevdettir.155

   Le Bon‟a göre, bir milletin ruhunu oluşturan ahlaki ve akli karakterler, o milletin mazisinin bir ürünüdür. Her ne kadar aynı ırkın bireylerinde bu karakterler farklı görünse de, bu bireylerin çoğu bazı ortak karakterlere sahiptir. Bundan ötürü, bir kavim yaşayan mensupları tarafından değil, ölmüş olan unsurları tarafından yönetilirler. Vatan fikri ancak ırk birliğinde düşünülünce anlam kazanmaktadır.156

   Le Bon‟a göre, kitleler mantıktan ziyade duygularıyla hareket ederler, belirsiz bir fikir kitlelerce benimsenirse birey tarafından da benimsenir oysa bir tek şahsın duyduğu infial tek tek şahıslara anlatılsa aynı etki sağlanmaz.157Le Bon‟a göre “cumhur” halk topluluğudur ve onu kalabalıktan ayıran yönü kolektif bir ruhu meydana getirebilmesidir. Cumhurun radikal hareketlerine bakan bazı psikologlar, onların bu hareketlerini, ahlaka karşı saldırıcı bulmaktadır. Her ne kadar cumhurlar radikal hareket ettiklerinde, “tecavüzlere elverişli ise de, aşırı fedakârlıklara ve feragatlere de kabiliyetlidirler”.Ölçüsüz, taşkın bireyler cumhur ruhunun radikal olduğu dönemlerde çıkar ve korkak bir adam bile kahraman hale gelebilir.158

   Daha önce de belirtildiği üzere, Atsız‟ın düşün dünyasında sivil milliyetçilikte görülen “halk egemenliği” gibi kavramlara itibar etmediğini, ırkın tarihsel verilere dayandığını ve de “atalar” dan dan alınan mirasın ırkın mahiyetinde önemli bir parça teşkil ettiği görülmektedir. Atsız‟ın tarihe ve tarihi kahramanlara verdiği önemde bu düşünceyle paralellik arz etmektedir. Bu minvalde, Atsız‟ın fikri yapısının temelinde Le Bon etkisinin varlığından söz edilebilir. Zaten, Askeri Tıbbiye öğrenciliği zamanlarında, bu tarz eserlerin Askeri Tıbbiye‟de ciddi anlamda revaç bulduğu da vakidir.159

148 Sertkaya,a.g.e,s.LV.
149 Atsız, “Faruk Nafiz‟e Bir İhtar”,Orkun, sayı:19,9 Şubat 1951,Makaleler III, s.65. Atsız, bazı makalelerinde, Türkçülük ile ırkçılığı özdeşleştirmiştir. Mesela, bir makalesinde; “Irkçılar yani Türkçüler memleket meselelerini duygu ve taassup açısından değil, milli menfaat, bilim ve akıl yönünden alıyor.” cümlesini sarf etmiştir. Bkz, Atsız, “Sosyalizm Maskaralığı”,Ötüken, sayı:5,15 Mayıs 1964,Makaleler III, s.349.
150 Atsız, “Veda”,Orkun, sayı:68,18 Ocak 1952,Makaleler III, s.97-98.
151 a.g.m ,s.98.
152 Atsız, “Biz Ne İstediğimizi Biliyoruz”,Ötüken, sayı:26,15 Şubat 1966,Makaleler IV, s.131.
153 Özdoğan, Turan‟dan Bozkurt‟a, s.54.
154 a.g.e,s.237. İsmet Tümtürk, Atsız‟ın ırkçılığı ile alakalı şu sözleri söylemiştir: “ Evvela şunu söyleyeyim ki Atsız kafatasının antropolojik tarafıyla pek ilgili değildir. Hatta bir gün, 1944 Irkçılık-Turancılık davası dolayısıyla Atsız, Reha Oğuz Türkkan, ben dâhil 23 arkadaş Tophane‟de Askeri Cezaevinde mevkuf iken bu kafatasçılık meselesi ortaya atılmıştı. Atsız, „kafatasından neyi kastettiğimizi‟ sormuştu. Reha ile ben biraz izah etmeye çalışmıştık. Atsız bizim bu konuda ifrata kaçtığımızı, hatta biraz saçmaladığımızı söylemiş idi”.Bkz, “Dava arkadaşları Atsız‟ı Anlatıyor”,Boğaziçi, Aralık 1985,s.31.Atsız‟ın kafatasçılık ile ilgili “müstehzi” ifadeleri ve yorumları için, bkz.Y. Atsız, a.g.e, s.25-28.
155 Hilmi Ziya Ülken, a.g.e,s.250.
156 a.g.e,s.255.
157Şerif Mardin, Jön Türkler‟in Siyasi Fikirleri,1895-1908,Türk İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,1964,s.101.
158Hilmi Ziya Ülken, a.g.e,s.250,254.
159 Zafer Yörük‟e göre, Ömer Seyfettin‟den beri Türkçü münevverler Gustave Le Bon‟un “Psychologie Politique”inden haberdardırlar. Seyfettin, hümanizm karşıtı argümanlarında sık sık Le Bon‟a başvurur. Bkz,Zafer Yörük, “Politik Bir Psişe Olarak Türk Kimliği”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünceler, s.313. Türkçülük fikrinin önemli isimlerinde Kırımlı Lider Cafer Seydahmet Kırımer‟in “Ülkü ve Türkçülük” isimli kitabında da Le Bon‟un ismi sıklıkla zikredilmektedir. Le Bon‟un “Milletlerin Tekâmülü” adlı eserinden bir hayli atıf yapan Kırımer, Le Bon‟un doğu ve batı milletleri arasında yaptığıma ayırıma vurgu yapmaktadır. Le Bon, bu ayırımın en önemli sebebinin batıda bulunan ve medeniyeti yaratan bir “elit” sınıfının olduğunu oysa doğu toplumlarında böyle bir sınıfın bulunmadığını iddia etmektedir. Bkz, Cafer Seydahmet Kırımer, Ülkü ve Türkçülük,2.B,Su Yayınları, İstanbul,1978,s.52.Irkların mahiyeti üzerinde çalışan ve Türkçüler arasında teveccüh gören bir diğer ilim adamı da Gobineau‟dur. Mesela, Özdoğan Atsız ile Reha Oğuz Türkkan arasındaki en önemli farklardan birinin Türkkan‟ın Gobineau tipi bir ırkçılığı temsil etmesi olduğunu ileri sürmektedir. Bkz, Özdoğan, Turan‟dan Bozkurt‟a, s.237.Orhangazi Ertekin de aynı noktaya temas etmiştir. Ertekin‟e göre, Reha Oğuz Türkkan ırkı antropolojik kıstaslarla değerlendirirken, Atsız buna karşı çıkıyor ve kültürel-ahlaki bir temelde yorumlaya çalışıyordu. Bkz, Orhangazi Ertekin,a.g.m,s.379.Gobineau, “Irkların Eşitsizliği Üzerine Bir Deneme” adlı eserde insan karakterinin temeli olarak ırk ya da kan fikrini ileri sürer.Nasıl atların bir ırkları diğerinden farklıysa,insan ırkı için de aynı durum geçerlidir.Bkz,David Kushner,a.g.e.,s.23.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.3.4 Atsız ve Faşizm

   Atsız‟ın fikir dünyası ile alakalı akla gelen ilk unsurlardan biri de “faşizm” dir. Atsız, hayatı boyunca bu sıfatla itham edilmiştir. Eserlerine bakıldığı vakit, Atsız‟ın bu konuda fikirler öne sürdüğü müşahede edilmektedir.

   Atsız, bir makalesinde “faşist” kelimesinin anlamının İtalyan milliyetçisi demek olduğunu ileri sürmüştür. İtalyanca „facio‟ kelimesinden doğan bu sıfatın, Mussolli‟nin İtalyan milliyetçi partisinde mensup olanlara ait olduğunu belirttiği faşizmin, devrin diğer milliyetçi fraksiyonlarına öncü olduğunu ve diğer milliyetçiliklerin de bu namla anıldığını işaret etmiştir.160

   Aynı makalede, komünizm ile faşizm arasında mukayese yapan Atsız; komünistlerin milliyeti inkâr ettikleri için dünyadaki bütün komünist partileri dost ve müttefik saydığını hâlbuki her milliyetçiliğin başka milliyetçiliklerin aleyhinde olduğunu belirtir.161

   Atsız‟a göre faşizm, komünizmin taşkın ve gayri ahlaki hareketlerinin reaksiyonudur. Milliyeti inkâr eden, milletleri yıkmak için geleneğe ve mukaddesata düşmanlık güden komünizme karşı milli varlıklarını korumak isteyen milletlerin başvurdukları bir ilaç olan faşizm; hürriyetin, anarşinin, komünizmin doğurduğu düzensizliklere ve kargaşalıklara karşı başvurulan disiplin yoludur. Avrupa‟da faşizm yalnız üç ülkede, komünizm tehlikesi içerisine düşmüş olan İtalya, Almanya ve İspanya‟da doğmuştur. Demek oluyor ki faşizm bir toplumsal panzehirdir.162

   Atsız‟a göre faşizmin unsurları arasında “milli ülkü”, “milli gurur”, “gelenek” ve “din” vardır. Komünizm dünyanın hiçbir yerinde çoğunluğun oyuyla iktidar mevkiine geçememişken, faşizm Almanya‟da çokluğun oyuyla işbaşına geçmiştir. Milli ülkü ve milli gururla yoğrulan ve geçmişteki hakları arayan faşizm savaşmak mecburiyetindedir. Hayatta esas halin savaş olduğunu iddia etmesi Atsız nazarında biyolojik bakımdan doğrudur.163

   Atsız‟ın Hitler hakkında da düşünceleri, O‟na olan sempatisini dile getiririr. Askeri Tıbbiye anılarını anlatırken; “Hitler‟e „merhum‟ dediğim de garipsenmesin ve yine derhal faşistliğime verilmesin. Başta Moskof dostlarımız olduğu halde bunca milyon gâvur ve çıfıt164öldüren bu adama merhem denmez de ne denir” sözlerini kullanmıştır.165Ayrıca Almanya anılarını anlattığı makale de de şu ifadeleri kullanmıştır: “Şehir dışındaki anayollar çok güzeldi. Bunları cennetmekân Hitler yaptırmıştı”.166

   Bu düşünceler ışığında Atsız‟ın faşizme ilgi duyduğu ve O‟na methiyeler düzdüğü algılanabilir. Ancak, Atsız bu husus da kendisinin “faşist” olmadığını iddia etmiştir.

   Atsız, kendisinin de mahkûm olmasına sebebiyet verecek olan,1967 senesinde çıkarmış olduğu bir dizi yazı serisi içerisindeki bir makalesinde, Reşit Ülker ve Selahattin Cizrelioğlu‟na seslenmekte ve kendisinin 1940 yılında Mussolini‟ye ithafen yazmış olduğu “Davetiye”167 şiirini gündeme getirmektedir. Kendisinin faşist olmadığını, milliyetçilere faşist diyenlerin komünistler olduğunu söylemektedir.168

   Türkçülük fikrinin faşizm ile itham olunmasının yanlış bir düşünce olduğunu iddia eden Atsız, Türkçülerin ırkçı ve savaşçı oldukları için faşist addedilemeyeceğini, Alman Devleti‟nin ırkçı olmasıyla (1943 itibariyle) bütün ırkçıların Almancı sayılamayacağını iddia eder.169 Kendisinin faşistliğiyle alakalı olarak ise şu sözleri sarf etmiştir:

“Ben faşist değilim. Ben yalnız Türkçüyüm. Türk tarihinin içerisinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor. Bize kimin dost, kimin düşman olduğunu biliyorum. Onun için de hiçbir yabancı milleti sevmiyorum. Fakat bu duygu bazı milletlerin meziyetlerini görmeme engel değildir… Hakkımda türlü türlü sözler söyleyen insanlara ve hakiki fikrimi soranlara şunu söylemek isterim ki ben ne faşistim ne demokratım. Ben, yabancı kaynaklı hiçbir fikri benimsemeye tenezzül etmeyecek kadar milli şuur ve gurura malik bir Türküm. Siyasi, içtimai mezhebim Türkçülüktür”170


   Bütün bu bilgilerin ışığında, Atsız‟ın faşizme ilgi duyduğunu, faşizmin komünizmle mukayese edildiği takdirde daha ehven bir ideoloji olduğunu düşündüğünü ve faşizan bir sistemle yönetilen Almanya gibi bazı devletlerin, iyi idare edildiği fikrine sahip olduğu söylenilebilir. Ancak, son paragrafta da çok açık bir şekilde görüleceği üzere, Atsız‟ın yabancı kaynaklı hiçbir ideolojiyi benimsemediği ve her ne şart altında olursa olsun benimsediği fikirlerin milli kaynaktan yeşeren düşünceler olması şartını aradığı söylenilebilir.

160 Atsız, “Faşist”, Ötüken, 5 Nisan 1974,Sayı:4,Makaleler III, s.73.
161 a.g.m, s.74.
162 Atsız, “En Sinsi Tehlike” İçimizdeki Şeytanlar&En Sinsi Tehlike&Hesap Böyle Verilir, s.53.
163 a.g.m,s.54-55.
164 Çıfıt, Yahudi manasına gelir.
165 Atsız, Çanakkaleye Yürüyüş&Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferler, s.230.
166 Atsız, “68.Vilayete Seyahat”,Ötüken,1969,sayı:12,Makaleler IV, s.264.
167 Ey Benito Mussolini! Ey gayet duçe/İtalyanlar başvekili muhterem Duçe/İşittim ki yelkenleri edip fora/Gelecekmiş orduların yeşil Bosfor‟a/Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür; Din Arab’ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür. Bkz. Atsız, Yolların Sonu, s.31.
168 Atsız, “Konuşmalar III”, Ötüken,1967, sayı:43,Makaleler III, s.554.
169 Atsız, “En Sinsi Tehlike” İçimizdeki Şeytanlar&En Sinsi Tehlike&Hesap Böyle Verilir, s.63.
170 a.g.e,s.68.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.3.5 Atsız ve Sosyal Darwinizm

   Sosyal Darwinizm, 19. Yüzyılın ortalarında, bilimin temel referans olarak alındığı ve kutsandığı bir ortamda gelişen bir fikirdir. İsminden de anlaşılacağı üzere, Darwin‟in ortaya attığı “evrim teorisi”nden kaynaklanan bu fikrin üzerinde mutabık kalınacak bir tanımın yapılması müşküldür.171 Bundan ötürü, konuya ayrırılacak yerin kısıtlı olduğu da hesaba katılarak, kavram üzerinde en genel tanımı yapan Hoftsader‟e başvurmak yerinde olacaktır. Hoftsader, Sosyal Darwinizm kavramını, “yaşamak için mücadele” ve “en iyinin hayatta kalması” düşüncelerinin toplumsal hayata tatbiki şeklinde tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, ilk olarak “laissez-faire” anlayışını doğanın bir kanunu olarak sunarak, statükoyu devam ettirmek isteyen muhafazakârlar tarafından geliştirildiğini ancak daha sonraları “ırkçı” ve “emperyalist” düşünceler tarafından da kullanıldığını belirtmiştir. Birinci tarz yaklaşım İngiltere ve Amerika‟da, ikinci tarz yaklaşım ise kıta Avrupa‟sında söz konusu olmuştur.172 Atsız ve Sosyal Darwinizm bağlamında, ikinci tarzın söz konusu olması sebebiyle, Sosyal Darwinizm‟in Kıta Avrupa‟sında ne surette geliştiği üzerinde durmak gerekir.

   Darwinizm‟in geniş bir şekilde etkilediği Almanya‟da, ırkçı düşünce Sosyal Darwinizmle bağlantıya geçmiştir. Alman düşünür Alexaneder Tille‟ye göre, “hümanizm, eşitlik, Hıristiyan ahlakı, demokrasi, sosyalizm gibi düşünceler, toplumdaki „uygunsuzlar‟ tarafından ortaya atılmış hile ve oyunlardan başka bir şey değildir”.173 Nietzsche ise, Darwin‟in “yaşamak için mücadele” fikrinin kıt kaynaklar hasebiyle kaynaklandığı fikrine katılmamaktadır. Nietzsche‟ye göre“yaşamak için mücadele”,insanların “güç” arayışından kaynaklanmakta ve mücadelelerin büyük çoğunluğu daha çok servet ve lükse kavuşmak için verilmektedir.174

   Atsız‟ın yazılarına bakıldığı vakit, Atsız‟ın da Sosyal Darwinizm‟in “ırkçı” veçhesiyle paralel fikirler ileri sürdüğü görülmektedir. Biyoloji ilmine göre, bütün canlıların amacının kendi soylarının bütün dünyayı bürümesi olduğunu ileri süren Atsız, bütün hayvanların ve bitkilerin cinslerinin bütün dünyayı kaplayamıyorsa bunun sebebinin aynı amacı taşıyan diğer cinslerin dirençten kaynaklandığını iddia eder. Türlerin, aynı amaç için yaptıkları bu faaliyet ve karşı karşıya kaldıkları bu dirençten, “hayat kavgası” doğmakta, zayıflar ezilmekte ve güçlüler çoğalmaktadır.175 Atsız‟a göre, insanlar eşit değildir ve tabiatta eşitlik diye bir şeyin olmadığı açıktır. Tabiatı da Tanrı yarattığı için, Tanrı canlılar arasında bir eşitlik düşünmemiştir.176 Toplumların yayılmak ve büyümek için çatıştığını iddia eden Atsız; böyle bir toplumsak kural olmasa, “barışçı olan İsa‟nın dinindeki” milletlerin asırlarca savaşmayacağını, Budist Japonların savaşın sözünü dahi etmeyeceğini ve Müslümanların birbirini öldürmeyeceğini öne sürmektedir.177

   Atsız, Türkçülüğün kendine özgü bir dünya görüşü olduğunu ve gerçekçi olan Türkçülüğün “yaşamak için kavga” kanunun sonsuza kadar devam edeceğini savunmaktadır. Bundan ötürü, Türkçülük, askerliğe karşı saygı duymalı ve Türk ırkının “askeri millet” olma geleneğini geliştirme amacını gütmelidir.178

171Atilla Doğan, Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,2006,s.58.
172 Akt. a.g.e, s.59.
173 a.g.e, s.93.
174 a.g.e, s.95.Bir diğer Sosyal Darwinist düşünür, Osmanlı aydınlarını oldukça etkilemiş olan Ludwig Buchner‟dir. “Kraft und Stoff” adlı eseri, Baha Tevfik tarafından, “Madde ve Kuvvet” olarak çevirilmiş ve materyalizmi, kanıt sunmak suretiyle izah eden bu eser, dönemin(20. Yüzyılın başı) İslamcıları tarafından geniş tepki bulmuştur. Bkz, Hilmi Ziya Ülken, a.g.e,s.245. Ancak, Atsız ve Sosyal Darwinizm hususunda, bu mütefekkirin düşüncelerinin önemli etkisi olduğunu söylemek zordur çünkü Buchner, Sosyal Darwinizm‟e “sosyalist” ve “materyalist” bir pencereden bakmıştır.
175 Atsız, “Ülküler Taaruzidir”,Orkun, sayı:7,17 Kasım 1950,Makaleler III, s.83. Atsız‟ın burada öne sürdüğü fikirler, Darwin‟in, “doğal seleksiyon” kuramı ile benzeşmektedir.
176 Atsız, “Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir”,Ötüken, sayı:11,1970,Makaleler III, s.496.
177 Atsız, “ 3 Mayıs 1944”,Ötüken, sayı:5,11 Nisan 1973,Makaleler I, s.211.
178 Atsız, “Veda”,Orkun, sayı:68,18 Ocak 1952,Makaleler III, s.95. Atsız‟ın Türkçülüğün kendine özgü bir görüşü dediği “yaşamak için kavga” kanunun, Sosyal Darwinizm‟in “yaşamak için mücadele” kavramı ile aynı manaya geldiği açıktır. Askeri eylemi, savaşı ve vatanseverliğin bir tezahürü olarak gören militarist bakış, Sosyal-Darwinizm‟den ilham almaktadır. “Devletin bekası” sorunsalına, birçok Osmanlı ve Cumhuriyet aydını bu düşüncenin kalıplarıyla yaklaşmıştır. Bkz, Ayşegül Altınay-Tanıl Bora, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”,Modern Türkiye‟de Siyasal Düşünce:4 Milliyetçilik, s.150.Osmanlı aydınlarının Sosyal Darwinizm ile münasebeti için; bkz, Atilla Doğan, a.g.e, s.145-333.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat

Çevrimdışı Işbara Tarkan

  • Türkçü-Turancı
  • ***
  • İleti: 103
  • Elçibey'in Askeri
   1.3.6 Atsız ve Sosyalizm/Komünizm

   Atsız‟ın yaşam öyküsüne bakıldığı vakit, Atsız‟ın en çok mücadele ettiği ve üzerinde düşünceler ileri sürdüğü fikirlerin başında komünizmin geldiği görülmektedir. Gençlik yıllarından, ömrünün sonuna kadar, bu fikirle ve bu fikri güden çevrelerle uğraşan Atsız, 20. Yüzyılın önemli bir anti-komünistidir.

   Komünizm ile sosyalizm arasında fark olduğunu belirten Atsız, sosyalizmin; milletin iktisadi hayatını düzenleyen ve milletin bütün fertlerinin mümkün olduğu kadar refahtan faydalanmasını sağlayan bir düzen olarak nitelemiştir. Sosyalizmin, bunu gerçekleştirme yolunda demokratik usullere başvurduğunu ifade eden Atsız; sosyalizmin “millet”, “din”, “aile”, “hürriyet” ve “mülkiyet” gibi kavramları kabul ettiğini söylemektedir.179

   Atsız‟a göre komünizm ise, uygulanması ne surette olursa olsun milliyet, din, hürriyet ve mülkiyetin aleyhindedir ve iktidara geçmeyi zorbalıkla başarmak isteyen bir düşünce tarzıdır. Son gaye olarak komünizm bunları kaldırmaya çalışacak; “insanlığın binlerce yılda vardığı yolu kökünden yıkarak manevi sarsıntılara yol açacak, teknik seviye ne olursa olsun, insanları ruh bakımından hayvanlaştıracaktır”.180

   Sosyalizmin komünizme engel bir sistem olduğunun ileri sürüldüğünü ifade eden Atsız; sosyalizmin başına “milli” sıfatını takmadığı sürece her zaman komünizmin müttefiki, kardeşi ve öncüsü olacağını savunmaktadır. Atsız‟a göre, Türkiye‟de sosyalistlerle komünistlerin daima aynı dergi, dernek veya partilerde kısaca aynı çatı altında birleşmeleri bu “değişmez” kuralın bir görünüşüdür.181

   Atsız, komünistlerin bütün dünyayı birleştirip yeni bir düzen kurmak iddiasıyla ortaya atıldıklarını; bu yeni düzende herkesin çalışacağını, her bakımdan sigortalı olacağını, kimsenin kimseyi sömürmeyeceğini, savaşların ortadan kalkacağını savunduğunu ifade ederken, bu düşüncenin bir ütopyadan, eskilerin tabiriyle “hayal-i ham”dan başka bir şey olmadığını iddia etmektedir.182

179 Atsız, “Komünistler”,Ötüken, sayı:22,20Ekim 1965,Makaleler III, s.315.
180 a.g.m, s.315.
181 Atsız, “Komünizmin Ahmak Kardeşi: Sosyalizm”, Ötüken, sayı:24, 16 Aralık 1965,s.333.
182 Atsız, “Komünizm Yıkılmaya Mahkûmdur”,Gözlem,20 Mart 1969,Makaleler III, s.325.Atsız‟ın ölümünde çok kısa süre önce boşandığı ve çocuklarının annesi olan Bedriye Atsız‟la Günay Göksü Özdoğan arasında geçen mülakatta; Bedriye Atsız, Atsız‟ın komünizme tepkisinin doktiner tahliller veya düşünsel sebepler nedeniyle kaynaklanmadığını belirtmektedir. Bedriye Atsız‟a göre, Atsız‟ın komünizme olan tepkisi, Çarlık Rusya‟sıyla bir fark olmadığını düşündüğü ve “düşman” saydığı Sovyetler Birliği yönetimine karşı olmasıdır. Bkz, Özdoğan, Turan‟dan Bozkurt‟a, s.183. Atsız‟ın Sovyetler Birliği‟ne düşman olması kuşkusuz bu devleti “tarihi düşman” olarak görmesiyle beraber, tabiiyetinde Türk kökenli halkları barındırıyor olmasıdır denilebilir.
"Süt verirken öz anam, Böyle demişti bana: Seni kurban besliyorum Türk Yurduna, Vatana, Bu dünyada azatlığı şan şöhretten üstün tut, Alçaklığı, yaltaklığı, rezilliği sen unut! Senin sevgin vatan olsun, millet olsun, ben olum, Sütüm sana haram olsun; hıyanet etsen oğlum!"

Ahmet Cevat