İNSAN ve SİSTEM
Milletlerin ve toplumların kalkınıp yükselmesinde sistemler mi daha büyük rol 
oynar, yoksa sistemleri uygulayacak insanlar mı?
Bu mesele üzerinde biraz durmak ve düşünmek faydasız değildir:
En yeni ve asri silahlarla donatılmış bir ordu düşünelim. Böyle bir ordunun 
kumandanları, askerliğin gerektirdiği bilgiden ve vasıflardan yoksun iseler, bu 
ordu, sadece sahip bulunduğu o maddi silah gücü ile savaş kazanabilir mi?
Bir toplumun milli menfaatlerini korumak ve onu her türlü tehlikelerden uzak 
tutmak için hazırlanmış bir kanun düşünelim. Böyle bir kanun, onu uygulayacak 
ellere sahip bulunmazsa; o kanun, kütüphane raflarında kalmış, tozlu bir 
kitaptan başka bir şey sayılabilir mi?
En güzel ve milliyetçi bir müfredat programına uyularak hazırlanmış ders 
kitaplarının, milli ruh ve milli şuurdan yoksun bir öğretmenler ordusunun eline 
teslim edildiğini düşünelim. Alınacak sonuç ise, beklenilen dereceye 
yaklaşabilir mi?
İkinci Dünya Savaşı’nın, maddi silah bakımından güçlü İtalyan ordusunu 
hatırlayalım. Komünizmi yasaklayan kanun maddelerinin, yakın yıllardaki devrede, 
en aşırı ve azgın hareketler karşısında dahi uygulanmadığı memleketimizi 
düşünelim. Ve, Fransızlık ruhunu baltalamayı birinci vazife saymış olan, İkinci 
Dünya Savaşı komünist Fransız öğretmenlerini aklımıza getirelim.
Bunlar ve benzeri örnekler, bizi şu gerçeğe götürecektir: Bu gibi meselelerde 
asıl olan insandır. İnsan olmadıkça, sade en güzel fikirler ve sistemler değil, 
en güçlü silahlar da gereken faydayı sağlayamaz.
Toplumların kalkınıp, yükselmesi konusunda da durum aynıdır. Yani bir toplumun 
maddi ve manevi alanlarda yükselmesi, milletin mutluluğa erişmesi meselesinde 
de, sistemlerden çok, onları uygulayacak insanlar mühimdir.
En güzel içtimai-iktisadi bir fikri ve sistemi, vatana hizmet düşüncesi 
taşımayan insanların meydana getirdiği bir hükümetin eline teslim edin. Alınacak 
sonuç, alınması gerekenden çok az olacaktır. Buna karşılık, şöyle böyle bir 
sistemi, millete hizmet düşüncesiyle dolup taşan insanlardan meydana gelen bir 
heyete verin. Sonuç, muhakkak, çok daha iyi olacaktır.
Çünkü her şey insana, insanın niyetine, hareketine bağlıdır. İnsan yetişmiş, iyi 
niyetli, vatansever ve milliyetçi olmadıkça; toplumuna hizmet aşkıyla dolup 
taşmadıkça, onun eline teslim edilecek silah da, sistem de kısır ve yavan 
kalmaya mahkumdur.
Türkiye’nin kalkınmasını sosyalist sistemde görenler, işte bu gerçeği bilmeyen, 
bunun üzerinde hiç durmamış ve düşünmemiş kimselerdir.  Onlar, bilerek veya 
bilmeyerek, komünizmi sosyalizm diye yutturmaya çalışanların tesiri 
altındadırlar.
Sistem, elbette, mühimdir. Ama, sistemi uygulayacak insan çok daha mühimdir. 
İnsan ise, ancak, milliyetçi olduğu nispette insandır. Bu sebepten sistemi, 
fikri, kanunu uygulayacak olan milliyetçi insanları, heyetleri, hükümetleri 
bulmadan, herhangi bir sisteme bel bağlamak boştur. İnsanın en mükemmeli olan 
milliyetçi ve onun bağlandığı milliyetçiliği bir yana itip, her derde deva 
saydığı sosyalizmi tek toplum reçetesi sananlar, bunun için yanlış yoldadır.
İnsan ile sistem bir araya geldiği takdirde 
milletler ihtiyaçları olan şeyleri elde edebilirler. Nasıl insan, milliyetçiliği 
nispetinde insansa, fikir ve sistem de milliyetçilik görüş ve temeline dayandığı 
nispette fikir ve sistemdir.
Türkiye’nin kalkınması mı?
Milliyetçi temel üzerine yükselen fikir ve sistemin milliyetçi insanlardan 
meydana gelecek hükümlere teslimi…
İşte gerçek… Ve işte Türkiye’de, aydın denilen kişilerin bulamadığı, 
kavrayamadığı şey…
170-3260

