ÜÇ REJİM
Bugün dünyada başlıca üç rejim var: Demokrasi, faşizm, komünizm. Bunları 
birer terim olarak kullanıyorum. Çünkü faşizm, nasyonal-sosyalizm ve falanjizm 
birbirinden biraz farklı ve milli sistemler olduğu halde ana prensipleri 
benzediği için hepsine birden faşizm diyorum. Komünizmi de umumiyetle sol 
cereyanları anlatmak için kullanıyorum. Komünizmin mutedil şekli olan sosyalizm 
aşağı yukarı dünyadan kalkmış ve umumiyetle komünizme çevrilmiştir. Bir kısmı da 
sağa kaçıp nasyonel-sosyalizm halinde millilestirilmistir. Bu üç rejimin üçü de 
yabancı kaynaklıdır. Bundan dolayı bizim memleketimizde bu üç düşünceden birine 
taraftar olanları yabancı ajanlığı ile itham etmelerine yer yoktur.
Demokrasinin doğuşundaki baslıca amil, eski Yunanın ve bilhassa eski Atina`nın 
hayat tarzı ve tarihi yürüyüşüdür. Kalabalık olmuyan ve hemen hemen hepsi 
birbirini tanıyan münevver vatandaşlardan mürekkep bir şehir devletinde, eğer o 
devleti daimi olarak tehdit eden bir dış tehlike yoksa ve o millet ( veya site ) 
mutedil sıcak bir toprakta yaşıyan ve konuşmasını çok seven insanlardan mürekkep 
olursa, demokrasinin kurulmasi için en uygun vasat mevcut demektir.
Sert iklim topraklarda ve daimi dış tehlikelerle çevrili yerlerde demokrasi 
doğamazdı. Nitekim medeniyette bu kadar ileri giden eski Çinde, adaleti pek 
ileri götürmüş olan bazı Türk imparatorluklarında ve aşağı yukarı Atina kadar 
medeni olan Türk sitelerinde (Kaşgarya`da) hiçbir zaman için demokrasi 
doğmamıştır. Demokrasi her mesele için bol bol konuşup münakaşa ederek karar 
vermek rejimidir. Halbuki bu münakaşalar uzun zamanlara bağlıdır ve dış 
tehlikenin olmadığı zamanlarda olur. Nitekim eski Yunan topluluğunda da devamlı 
dış tehlikeler yüz gösterince demokrasi suya düşmüştür.
Muhtelif demokrasiler içinde, bir milletin iç olgunlaşmasıyla ve kendi kendine 
elde ettiği demokrasi faydalıdır. İngiliz demokrasisi böyle bir iç olgunlaşma 
ile elde edildiği için bütün dünyada örnek tutuluyor. Başka milletleri taklid 
yolu ile, milletin yapısına uygun olmadan yapılan demokrasiler istibdad kadar 
zararlıdır ( örneğin: Fransa).
Dünyada hiçbir siyasi, içtimai veya iktisadi rejim veya mezhep edebi olmadığı 
için demokrasi de muvakkattır ve değişmeye mahkumdur. Ancak her mezhep ve her 
fikir, yerini başkalarına bırakırken kendisinden bazı unsurları da yeni fikre 
veya mezhebe devrettiği için, demokrasinin bazı prensipleri de yeni rejimler 
veya mezhepler içinde yaşıyabilir. Yahut, demokrasi yaşamak için, daha yeni 
fikirlerden ve mezhepler bazı umdelerle aşlanarak azçok değişik olarak devam 
edebilir. Nitekim Ingiltere ve Amerika bu savaştan sonra demokraside bir inkilap 
yapılacağını sezdiren belirtiler çoğalmıştır.
Demokrasinin müsamahakarlığı, evvelce kuvvetini teşkil ettiği halde bugün 
içindeki düşmanlarının beslenmesine yarıyor. Faşizm ve komünizm demokrasinin bu 
müsamahakarlığı sayesinde büyüdüler. Demokrasi buhranının sebeblerinden biri de 
bir ağırlık ve yavaşlık rejimi olmasıdır. Halbuki bugünkü hayat, bilhassa bazı 
safhalarında, çabukluk istiyor.
Demokrasinin en büyük kusuru ise istidat, zeka ve kalite yerine kalabalığı 
koymasıdır.
Faşizm, komünizmin taşkın ve gayri ahlaki hareketlerinin aksülamelidir. 
Milliyeti inkar eden, milletleri yıkmak için geleneğe ve mukaddesata düşmanlık 
güden komünizme karşı milli varlıklarını korumak isteyen milletlerin 
başvurdukları devadır. Hürriyetin, anarşinin, komünizmin doğurduğu 
düzensizliklere ve kargaşalıklara karşı başvurulan disiplin yoludur. Avrupa`da 
faşizm yalnız üç ülkede, komünizm tehlikesi içine düşmüş olan İtalya, Almanya ve 
İspanya`da doğmuştur. Demek ki faşizm içtimai bir panzehirdir.
Faşizmin unsurları milli ülkü, milli gurur, gelenek ve dindir. Bazı esasları 
ilim gözüyle bakanlara aykırı gelse de ameli bakımdan halkın duygularını okşar 
ve komünizm çılgınlığına karşı dikilmiş olduğu için de makbul sayılır. Komünizm 
dünyanın hiçbir yerinde ekseriyetin reyiyle iktidar mevkiine geçememiştir. 
Halbuki faşizm Almanya`da ezici bir çokluğun reyi ile iş başına gelmişti. Demek 
ki halk yığınları faşizmi komünizme tercih ediyorlar. Nitekim ne faşizmin, ne de 
komünizmin iktidar mevkinde olmadıkları bazı ülkelerin millet meclislerinde 
faşist saylavların sayısı komünistlerden çoktu. Komünizm, vaadettiği şeylerin 
hiçbirisini yapamamış, bilakis iddialarının bir kısmından vazgeçme 
mecburiyetinde kalmıştır. Komünizm, cihansumul bir iddia ile meydana çıkmış, 
zamanla ri`cat ederek mahallileştirilmiştir. Faşizm, mahalli olarak savaşa 
baslamış, yavaş yavaş cihan ölçüsünde bir değer ve karakter almıştır. Komünizm 
tehlikesinin başladığı heryerde faşizmin ortaya çıkarak galebe çalması da 
üzerinde durulacak bir noktadır. Her ülkedeki faşizmin yapısı bir değildir. 
Türlü faşizmlerin birleşik noktaları milli mefahirden ve milli maziden örnek ve 
kuvvet almalarıdır. Faşizmin irtica ile ithan olunmasının sebebi budur. Bunun 
asrı feodalizm zihniyeti ve bir sınıfın diktatörlüğü diye anlamak doğru 
değildir. İtalyan faşizmi tuttuğunu başaramıyacaksa bunun sebeplerini Roma`nın 
bin yılIık esaretinde ve İtalyan milletinin melezliğinde aramalıdır.
Milli ülkü ve milli gururla yuğurulan ve geçmişteki hakları arıyan faşizm 
savaşmak mecburiyetindedir. Bu onun için suç sayılamaz. Çünkü yaşamak isteyen 
herhangi bir rejim de savaşmak zorundadır. Nitekim Fransa, büyük ihtilali yapıp 
demokrasi ve cumhuriyeti kurduktan sonra herzamankinden daha çok savaşmıştır. 
Demokrat Ingiltere bile dupedüz ticaret harpleri yapmaktan çekinmemiştir. 
Komünist Rusya ise, içerde rejimini biraz sağlamlaştırdıktan sonra Polonya, 
Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Başkurdistan ve Türkistan`la savaşarak 
Polonya`dan başkasının ihtilallerine son vermiş, bu sefer de ilk önce, hariciye 
nazırları Molotf`un dedişi gibi Polonya`daki ırkdaşlarını kurtarmak üzere, 
Almanya tarafından zaten yere serilmiş olan Polonya`ya arkadan hücum etmiş, 
sonra küçük Fin ırkdaşlarımızla çarpışarak büyük bir zafer kazanmış, Romanya`yı 
tehdit ederek Besarabya`yı almış ve yine tehditle üç küçük Baltık devletini 
kendisine eklemiştir. Bunlar için kimse Rusya`yı ayıplayamaz. Çünkü hayat 
savaştır.
Faşizmin, hayatta esas halin savaş oldugunu iddia etmesi biyoloji bakımından 
doğrudur. Bunu açık olarak ilan etmesini ya toyluğuna veya mertliğine 
vermelidir. Faşizmin en büyük kusuru tenkide müsaade etmeyişidir.
Komünizm ( ve onun mutedil şekli ve anası olan sosyalizm) ise ezilen insanların 
haklarını güya korumak için ortaya atılmış, fakat ortaya atılırken milliyet 
gibi, ferdi mülkiyet ve din gibi bazı esaslı unsurları inkar etmek gafletine 
düşmüş ve bünyesine hiçbir inanca bağlı olmuyan menfaatçileri de karıştırarak 
büsbütün bozulmuş hayali bir meslektir. Bu mesleğin en büyük yanlışlarından 
birisi de kendi sistemini dünya ölçüsünde tatbike kalkmış olmasıdır. İzaha luzum 
yoktur ki insan topluluklarının hepsi aynı şartlar, prensipler ve kanunlarla 
idare edilemez.
Milliyeti reddetmenin ne çıkmaz bir yol olduğuna ve sosyalizmin ancak "milli" 
olarak yaşıyabileceğine en büyük örnek Almanya olaylarıdır. Dünyanın her yerinde 
kuvvetli ve kültürlü milletler tarafından tahkir edilen, ezilen ve iş başına 
ancak zorla gelebilen sosyalistler "milli sosyalist" olunca Almanya`da seçimle 
ve ezici bir çoklukla hükümete geçmişlerdir. Çünkü milliyet maddi ve manevi bir 
şeydir. Irsi, ananevi, tarihi, biyolojik ve antropolojik bir keyfiyettir; inkar 
olunamaz. "Yaşamak için bir millete mensup olmağa lüzum yoktur" sözü insanlar 
için doğru değildir. Çünkü ancak hayvanların milliyeti yoktur.
Birinci Cihan Savaşı`ndan sonra insanların sola doğru gittikleri sanılmıştı. Bu 
zan yanlış çıktı ve birkaç serbest seçim insanların bilakis sağa tamayül 
ettiğini açıkça gösterdi: Alman faşistleri, yani milli sosyalistler, serbest 
seçimle iktidar mevkiine geldi. 1936 sonkanununda yapılan Yunan seçiminde 
komünistler 300 saylavlıktan 15`ini, yani reylerin %5`ini kazanabildiler. Netice 
Yunanistan`da krallığın yeniden kurulması ve komünizmin yokedilmesi oldu. 1936 
mayısında yapılan Belçika seçimlerinde sağlar 411, sollar 248 saylavlık elde 
ettiler. Solların da ancak 27 tanesi komünistti. Buna mukabil sağ tarafta 
bulunan ve yeni kurulup seçime ilk defa iştirak eden Belçika faşistleri 78 
azalık kazanmışlardı. 1936 ikinciteşrininde yapılan Amerika seçiminde sosyalist 
ve komünistlerden bir tek saylav seçilmedi. İngiltere`nin güya sosyalist fırkası 
olan İş fırkasına gelince, bu, birçok memlekettelerdeki sağ partilerden daha 
milliyetçidir.
1936 Mayıs`ındaki Fransız seçiminde sosyalistler kazanmış idiyse de bu, 
Almanya`daki Hitler hareketlerinin karşılığı ve cevabı idi. Çünkü son zamanlarda 
Fransız milleti bozulmuş, isterik bir karakter almıştı ki bunun da sonu bozgun 
ve çöküş oldu.
Sosyalizm ve komünizm 1936 Şubat`ı seçiminde 169 saylavlığa karşı 233 
saylavlıkla İspanya`da kazandıysa da ömrü pek kısa oldu. Franko`nun temsil 
ettiği faşizm İspanya`yi temizledi. Franko`ya dışardan yardım yapıldığı ve bu 
sayede kazandığı söylenemez. Çünkü solcu İspanya`ya da aynı yardım, hemde deniz 
aşırı yerlerden değil, sınırlardan yapılmıştı.
Komünizmin kısmen veya tamamen galebe çaldığı İspanya ve Rusya, medeni dünyanin 
en geri ülkeleridir. Zaten komünizm ileri ülkelerde hiçbir zaman tutunamamıştır. 
Geçen cihan savaşından sonra ileri ülkeler olan Macaristan ve Şili`de bir iki 
ay, daha geri olan İspanya`da iki yıl, en geri olan Rusya`da ise yirmi yil 
sürmüştür. İleri ülkelerde komünizmin tutunamadığına son örnek de Rusyadır. 
Rusya, Alman ve Amerikan mühendislerin yardımıyla yirmi yıllık bir çalışmadan 
sonra kültür ve teknik alanlarında bir hayli ilerleyince komünizme tahammül 
edememiş, hakiki komünizm taraftarı olan Trocki grubu tasfiye edilmiştir.
Komünizm girdiği ülkelerde, mesela İspanya`da yapılan toptan öldürmeler 
insanlığın refahı için yapılıyor. Milli ve dini ülkülere toptan öldürmelerle 
varılabileceğini cihan tarihi göstermiştir. Fakat insani ülkülere kırgınlarla ve 
sertlikle varmak usulunun ne kadar çürük olduğunu da son çağ olayları ispat 
etmiştir.
İnsanların refah ve saadeti için kömünizmden başka sınanmış çarelerin de 
bulunabileceğini dünyanın bugünkü durumu bize gösteriyor: İkinci cihan 
savaşından önceki Finlandiya ve İsviçre Cumhuriyetleriyle İsveç, Norveç ve 
Danimarka Krallıklarındaki refah , saadet ve düzende komünizmin hangi payü var? 
İsveç`in başında bir kralın ve içinde sermayedarların bulunması kuvvete, 
saadete, düzene engel olmuyor. Buna karşılık İspanya`nın komünizmi ve sosyalizmi 
onu uçurumun kıyısına kadar getirmişti. Demek ki suç yalnız rejim ve akidenin 
değil, insanların kendisinindir.
Yüksek ahlaklı ve münevver insanlar mutlakiyetle de idare olsunlar yine hür ve 
bahtiyardırlar. Geri insanlar ne ile idare olunurlarsa olsunlar bedbaht ve 
esirdirler. Bundan dolayı komünizm ( ve onun hafif şekli olan sosyalizm) 
millileşmedikçe dünyanın hiçbir yerinde tutunamayacaktır. Japonya`da bir milli 
komünist fırkası olduğunu da bu vesile ile hatırlatırım.
Komünizmin cihandaki durumu ne olursa olsun Türkiye`de bu fikir vatan ve millet 
aleyhindedir. Hırslarını doyuramıyan cinsi ihtibaslar içinde kıvranan, 
arkadaşlarından geri kalan, yabancı kan taşiyan ne kadar şaşkın varsa hepsi 
komünisttir.
Demokrasi yer yüzünden kalkarsa onun yerini tutacak olan kuvvet herhalde 
komünizm olmayacaktır.
58-3096

